Sınırları aşmak

Frankfurt Türk Filmleri Festivali için Almanya'dayız. Belki Batı Almanya demeliydim. Çünkü bugünlerde Frankfurt'ta DDR ile birleşmenin 25. yılı etkinlikleri var. Dün de, kocaman bir bayram düzenlenmiş, kentte her yer kapalıydı. Şehir bir hayalet şehir kıvamında, zoraki bayramı algılamaya çalışıyor, buna yönelik nasıl bir tepki geliştirmesi gerektiğini düşünüyordu sanki. O denli ıssızdı her yer yani. 

“3 Ekim Birleşme Bayramı”nın yapılacağı yere doğru yürüyüşe geçerken filmlerde görmediğim kadar Alman polisi gördüm. Yazılanlara göre olağanüstü önlemler alınmış. Bin bir türlü polis esvaplı polis arz-ı endam ederken, resmi törenlere Almanya Cumhurbaşkanı, başbakanı Merkel ve elbette bir sürü bürokratla Michael Gorbaçov katılacakmış. 

Gorbaçov deyince içim cız ediyor. Küser huylu oluyorum. Elveda Lenin filmindeki sahneler geçit resmi yapıyor zihnimde. Öfkeleniyorum. 

Tüm zorlamalara rağmen, zoraki bir “Birleşme Şenliği” havası asılı kalıyor izlenimine kapılıyorum.  Dediğim gibi, yolu bulmak için yeri sorduğumuz Almanlar o denli ötekileştirmiş mevzuyu  ve umursamaz davranıyorlar ki, sanki komşu ülkenin kıytırık şenliği. İnsanlara zul veren bir lüzumsuz önlemler  silsilesi sanki...

Hmmm diyorum. Hessen eyaletinde çıkan Toplum adlıTürkçe gazeteyi okuyorum. Yine hmmm diyorum. Hessen Eyalet Başkanı “duvarın yıkıldığı gün, bir anlamda bloklaşma cephesi yıkılmış, Almanya'nın bölünmüşlüğü bitmiş ve böylece Avrupa ve dünyanın bölünmüşlüğü de ortadan kalkmıştı.” diyor. Zaten bu yılki slogan da “sınırları aşmak” mış. 

Niyeyse, sınırları aşmak şu bu denilince üstüne de dünyanın bölünmüşlüğü sözü eklenince kaçarı yok zihinde çağrışan mülteciler yazık ki. İki Almanya'nın birleşmesi ya da birinin birini yutması değil aklımıza gelen.  Kapitalizm  süslü sözler üretir. Süslü ve karşılıksız sözlere inanmamızı salık verir. Üstüne üstlük bu kardeşlik, katışıksızlık, birlik, dirlik, güzellik sözlerine karşılık burnunuzun üstüne koca bir yumruk yersiniz. 

Misal, Doğu Almanların büyük bir kısmı yapılan anketlere göre geçmişi özlüyormuş. Kocaman bir yutma ve yutkunma sonrasında DDR'de üretim yarı yarıya azalmış. Sanayi yok edilince, üretim durunca işsizlik, yoksulluk artmış elbette.  Birleşme sürecinden kapitalizmin rutin işleyişi doğrultusunda Batı Alman tekelleri kârlı çıkmış. Gündelik yaşam ürünleri bile, ekmekten tutun yağa kadar hepsi Batı'dan alınmaya başlanmış. Fabrikalar özelleştirilmiş. Herkes ev, iş derdine düşmüş. Öyle ya, sosyalizmde ne eğitim harcamalarını, ne sağlık giderlerini ne ulaşımı ne barınmayı, ne geleceği düşünmek zorundasınız...  

İşsiz kalırsam, işsiz kalırsam, aşsız kalırsam derdi yok. Ben mi özleyeceğim geçmişi, onlar özleyecek elbette... Eskiden daha iyiydi diyecekler tabii...

Talan edilen bir ülke anlayacağınız...

Bitmiyor..

Yine bir parlatma ve şenlik yazısında şöyle deniyor “O zamanlar, Doğu rejiminde kadınlar da meslek yaşamında olduğu için, sistem çocuk bakımı konusunda özgün ve etkili bir programı da uygulamaya sokmuştu. Uzmanlar bugün bile Doğulu eyaletlerde kreş ve çocuk bakım eğitim programlarının Batılı eyaletlerin birçok bölgesinden daha iyi olduğunu saptıyor.”

Ey kadınlar! Kadın hareketi için gerekli olmazsa olmaz 5 şartı çıkarın bakalım yukarıdaki merd-i kıpti itirafından... 

Ama ne olmuş... Almanya'nın birleşmesinden sonra halkın NATO'ya bakışı da değişmiş. 2009 yılında Doğu Almanların %73'ü NATO hakkında hiç de iyi şeyler düşünmüyormuş. Şimdi mi, bu oran %55'e düşmüş...

Ne güzel ne güzel...

Deutschland Deutschland Über Alles

ya da

Küllerinden Yeniden Doğdu...