Benim mahkemem seninkini döver

Yargının büyük ölçüde hükümete bağlandığı biliniyordu ancak çürümüşlüğün bu dereceye vardığı, çürümenin de böylesine ayan beyan ortalığa saçılması pek beklenmiyordu.
İktidar mahkemesi ile Cemaatçı mahkemenin sokak ortasında kapışması  aslında öğretici de oldu.

İstanbul’da asliye hukuk mahkemesi bazı tutuklu sanıklar için tahliye kararı veriyor.

Hemen buna bozulan iktidar devreye giriyor. İktidarın mahkemesi o mahkemenin aldığı kararı uygulatmıyor.”Yok hükmündedir” diye  başka bir karar alıyor.Yani bu mahkeme , o mahkemeyi bir güzel dövüyor.

RTE durur mu. Hemen olaya el koyuyor. “Derin” bir hukuki değerlendirme yapıyor. Diyor ki, ”Burada mahkeme kendisine ait olmayan yetkiyi  kullanmak suretiyle yetki gaspı yapıyor.Bu işi yapan bir örgüttür.Bu örgüt içinde olanlar bunun bedelini öderler .”

Böyle  konuları RTE’den daha iyi kim bilebilir. İmam hatip okulunda okumuş, hukuki bilgisini tartışacak halimiz yok.

Yani yine örgüt, yine darbe girişimi.  

Bu gelişme ve açıklama üzerine Hakimler ve Savcılar  Yüksek Kurulu (HSYK) tarihinin en hızlı toplantısını yapıyor.

Bedel ödetme  toplantısında bazı sanıklara tahliye kararı veren hakimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer açığa alınıyor, yani işten el çektiriliyor.

Hatırlanacağı üzere, bakan çocuklarının evlerinde, ayakkabı kutularında milyon dolarlar suçüstü yapıldığında,  soruşturma açan yargıçların başına gelenler de böyleydi. İşten el çektirildiler.

HSYK elbette diyemiyor; Eyy Cumhurbaşkanı, yargının işine karışma.mahkemeler bağımsız karar verirler.

Eğer çok meraklıysan Cumhurbaşkanlığı cübbeni çıkar, gir siyasete git meclise yasa çıkar kendi mahkemeni kur!

Yargıda işin böylesine zora girmesi bilindiği gibi eski hükümet ortaklarıyla devam eden iktidar kavgası.

Sonuçta ortaya çıkan tablo şu:

Türkiye’de yargı “hür teşebbüs” sektörüne dahil oldu. İkiye ayrıldı.

1-İktidar yargısı, mahkemeleri

2-Cemaat yargısı , mahkemeleri

Bu durumda özellikle siyasal, toplumsal davalarda, hele ki muhalif kanattaysanız, iktidara mesafeliyseniz, bittiniz demektir.

Bu durumda sizi bu iki mahkemeden biri yargılayacak ve siz de adalet bekleyeceksiniz. Olacak şey mi?

AHİM eski yargıcı Rıza Türmen istediği kadar çırpınsın ve desin ki, “Mahkeme kararının uygulanmaması, tutukluluğu hukuki mesnetten yoksun bırakıyor.Olup bitenler hukukun, hukuk dışı amaçlar için nasıl kullanıldığını gösteriyor. Dehşet verici bir noktaya geldik.”

Bu işleri Hukukçu Türmen mi iyi bilecek, İmam Hatip okumuş  öbürü mü?

Aslında bu kaostan salimen çıkış yolu var. Bana kalırsa şöyle olabilir;

Ne de olsa  hür teşebbüs ülkesiyiz. Mahkemeler tümüyle serbest bırakılarak üç bölüme ayrılabilir.

1-İktidar mahkemeleri

2-Cemaat mahkemeleri,

(Ve de bunların daha üstünde)

3-Halk mahkemeleri

Hepsinin ayrı binaları olur. Bulması kolay olur.

Suç işlediği ileri sürülenler, sanık ya da şüpheli duruma düşenler kendi mahkemelerini seçebilmeli.

Nasıl ki hastanelerde isteyen hasta istediği doktoru seçip muayene olabiliyor.

Sanık da kendi mahkemesini seçmeli.

Böyle olunca kimse, bir başkasına ben senin mahkemenin kararını tanımıyorum, senin kararın yok hükmündedir, diyemez.

Şimdi yargı kurumu iktidarı ve RTE’yi koruma ve kollama hukuku çerçevesinde işliyor.

En iyisi herkesin mahkemesi kendine.

Nasıl olsa öyle de adalet işlemiyor, böyle de.