Lübnan patlamaya hazır!

Cuma günü aralarında İç İstihbarat Teşkilatı Başkanı Vissam el Hasan’ın da bulunduğu 8 kişinin öldürülmesi sonrasında, hükümet karşıtları Büyük Saray’ı basma girişiminde bulundu.

Muhalefetteki 14 Mart Hareketi yanlıları Pazar günü Beyrut’ta Başbakanlık Ofisi’nin bulunduğu Büyük Saray’ı basma girişiminde bulundu. Polisin biber gazı kullanarak müdahale ettiği kalabalıkla polis arasında çatışmalar çıktı. Ülkenin ikinci büyük kenti olan ve bir süredir Selefi örgütlerin eylemleriyle gündeme gelen Trablusşam’da da çatışmalar çıktı. Trablusşam’da çıkan çatışmalarda bir kişi hayatını kaybetti.

Cenazeden sonra Büyük Saray’a yürüdüler
Beyrut’ta dün sabah saatlerinde gerçekleştirilen cenaze töreninin ardından Şehitler Meydanı’nda toplanan kalabalık Büyük Saray’a doğru yürüyüşe geçti. Suriye ve hükümet karşıtı sloganlar atan kalabalığın Suriyeli muhaliflerin ve islamcı örgütlerin bayraklarını taşıdıkları dikkat çekti. “Beşar Allah’ın düşmanıdır”, “Necib [Mikati] defol”, “Suriyeliler parlamentodan dışarı” gibi sloganlar atan göstericiler, muhalefetteki 14 Mart Hareketi’nin ve sağcı Falanj Partisi’nin bayraklarını da taşıdılar.

Lübnan’da yayınlanan El Ahbar gazetesine konuşan bir göstericinin, “Topraklarımızda gerçekleşen bir terör saldırısı hakkında yas tutuyoruz. Bu Suriye rejimine ve [iktidardaki] 8 Mart güçlerine karşı düzenlenen bir 14 Mart [Hareketi] eylemi” diye konuştu.
Göstericilerin Başbakanlık Ofisi’nin de bulunduğu Büyük Saray’ı basma girişiminde bulunması üzerine polisin biber gazı kullanarak müdahale ettiği ve göstericileri dağıtmak üzere havaya ateş açtığı belirtildi.

Eylemciler Hizbullah ve Suriye yönetimini suçluyor
Cuma günü aralarında İç İstihbarat Teşkilatı Başkanı Vissam el Hasan’ın da bulunduğu 8 kişinin bombalı saldırı sonucunda öldürülmesi sonrasında Lübnan’daki muhalefet güçleri derhal Suriye’yi ve Hizbullah’ı suçlayan açıklamalar yaptı. Dün yapılan protesto gösterileri sonrasında Russia Today’e demeç veren Lübnanlı siyasi analist Ömer Naşabe, “Suikast gerçekleşir gerçekleşmez Suriye’ye ve Hizbullah’ı sorumlu tutan suçlamalar dile getirilmeye başlandı. Ancak henüz bir soruşturma başlatılmış değil” diye konuştu. Lübnan’da siyasi cinayetleri ve bu tür suçlamaları kullanma geleneği olduğunu hatırlatan Naşabe, suçlamaların bulgulara ve yargı makamlarının bağımsız soruşturmalarından elde edilen sonuçlara dayanmadığını hatırlattı.

Suriye yönetimi El Hasan’ın öldürülmesinin ardından bir açıklama yaparak olayla herhangi bir ilişkilerinin bulunmadığını ifade etmişti. Başbakan Necip Mikati ise saldırının eski Enformasyon Bakanı Michel Samaha ile bağlantılı olabileceğini öne sürmüştü. Samaha’nın ağustos ayında ülkedeki mezhep çatışmalarını şiddetlendirmek üzere bombalı saldırılar planladığı gerekçesiyle tutuklandığını hatırlatan Mikati, “Patlayıcıların bulunmasının ardından mantık bu iki olayın birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor” diye konuştu. Samaha’nın, ağustos ayında Visan el Hasan’ın yürüttüğü bir soruşturmada Suriye’den Lübnan’a patlayıcı naklettirdiği açığa çıkmış, bunun üzerine eski Enformasyon Bakanı tutuklanmıştı.
Ana muhalefet lideri Saad Hariri ise dünkü eylemler hakkında yaptığı açıklamada “Hükümetin devrilmesini istediğimiz doğru. Ancak bu meselenin barışçıl yollarla halledilmesini istiyoruz” diye konuştu.

Taştekin: Saldırı İsrail'in işine yaradı
Bugün Radikal’deki köşe yazısında Lübnan’daki saldırıyı ve sonrasında ortaya atılan suçlamaları ele alan Fehim Taştekin, bombalı saldırıyla ilgili birbiriyle taban tabana zıt iki tez olduğunun altını çizdi. Taştekin bu tezleri şöyle sıraladı:

- Suriye, muhaliflere silah ve para desteğinde rol alan 14 Mart’ın lideri Saad Hariri gibi Lübnanlı liderlere gözdağı verdi ve suikast yeteneğini bir kez daha kanıtladı.

- Esad’ı muhalefeti silahlandırarak devirmekte zorlanan güçler, Lübnan’ı karıştırıp Hizbullah’ın yer aldığı hükümeti çökerterek Suriye’ye karşı buradan bir cephe açmak istiyor. Bu amaca hizmet etmesi açısından “Sünnilerin çıkarlarını gözeten” Hasan sarsıcı bir hedef.

Suikastla ilgili ihtimallerin muhtelif olduğunu belirten Taştekin, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için cinayetlerin siyasi olarak kimin işine yaradığına bakmak gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“Sonuçta oluşan baskı nedeniyle Suriye, 1976’da iç savaşa müdahale için konuşlandırdığı askerlerini Lübnan’dan çekmek zorunda kalmış ve bu ülke üzerindeki ‘belirleyici’ rolünü yitirmişti. Peki, Hasan cinayeti kimin çıkarına? Saldırı Hizbullah ve Suriye’ye karşı öfkeye yol açtığına göre şu sormak gerekiyor: Suriye en başta müttefiki Hizbullah’ı zora sokan bir saldırıya neden başvursun? Yönlendirilen öfkeden neyin umulduğu önemli. İç savaş çıkması, Hizbullah’ın bu tuzağa çekilmesi ve örgütün ‘Lübnanlılara değil İsrail’e karşı’ diyerek elinde tuttuğu silahların meşruiyetini yitirmesi hep arzulanan bir sonuç. Suriye’deki oyunun sadece Suriye ile sınırlı olmadığı da açık. Hizbullah’ın varlığı, özellikle İran’a karşı saldırı planlarında oyun bozucu bir etken.”

Lübnan’da iç savaş senaryosu giderek ısınıyor
Lübnan’ın mezhepsel ve etnik temelde bölünerek, yeniden bir iç savaşa sürüklenmesi olasılığı özellikle Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak sık sık dile getirilmeye başlandı. Bu yıl içerisinde Sünnilerin nispeten yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgelerinde ve başkent Beyrut’ta Suriyeli muhaliflerle işbirliği yapan islamcı güçlerin tetiklediği çatışmalar gündeme geldi. Muhaliflerin ülkenin Suriye’yle olan sınırını Suriyeli muhaliflerin rahat hareket ettiği bir alana çevirmeye çalıştıkları iddia ediliyor. Bu doğrultuda Selefi örgütlerin de Hizbullah’a karşı bir denge unsuru haline getirilmek istendiği yönünde yaygın bir kanaat bulunuyor.

Muhaliflere en büyük destek ise, yine bu yıl Müslüman Kardeşler’le Katar ve Suudi Arabistan’ın himayesinde bir mutabakat zabtı imzalayan 14 Mart Hareketi’nden geliyor. 14 Mart Hareketi ve Müslüman Kardeşler imzaladıkları anlaşmada, ülkenin etnik ve mezhepsel parçalanmışlığının bir ifadesi olan Taif Antlaşması zemininde yeni bir anayasa yazılmasını desteklediklerini duyurmuşlardı.

Fehim Taştekin, bugünkü yazısında Taif Antlaşması’nın Lübnan için öngördüğü “parçalı iktidar paylaşımı” modelinin Suriye için de gündemde olduğunun altını çizdi:

“Fransızların temelini attığı, fraksiyonların iç barış adına içselleştirdiği, 1989’da iç savaşa çözüm olarak Taif Anlaşması’yla kurumsallaştırılan parçalı iktidar paylaşım modeli Lübnanlılara daha çok ‘Li Beyrut’ dedirtir. Hazin olan şu: Dış aktörlere oyun alanı açan bu model Suriye için de dillendiriliyor. Umarım Suriyeliler ‘Li Dimeşk’ (Şam İçin) diye ağıt yakacak duruma gelmeden çözüm bulmayı başarır.”

(soL-Dış Haberler)