NATO'nun ileri karakolu olamamak

Kentin Sesi ERZURUM yazıları
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber dünyadaki dengelerin önemli ölçüde değiştiğini, Türkiye'nin de payına yalnızlık ve emperyalizme tam boy teslimiyetin düştüğünü söylemeyen yok sanırım. Bu bir gerçeklik olduğu kadar, bu yeni dünya düzenine biat edilmesi gerektiğini daha gerçekçi bulanların sayısı da az değil.

İki kutuplu dünyanın siyasi dengelerinin “önemli” kıldığı ülkelerin veya bu ülkelerin özel misyon biçilmiş bölgelerinin eski önemini kaybetmesi, bu bölgelerde yaşayanları pek de memnun etmedi. “stratejik önem”inin hala var olduğunu iddia edenler veya bu önemi canlı tutmaya çalışanlar da yok değil.

Erzurum, iki kutuplu dünyada büyük misyonlar taşımamasına karşın, çözülüş döneminde Kürt illerinde yaşanan çatışmaların bölgedeki diğer illere de sıçramaması için özel bir görev üstlendi. “Yeşil kuşak” projesinin en fazla karşılık bulduğu illerden biriydi Erzurum. Bölgede devlet açısından “kurtarılmış” şehirlerin başında gelmesinin nedeni ise, hem Fethullah Gülen'in memleketi olan bu ilde Nur tarikatının başarılı bir örgütlenme gerçekleştirmiş olması, hem de devletin askeri ve idari olanaklarını bu şehirde konumlandırmış, deyim yerindeyse bir “merkez üs” haline getirmiş olmasıydı.

Erzurumlunun fazlasıyla övünç kaynağı haline getirdiği “bölgede terörün bulaşamadığı tek şehir” olma özelliği, aslında devlet desteğiyle gerçekleştirilmiş bir operasyondu. Geçmiş dönemde bu operasyonun köklü bir başarı sağladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer ilere yapılmayan yatırımların buraya yapılması, Erzurum'a hak edilmemiş bir “büyükşehir” sıfatı kazandırdı. Gerici-faşist yapının artık kök saldığı Erzurum, hem dış hem de iç dengelerin değişmesiyle birlikte kendi kaderine terk edildi. Çünkü artık eski önemini kaybetmiş ve gerici bir toplumsal yapı mayalanmıştı.

Şimdilerde ise Erzurum'dan, neden eskisi kadar önemsenmediğine yönelik itirazlar yükseliyor. Öyle ya, terör tehlikesi bitmiş sayılmazdı ve Erzurum geçmişte olduğu gibi bugün de devlet için bir üs olma misyonunu taşıyabilirdi.

Erzurum son 10 yılda bölgenin en yoksul ve muhtaç kenti haline geldi. TÜİK(Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Erzurum, kişi başına düşen 3 bin 584 dolar milli geliri ile Türkiye'nin en yoksul 7. İli, bölgenin de en yoksul 1. İli durumunda.

Yukarıdaki tespitlerimizi, başka bir taraftan dile getirenler de var:

“İki kutuplu dünya döneminde Erzurum, komünizm tehdidi ve tehlikesine karşı özellikle kıta Avrupası ve NATO için hep "ön karakol" olarak görülmüştü. Bu yüzden de, Erzurum'a kendi çıkarları doğrultusunda jeopolitik ve stratejik açıdan "büyük önem" yükleniyordu. Soğuk Savaş yıllarının en ünlü sosyal ve siyasal planlamasından birisi olan Yeşil Kuşak Projesi'nin merkez üssünün Erzurum olması da bundandır.

Kimse iddia edemez ki, 1950'lerde başlayıp, günümüze kadar uzanan tarikat ve cemaat yapılanmasında Erzurum, tesadüfen ana kamp olmuştur. Amerika mahreçli bu NATO stratejisine göre, Erzurum merkezli Yeşil oluşum, Kafkaslardan vuracak Kızıl dalgayı kıracaktı.

Yıllar yılı da bu amaç doğrultusunda amel edildi.

Türkiye'den çok başkalarının çıkarlarına hizmet etmiş olmasına rağmen, bu yapılanmanın hiçte zararlı bir politika olmadığı zamanla daha iyi anlaşıldı. Ama komünizm tehlikesinin ortadan kakmasıyla birlikte, Erzurum hem gözden hem de gönülden düşmeye başladı.

Aslında devletin belki de Soğuk Savaş döneminden daha çok ihtiyacı vardı Erzurum'a çünkü bu sefer de bölücü terör tehdidi ile yüz yüze kalmıştık.” *

Yukarıdaki satırlar, yerel bir Erzurum gazetesi olan Palandöken'in başyazarına ait. “Bölücü” tehlikenin yok olmadığının altını çizen yazar, yazının devamında yoksullaşmanın her koşulda terörü tetikleyeceği varsayımının yanlışlığını da ortaya koyuyor. Kişi başına düşen milli gelirin Güneydoğu Anadolu bölgesinde resmi rakamlara göre 5 bin 263 dolar olmasını, yani Kürt illerinin daha zengin olmasını içine sindiremiyor. Kayıt dışıyla beraber bu rakamın çok daha yukarıda olduğunu ifade eden yazar, neden Erzurum'a eski değerinin verilmediğini soruyor.

Güneydoğu'nun, başka etkenler bir yana, gelir adaletsizliği sıralamasında en başlarda olduğunun da göz ardı edildiği bu değerlendirmede, terör tehlikesinin canlılığını kaybetmediği vurgulanarak devletin Erzurum'a ekonomik yatırım ve siyasi desteği bekleniyor.

Bu tablo biraz da Nasrettin Hoca'nın kazan hikayesine benziyor. Kazanın doğurduğuna inanıyor ama öldüğüne inanmıyorlar.

Soğuk savaş ve ardından ülkede yaşanan iç çatışmalarda sorgusuzca gericiliğe ve milliyetçiliğe teslim edilen bu şehirde, neden halkın geleceğiyle oynandığının hesabını sormak da sanırım bize düşüyor.

*Mehmet Şener, Gözden Kaçan Gerçekler, Palandöken Gazetesi, 26/06/2009

[email protected]