Belge

Altında bir albayın imzasının bulunduğu ileri sürülen darbe belgesi.

Ordu bizde bu tür hazırlıklar yapmaz mı ? Sorusu bile komik. Elbette yapar. Ancak bu kesinlik, bu belgenin AKP'yi devirmek için ordu tarafından hazırlandığının kanıtı olamaz.

Üstelik, bu denli ciddi bir dokümanın herkesin ulaşabileceği biçimde ortalıkta bırakılması, işin içinde başka olayların olduğunu bile düşündürür. Başka olaylar... Bu belge hükümet, emniyet ve asker üçgeninde kurulan yeni bir kontrgerilla faaliyeti neden olmasın.

Çünkü: Hiç kimse bu şekilde kolayca bulunması istenecek bir belgeye gerçek imza atmaz ve yine hiç kimse kolayca bulunacak bu türden sahte bir belge hazırlamaz. O nedenle burada anlaşmalı bir faaliyetin olması ihtimali kuvvetlidir.

* * *

Sahte ya da gerçek, bu ortamda olayın önemli yanı bu değildir. Nasıl olsa bu tartışma kısa sürede unutulur. Önemli olan böyle bir belgenin birilerinin eline verilmiş olmasıdır. İmaj çağında toplum mühendisliği açısından artık bu bile yeterlidir. Gerçek ya da değil, her iki durumda da, laik cephe bozguna uğratılmıştır.

Genelkurmayın belge karşısındaki tutuk tutumu da dikkat çekicidir. Oysa darbe ile demokrasi eksenindeki tartışma alevlenmeden, aslı bile ortada olmayan bir belge üzerinden saldırı başlatanların lafları ağızlarına tıkılabilirdi. Yapmadılar.

Mesele ordu da değildir. Laik ve aydınlanmacı geleneğin darbeciliği, Jakobenliği, antidemokratikliği, halk karşıtlığı, bu vesileyle bir kez daha "teyit edilmiştir".

* * *

Halk sınıflarının onayını, desteğini almamış hiçbir siyasal, askeri eylem desteklenemez.

Ancak çok ciddi bir gerçek unutulmamalıdır: Şimdi, daha önceden de sahte belgelerle haber yazan bir "gazeteci" eliyle haberleştirilen ve bir kontrgerilla harekatı ürünü gibi kokan bir belgeden hareketle demokrasi dersi verenler, bugünkü hakim konumlarını dünya tarihinin en kanlı askeri darbelerinden birisine borçludurlar. Dedikleri gibi darbelerin hesabı sorulacaksa ve buna sondan başlanacaksa örneğin, listenin başında AKP yer alacaktır.

Darbeyle yerleşenlerin şimdi darbeye karşı demokrasiyi savunmaları... Bunun dikkatlerin dışında tutulmuş olması... İşte bu da ayrı bir siyasal operasyondur. Operasyonun amacı (en azından ideolojik ve siyasal düzlemde) dinci gericiliğin, Amerikancılığın, piyasacılığın tamamen özgürleştirilmesi ve meşrulaştırılmasıdır. Demokrasiden anladıkları budur ve artık demokrasi kavramının anlamı kalmamıştır.

Türkiye'de 12 Eylül ve Siyasal İslam bir Amerikan projesidir. Ordu ile AKP arasındaki bu köken bağına dikkat etmek gerekir. Ordunun olup bitenlere bu denli sessiz kalmasının nedeni de budur.

* * *

Ordu ile AKP arasında bir hesaplaşma olduğunu ileri süren tezlere dikkatle yaklaşmalıyız. Çünkü, Ordu zaten, Temmuz 2007 seçimlerinden sonra siyasetten çekilmiş, bu alanı tümüyle AKP-Amerika ittifakına bırakmıştı. Bu bakımdan kesin tarih olarak Ekim ve Kasım 2007 aylarında askerlerin Gül ve Erdoğan ile yaptıkları ABD ziyaretlerini verebiliriz. O ziyaretlerde ordunun Türkiye'nin büyük Amerikancı dönüşümü konusunda bir biçimde ikna edilerek onayının alındığı anlaşılmaktadır.

Üstelik daha önceki dönemlerde ordunun laiklik konusundaki tutumunun büyük açmazları vardı. O açmazlar nedeniyle 2007 seçimlerinden önce verilen e-muhtıra geri tepmiş ve AKP'nin tırmanışında belirleyici olmuştu.

Bana kalırsa, belge sahte çıksa bile genelkurmay "bekleyin" dediği türden bir atak gerçekleştirmeyecektir. Zaten şimdiden atı alan Üsküdar'ı da geçmiştir. Daha da ötesinde askerin beklenen türden atağının yine büyük sınırlılıkları ve açmazları olacaktır. Bunun nedeni, resmi laiklik anlayışının sınıfsal bir niteliğinin bulunmaması, ordunun sınıf düşmanı karakteri ve halktan kopukluğudur.

* * *

Ancak sol güçlenirse ve toplumun bütün kesimleri içinde örgütlenirse, o zaman, işçi ve emekçi sınıflarının toplumsal bir kalkışması ve bunun üzerinden de Türkiye'nin kurtuluşu açısından bir umut doğabilir. Daha da ötesinde bu umut dalga dalga orduyu da emekçi katmanlarından başlamak üzere içine alır.

Son olarak, demokratlıklarını göstermek isteyen iktidar güçlerine önlerinde iki fırsat olduğunu hatırlatırız, kanıtlasınlar: Ana dilde eğitimin düzenlenmesi ve işçi haklarında ve sendikal düzlemde giderek artan hak ihlallerinin çözümlenmesi. Bu ikisi halk sınıflarının gerçek sıkıntılarına denk gelir. Gücünüz yetiyorsa, niyetiniz varsa yapın da görelim.