Menderes ve Erdoğan

KENTİN SESİ - ERZURUM Yazıları

Sağcı hükümetler arasında, 27 Mayıs sonrasında idam edilen Adnan Menderes’i en çok sahiplenen AKP hükümeti oldu. Sadece Demokrat Parti’nin siyasal geleneğini de sahiplendiği için değil, kelle koltukta dolaşan bir İslam mücahiti görüntüsü vermek isteyen Erdoğan’ın da bu imaja bir dönem ihtiyacı olduğu için.

Zaman içinde AKP’nin gerici politikalarının, Demokrat Parti icraatlarını hiç de aratmayacak ölçek ve nitelikte olduğuna tanık olduk. Her iki dönemde de ülkeyi hızla karanlığın içine sürüklerken kullandıkları sihirli söylemin “demokrasi” olması, Demokrat Parti’nin kullandığı siyasal söylemlerin AKP tarafından da sürdürüldüğünün örneklerinden biridir.

Her siyasal hareket aynı zamanda kendi politik lisanını ve üslubunu da oluşturur. Partisinin adından menkul demokratlığını dilinden düşürmeyen Menderes’in “Odunu aday göstersem seçtiririm” sözünü bugünlerde sıkça hatırlar oldum. Nedeni de, son günlerde AKP’nin il başkanlığı seçimlerinde uyguladığı “demokrat” tavrı.

Çok sayıda adayın il başkanlıkları için yarıştığı parti içi seçimlerde, aday çokluğu nedeniyle parti teşkilatını sıkça eleştiren Erdoğan ve merkez yönetimi, kendi belirledikleri adayları seçtirmek için olağanüstü bir gayret içine girdiler.

İl başkanlığı seçimlerine bizzat katılan Başbakan Erdoğan, partisinin İl Kongresi’ne katılmak üzere 11 Temmuz tarihinde Erzurum’daydı. Kongreye iki ay kala, eski il başkanı Hüseyin Tanfer’in üniversite mezunu olmadığı için aday olamayacağı kesinleşmiş ve ardından yeni aday arayışları başlamıştı. Tanfer, partililerle yaptığı toplantıda “Altını çizerek söylüyorum. Sayın Başbakan’ımızın takdiri ile yönetim kurulu üyem Murat Kılıç kardeşim, il başkanlığına Sayın Başbakan’ımız tarafından aday gösterilmiştir. Şahsımın ve teşkilatlarımın adayı Murat Kılıç’tır” açıklamasıyla Erdoğan’ın desteklediği adayın seçilmesi yönünde girişimde bulunmuştu. İl Başkanlığı için diğer adayların da bu açıklamaya rağmen ortaya çıkmış olması parti merkezinin de içinde olduğu iki aylık bir kulis sürecini başlatmış oldu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, bir genel başkan yardımcısının ve 6 milletvekilinin kulis çalışmaları sonucunda parti merkezinin adayı Murat Kılıç, oy çokluğuyla AKP Erzurum İl Başkanı seçildi.

AKP iktidarı döneminde, partinin il ve ilçe başkanlarının devlet kadrolarının belirlenmesinde ve seçim bölgelerinde milletvekillerinden daha etkili ve güçlü oldukları biliniyor. Hal böyle olunca da il başkanlığı seçimlerine parti merkezinin doğrudan müdahalesi kaçınılmaz oluyor. Seçilemeyen adaylar da, yeni bir kongreye kadar, teşkilatla bağlarını koparmasalar da sine-i millet’e döneceklerini açıklıyor.

Yine Erzurum’da, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı Erzurum tarihinde bir ilke imza atarak ikinci defa kazanan AKP’li Ahmet Küçükler’in icraatları da kötü yönetimin gücünü yine halktan aldığını gösteriyor. Sadece son iki ayda Belediye Başkanı’nın icraatları bile bu düşüncemizi pekiştirmeye yetiyor.

Şehir şebeke suyuna kanalizasyon karıştığını belgeleyen İl Hıfzısıhha Kurulu’nun raporuna rağmen, belediye başkanı Küçükler, suyun temiz olduğunu ısrarla söylemeye devam ediyor ve halkın kanalizasyon suyu içmesine göz yumuyor.

Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan ve Türk-İş’e bağlı Belediye-İş sendikasında örgütlü olan 760 işçiye, Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş sendikasına geçmeleri için baskı uygulayan ve sendika yetkilileriyle yaptığı görüşmede açıkça Hizmet-İş sendikasını desteklediğini ifade eden de yine Ahmet Küçükler. Belediye Başkanı’nın İşten atmakla veya görev yerini değiştirmekle tehdit ettiği işçilerin tamamı geçtiğimiz hafta Hak-İş sendikasına üye olmuştu. Bu sendikaya üye olmak istemeyen az sayıda belediye işçisinin belediye binası önündeki direniş masası da Başbakan’ın 11 Temmuz tarihindeki İl Kongresi için Erzurum’a gelecek olması nedeniyle kaldırılmıştı.

Başbakan’ın İl Kongresi’nde köşe yazarlarının partisini hedef alan yazılarına karşı uyardığı parti teşkilatı adına Küçükler, daha önceden önlemini almış ve icraatlarını eleştiren yerel gazetelerin yazarlarını dava açmakla tehdit etmişti.

Örneklediğim bu olaylar, halkın desteğiyle iktidar olan AKP’nin, halk düşmanı politikalarını nasıl pervasızca sürdürdüğünü gösteren yerel gelişmelerden birkaçı.

Fıkra bu ya Bir Mülkiye müfettişi doğuya teftişe giderken ihtiyar bir Erzurum'lu köylüye misafir olmuş. Sohbet sırasında sormuş:

-Baba, memlekette kaç vali gördün?

-On, onbeş vali hetirimdedir...

-Peki bunlardan kaçı hizmet etti, kaçından memnunsunuz?

-Allah geni geni rehmet etsin, Mustafa Paşa'dan çoh memnunduh!

-Bu Mustafa Paşa ne hizmetler etti ki onbeş valinin içinde ona rahmet okudun?

-Beg, o vali Erzürüm'e varmadan yoldayken vefat etmiş idi. Gerisini sen anna.

Halkın çaresizlik ve kuşatılmışlık içinde oy verdiği hükümetlerin yine halk tarafından nasıl göründüklerine ilişkin bu fıkra gerçekliği trajikomik bir biçimde ortaya koyuyor.

Hükümetin ülkeyi karanlığa götüren politikalarının her geçen gün yoğunlaşması, takipçisi olduğu Menderes’in bir mitingde söylemiş olduğu “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz” sözünün Erdoğan’ın ağzından da duyulmasını olası kılıyor. Çünkü bu popülist siyaset tarzı, halkın oyuyla halka karşı yürütülen icraatların mayasını oluşturuyor.

[email protected]