Katar ve Suudi Arabistan, Lübnan’da Müslüman Kardeşleri iktidara hazırlıyor

Lübnan, Suriye’deki gelişmelerin de etkisiyle yeniden iç savaşın eşiğine geldi. Hizbullah’a ve Suriye yanlısı Lübnanlılara karşı harekete geçen Selefi gruplar ve Müslüman Kardeşler, iktidardaki Gelecek Hareketi’nin desteğini alıyor. Bu ittifakın şekillenmesinde ise Katar ve Suudi Arabistan’ın rol oynadığı açığa çıktı.

Geçtiğimiz hafta Lübnan’ın en büyük iki kenti olan Beyrut ve Trablusşam’da yoğun çatışmalar yaşandı. Ülkeyi yeniden bir iç savaşın eşiğine getiren gelişmelerin arka planında ise Saad Hariri’nin başında olduğu Gelecek Hareketi ile Müslüman Kardeşler ve Selefi gruplar arasındaki ittifak bulunuyor .Lübnan'ın başbakanı ise Hizbullah'ın desteklediği Necip Mikati. Değerlendirmeler, Hizbullah’a karşı ABD’nin desteğine sahip olan Hariri, yeni bir denge unsuru olarak Müslüman Kardeşler’i devreye sokmaya çalıştığına işaret ediyor.

Bu çabanın ise Katar ve Suudi Arabistan yönetimlerinin himayesinde yoğunlaştığı açığa çıktı. Lübnan’da yayımlanan El Akbar gazetesinin haberine göre, Müslüman Kardeşler’in Lübnan’daki kolu El Cemaa el İslamiye ile Hariri’nin Gelecek Hareketi arasında bir süre önce, İşbirliği Memorandumu başlığını taşıyan bir anlaşma imzalandı. Anlaşma bir “memorandum” olmanın ötesinde, iki örgütün neredeyse birleşme arifesinde olduklarını düşündürüyor.

Anlaşmanın yapılmasında El Cemaa el İslamiye’nin genel sekreteri İbrahim el Masri’nin birkaç ay önce Katar’ın başkenti Doha’ya yaptığı ziyaretin etkili olduğu iddia ediliyor. Hariri’nin Lübnan’daki siyasi performansından hoşnut olmayan Katar yönetimi, Hariri’yi “zamanın ruhunu yeterince yakalayamamakla” eleştiriyor. Doha’ya göre El Cemaa el İslamiye Lübnan’ın bölgedeki gelişmelere daha etkili müdahil olabilmesi için Gelecek Hareketi’nin bıraktığı siyasi boşluğu doldurabilecek bir aktör.

Müslüman Kardeşler’le geçmişten gelen bazı ideolojik sürtüşmeleri bulunan Vahabi Suudi yönetiminin de bu yaklaşımı paylaştığı belirtiliyor. “Arap Baharı” diye adlandırılan müdahalenin önemli taşeronları arasında yer alan bu iki Körfez ülkesi, söz konusu siyasi değerlendirmeden hareketle Müslüman Kardeşler ile Hariri’nin partisi arasında bir ittifak anlaşması imzalanmasına vesile olmuş.

İki ortak payda
Hazırlanan memorandum, Gelecek Hareketi ve El Cemaa el İslamiye arasında özellikle iki temel ortak payda olduğunu gösteriyor. Bunlardan bir tanesi Lübnan İç Savaşı’nı sonlandıran Taif Antlaşması’na ilişkin yaklaşımları.

Taif Antlaşması 4 Kasım 1989’da Suudi Arabistan’ın Taif kentinde imzalanmıştı. Anlaşma iç savaşa son veriyor ve 1943’te oluşturulan Ulusal Birlik hükümetleri sürecinin devam ettirilmesini öngörüyordu. Antlaşmayla ayrıca ülkedeki bütün silahlı grupların silah bırakması isteniyor, ancak Hizbullah, gerek Güney Lübnan’a yönelik İsrail tehdidi ve Şebaa Çiftlikleri örneğinde olduğu gibi devam eden işgal, gerekse ülke nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan Şiilerin siyasi sistemin daima en altına itilmiş olması nedeniyle silah bırakmayı reddetmişti. Taif sonrasında getirilen siyasi sisteme göre ülke çapında yapılan seçimler sonucunda parlamentoda sandalyeler mezhepsel ve dinsel gruplara göre dağıtılıyor. Bu çerçevede 2009’da yapılan seçimler sonrasında da Emel ve Hizbullah ile Maruni Hıristiyanların örgütü Özgür Yurtsevere Hareket’in seçim ittifakı oyların yüzde 55,5’ini almasına karşın 128 sandalyeli parlamentoda 57 milletvekilliği kazanabilmişti.

Müslüman Kardeşler ve Gelecek Hareketi’nin imzaladığı “İşbirliği Memorandumu” Taif Antlaşması sonrasında hazırlanan Anayasa’ya bağlı kalınacağını ilan ediyor. Memorandumda “Lübnan’ın çok çeşitli siyasi ve mezhepsel bileşenleri, Taif anayasası çerçevesinde iktidarın devredilmesini ve rotasyonunu öngören demokratik sistem içerisinde bir zenginlik kaynağıdır. Bu sistemin ortadan kaldırılması bir arada yaşamaya, dolayısıyla anavatanın birliğine yönelik bir tehdittir” deniliyor.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ise geçen yıl yaptığı bir konuşmada “Taif Anlaşması’ndan bahsetmeyi bırakıp, anayasada ve siyasi sistemde reform yapalım (…) Lübnan’ın sağlam bir devlet olmasının önündeki engellerden bir tanesi anayasadan ve ülkenin siyasi sisteminden kaynaklanıyor. Ülkenin doğası nedeniyle anayasa yapmak için normal usulleri uygulamak güç ve bu nedenle kriz zamanlarında Lübnanlıları mezhepler arasında bölünmüş bir biçimde bırakarak Taif Antlaşması’nı değiştirmeyi ya da savunmayı tartışıyoruz” diyordu. Başka bir ifadeyle, Hizbullah, Emel ve Maruni Hıristiyanlar gibi ülkenin büyük bir bölümünü teşkil eden nüfusun temsilcileri mezhepsel temelde belirlenen iktidar paylaşım mekanizmasına karşı çıkıyor ve bu sistemin Sünni grupların işine geldiği görüşünü taşıyor. Müslüman Kardeşler ve Hariri’nin bu sistemin devamının ülkenin birliği için zorunlu bir durum olarak göstermesi, aslında Hizbullah’a karşı yeni bir denge arayışının unsurlarından bir tanesi.

El Cemaa el İslamiye ile Gelecek Hareketi’nin imzaladığı “İşbirliği Memorandumu”nun bir diğer ortak paydası ise Esad karşıtlığı. Anlaşma iki örgüt arasında dış politika alanında da işbirliği öngörüyor ve “Arap yurttaşların özgürlük mücadelesinin ulusal bir rönesansa varacak ve vatandaşların haklarını koruyacak yegane yol” olduğu belirtiliyor.

İttifak değil, adeta birlik
Metinde dikkat çeken bir diğer husus ise Müslüman Kardeşler ile Hariri’nin Gelecek Hareketi arasında imzalanan memorandumun bir ittifak belgesi olmanın ötesine geçen ifadeler barındırması. Örneğin memorandumun sekizinci maddesinde şu söyleniyor: “İlk olarak, Gelecek Hareketi genel sekreteri ile El Cemaa el İslamiye siyasi büro başkanının liderlik ettiği, partiler arasındaki ilişkileri ve mekanizmaları denetleyen bir merkez komite oluşturulacaktır.”

(soL-Dış Haberler)