Yıkımın yeni adresi: Hayvancılık

Kentin Sesi – Erzurum Yazıları

Özellikle AB uyum yasalarıyla birlikte ülkemiz tarımının bitme noktasına geldiği çokça yazıldı bu sayfalarda. Kendi kendine yetebilen ülke tanımı artık Türkiye için kullanılan bir sıfat değil.

Geçtiğimiz hafta fındık üreticilerinin hükümete isyanıyla tekrar gündeme gelen tarım sektörünün durumu, tarımda dışa bağımlı olma sürecinin tarım üreticileri ve çalışanları açısından acı sonuçlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Tarımdaki yıkımın etkileri daha yakıcı biçimde hissedilirken, üretimin görece daha istikrarlı seyrettiği hayvancılık sektöründe de ciddi sıkıntılar yaşanmaya başladı. Devletin üretim ve alım desteğinin ortadan kalkmasıyla hayvan üreticileri bugünlerde zor günler yaşamaya başladı.

Ülkemizin hayvancılık gereksiniminin önemli bir kısmını karşılayan Doğu Anadolu bölgesinde, hayvancılıkla uğraşan kesimler, itirazlarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladı.

Önceki hafta, Erzurum Kongresi'nin 90. yılı etkinlikleri kapsamında Doğu Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Ferderasyonu (DASİDEF) tarafından bölgenin ekonomik sorunları temalı bir toplantı gerçekleştirildi. 23 ve 24 Temmuz tarihlerinde yapılan oturumlarda ortaya çıkan gerçek, hayvancılığın bitme noktasına geldiği yönündeydi.

İl Tarım Müdürü sessiz kalmayı tercih etse de rakamlar hayvancılığın ciddi yaralar aldığını ortaya koydu. Hele bir örnek vardı ki, durumu daha yalın haliyle anlamamıza yardımcı oldu.

Kaliteli ve ucuz et üretiminin merkezlerinden sayılan Erzurum'da, döviz kuruna bağlı olarak et ihracatının özellikle Arap ülkelerine kayması ve iç pazara yönelik üretimin azalması et fiyatlarının yükselmesine neden olmuş ve şehrin et ihtiyacı diğer illerden karşılanmaya başlanmıştı. Erzurum'un meşhur cağ kebabının etinin dahi Balıkesir'den, süt ürünleri için kullanılan sütün de İzmir'den geliyor olduğu gerçeği toplantıda dile getirilince kıyamet koptu. Çünkü, İl Tarım Müdürü başta olmak üzere tüm yetkililer hayvancılığın iyiye doğru gittiğini, hatta teknolojinin yoğun kullanımıyla üretimin daha da artacağı beklentisini dile getirilmişti. Toplantıdan sonra İl Tarım Müdürü Bektaş Erdoğan, eleştirilere cevap vermek yerine yıllık izne ayrılmayı tercih etti.

Hayvancılığın merkezi haline gelen Erzurum'da bu gelişmelerin yaşanması tam bir skandal niteliği taşıyor aslında. Son bir yılda büyükbaş ve küçükbaş hayvan et fiyatları önemli ölçüde artmış durumda. Özellikle küçükbaş hayvan etinin yüksek fiyatlarla yurtdışına ihraç ediliyor olması, iç pazardaki arzın azalmasına ve fiyatların daha da artmasına neden oluyor. Görece bölgede daha ucuz olan et fiyatları, neredeyse batıdaki fiyatlara yaklaşmış durumda.

Et ve Balık Kurumu (EBK)'nun özelleştirilmesiyle birlikte sektörden desteğini tamamen çeken devlet, üreticiyi iç pazara değil dış pazara yönelik üretim yapmaya teşvik etti. Bu nedenle hem üretim miktarı azaldı hem de iç pazarda fiyatlar tavan yaptı.

Bu gerçeği görenler yalnız biz değiliz. EBK genel müdürü Bekir Ulubaş da, kurumun özelleştirilmesine karşı olduğunu ama devletin böyle bir tasarrufta bulunduğunu dile getiriyor. Et kombinalarının özelleştirilmesinin, halkın ucuz ve kaliteli et tüketmesinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu itiraf eden Ulubaş, hayvan besicilerinin TAR-ET Besicilik Projesi kapsamında kredi kullanmasını salık veriyor.

Tarım üreticilerinden sonra hayvan besicilerinin de ekmeğiyle oynayan hükümet, “çareyi” üreticileri krediler yoluyla borçlandırmakta buluyor. Piyasa koşullarında bu sektörler tek başına ayakta kalabilecek sektörler değil. Mutlaka üretim ve fiyatlandırma aşamasında devlet desteği gerekiyor.

Yedi yıldızlı otelde tatil yapan Başbakan'ın, zaten sofrasına et girmeyen vatandaşın nasıl beslendiğiyle ilgilenmediği çok açık. Yaklaşan ramazan ayında tüm temel gıda ürünlerinde fiyatların daha da artacağı kesin.

Yine iftar çadırlarında sponsorlarca dağıtılan hazır çorbaların önünde metrelerce kuyruk oluşturan vatandaşların aczinden keyif alacak ve sevap işlediklerini düşünecekler. Gericiliğin pençesindeki halkı daha aciz, daha tamahkar ve şükürcü yapacaklar.

Başa dönersek... Artık Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili, dört iklimi birden yaşayan ama kendi kendine yetebilen bir ülke değil. Çayını, fındığını, pirincini ve daha bir çok temel gıda maddesini yurtdışından getirten bir ülke. Kendi kendine yeten ülke tanımı ders kitaplarından çıkarıldı bile. Yakında yerli malları haftası dahi kutlanmayacak okullarda. Çünkü ne üretim kaldı, ne de yerli olan. Kutlanırsa da ya mek danılds hamburgeriyle kola, ya da korn fleyks çıkacak beslenme çantalarından. Onu da alabilen olursa...

[email protected]