Açlık ve yoksullukla terbiye

Kentin Sesi – Erzurum Yazıları

Ramazan’ın gelişiyle uhrevi bir sessizliğe gömülüyor şehir. Dükkanlar öğlene kadar kepenklerini kapatmış, insanlar iftar saatine kadar nasıl zaman geçireceklerini kolluyor, çoğu da evinde uyumayı tercih ediyor. Öyle ya, çalışmak daha da acıktırıyor insanoğlunu. Bu nedenle mümkün olduğu kadar günlük koşturmacadan elini ayağını çekiyorlar.

Boş durmayanlar da var elbette. Ama en çok da Ramazan’ı fırsat bilenler…

Nedense bir tek Ramazan ayında hayırseverliğini hatırlayan bu fırsatçıların tek derdi, halkın yoksulluğunu fırsat bilip, gerici propagandaya hız vermek.

İftar vaktine bir saat kala başlıyor Ramazan çadırı önündeki kuyruk. Şöyle bir bakıyorum kalabalığa, yarısını gerçekten bir tas çorbaya muhtaç olanlar oluşturuyor. Diğer yarısı da, o gün hangi cemaat iftar yemeği dağıtıyorsa onun müritleri. İftarı çadırda açmanın daha bir sevap olduğunu söyleseler de, hatta bereketini artırdığını iddia etseler de, asıl amaç cemaatin ne kadar hayırsever olduğunu göstermek. Yani açıkça reklam yapmak için oradalar. Öyle ya, en kalabalık iftar yardımını bizim cemaatimiz yaptı diyebilmek, yarın öbür gün.

AKP Kadın kolları ise hiç boş durmuyor. Ellerinde erzak çuvallarıyla her gün bir başka mahalledeler. Görünür amaç yoksulların yanında olmak. Yoksulluğun asıl kaynağının bu sistemden ve sistemin devamını sağlamakla mükellef iktidar partisinden kaynaklandığını gizlemeye çalışıyorlar. Kişi başına düşen milli gelirin en az olduğu illerden birinde, doğunun en yoksul ilinde yoksulluğun kader olduğunu kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Uzun süredir sessizliğini koruyan Deniz Feneri Derneği, Ramazan’ın gelişiyle faaliyetlerini yoksul taşra illerine kaydırmış durumda. Dağıtılan iftarlık paketlerin haddi hesabı yok. Sloganları da “Bize emanet ettiğiniz iyiliklerinizi yoksullara ulaştırmaya devam ediyoruz.” Son on yılda bu derneğin dağıttığı yardımların toplamı 499,3 Trilyon TL imiş. Halkımızı daha da kaderci yapmak için harcanan bu paranın büyüklüğüne bakınca, yoksulluğun kökünden çözülmesi için hiç de azımsanmayacak bir rakam olduğunu düşünüyor insan. Oysa ki bu tutar propaganda malzemesi olmasının dışında başka bir amaca hizmet etmiyor.

İbadetin gizli olanının makbul olduğunu söylerdi büyüklerimiz. O zamanlar, sadece Ramazan’da değil, yılın diğer aylarında da insanlar komşusuna yardım eli uzatmayı bir erdem bilirdi. Üstelik bu yardımlar büyük bir gizlilik ve mütevazilik içinde yapılırdı. Hatta muhtaç birisine yardım edilmek istendiğinde yardımı alandan çok, yardımı yapan utanırdı karşısındakini mahcup etmemek için.

Bir yoksula yardım etmek istendiği zaman, bakkala gidilir, veresiye defterinden hiç tanımadığınız birinin adını bulur ve borcunu öderdiniz. Ve tembihlerdiniz bakkalı, “Aman ha, sakın benim adımı vermeyin, bir hayırsever geldi ve borcunu kapattı dersiniz.”

İster istemez düşünüyor insan hangisi daha erdemli bir davranış diye. Halkın gözüne batıra batıra, insanların birbirlerini ezmesinden gizli bir zevk alarak, kendi cemaatinin veya şirketinin reklamını yaparak dağıtılan yardımlar mı yoksa büyük bir tevazu ve gizlilik içinde yapılan yardımlar mı erdemli diye?

Ne yalan söyleyeyim, yapılan yardımlar halkın yoksulluğunu temelden çözmeyecek olsa da, ikinci yolu seçenleri daha yakın bulurum kendime. Çünkü onlar insan onurunu hala kaybetmemiş olanlardır benim gözümde.

Ne yazık ki günümüzde pek kalmadı bu tür örnekler. İnancın da reklam malzemesi yapıldığı bir dönemde yaşıyoruz şimdilerde. Herkes yanındakini kolluyor, acaba oruç tutuyor mu diye. Değil oruç tutmamak, ağzını kıpırdatmak bile yasak neredeyse buralarda. Dışlanmanızın en “makul” gerekçelerinden biri. Zaten isteseniz de yiyemezsiniz, açık bir tek lokanta bulamazsınız. Mahalle baskısı, yerini topyekun bir kuşatmaya terk etmiş durumda.

Alın size demokrasi açılımı. Başkalarının inancına saygı göstermeyenlerin, kendi inancına saygı beklediği bir demokrasi kültürü. İnanmayabilirsiniz, inansanız bile aynı mezhebe dahil olmayabilirsiniz, hatta aynı mezhebe dahil olup da oruç ibadetini yerine getirmeyebilirsiniz. Onların gözünde sizin yeriniz bellidir. Siz, gericiliğin demokrasisinde yeri olmayan birisinizdir.

Adınıza açılım senaryoları düzenlense de, gericiliğin çemberinin sınırları kadardır hakkınız. Geçmişte de böyleydi şimdi de. Toprağı bol olsun, oruç tutmadığı için katledilen üniversite öğrencisi Ümit Cihan Tarho’nun fotoğrafı dün gibi gözümün önünde.

Bu şehirde, o uhrevi sessizliğin tam ortasında bir bardak su için de görün AKP demokrasisinin kapsayıcılığını. İşte o şatafatlı Ramazan çadırlarının, 500 trilyonluk yardım paketlerinin arkasına aldığı yegane gerçek: Açlık ve yoksullukla tebiye edilen bir halk.

[email protected]