Erdoğan'a ABD'den 'iyi polis' rolü

Erdoğan'ın sert İsrail eleştirileri bir tek Baykal'ı rahatsız etti. ABD ve İsrail oralı bile değil. Çünkü AKP hükümetine Araplara NATO adına "yanaşma" görevi verildi. İşte "iyi polis" misyonunun ayrıntıları.

Ali Örnek (HABER MERKEZİ) İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının ardından Başbakan Erdoğan bir dizi platformda İsrail saldırılarını kınayan açıklamalarda bulundu. Temel olarak İsrail'i "orantısız güç" kullanmakla itham eden Erdoğan, 18 Ocak'ta El Cezire televizyonuna verdiği röportajda, "İsrail cezalandırılacaktır" demekten kaçınmadı. Ancak Türkiye 22 gün süren katliam boyunca İsrail'e hiçbir yaptırım uygulamadı. Aksine, Erdoğan, somut adımlar atılmasını isteyenlere "Bakkal dükkanı mı işletiyoruz?" demeyi de ihmal etmedi.
Açıklamalar sadece CHP'yi endişelendirdi Erdoğan'ın açıklamaları sadece muhalefette kaygı yarattı. CHP lideri Deniz Baykal, hükümetin Filistinlileri desteklemek yerine Hamas'ı desteklediğini belirtti ve AKP'nin bu konudaki tutumunu kınadı. Ancak aynı kaygılar İsrail'de ya da İsrail'i destekleyen ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerde oluşmadı. Daha önce sadece Gazze'deki ablukayı eleştiren Erdoğan'ı "teröristlere yardım etmekle" suçlayan Tel Aviv ile Şarm El Şeyh'te Mısır ile birlikte İsrail'in askeri olarak yapamadığı Hamas'ın tasfiyesi işine girişen başta Fransa ve İngiltere olmak üzere katılımcı ülkeler de Erdoğan'a hiçbir yanıt vermediler. Hamas'ı destekleyen Suriye ve İran'dan da Türkiye'ye destek açıklamaları yapılmaması dikkat çekti.
Türkiye'ye "eleştiri" inisiyatifini ABD verdi Türkiye, İsrail'e karşı sert açıklama yapma inisiyatifini, 2006 yılında ABD ile imzalanan "Ortak Vizyon" metnine dayandırıyor. Söz konusu anlaşma, dönemin dışişleri bakanları Abdullah Gül ve Condoleezza Rice arasında Vaşington'da imzalanmıştı.
Temmuz ayında imzalanan metin gereği, Türkiye, ABD'nin müttefiki olduğunu bir kez daha tekrarlıyor, siyasi planlamanın doğrudan bir uygulayıcısı değil, parçası olmak istediğini belirtiyordu. Anlaşma Lübnan Savaşı'ndan hemen bir hafta önce yapılmıştı ve Başbakan Erdoğan İsrail'in Lübnan'ı işgalini de "sert bir dille" eleştirmişti. Daha sonra, İsrail, Hizbullah tarafından bozguna uğratılmış, bölgeden çekilirken İsrail Başbakanı Ehud Olmert önce Türkiye'yi Ortadoğu'daki örnek ülke olarak göstermiş, sonra AKP hükümeti bölgeye İsrail'in çağrısı üzerine çıkarılan BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı gereği asker yollamıştı.
Türkiye AB'nin diyalog kanalı oldu Hizbullah-İsrail çatışmasının kaçınılmaz hale gelmesi ve Hamas'ın Filistin seçimlerini kazanmasının ardından, imzalanan anlaşma ile belirgin bir inisiyatif alanı kazanan Türkiye, bölgede kalıcı ve önemli bir aktör olmak isteyen AB'nin de Hamas ile tek diyalog kanalını oluşturuyor ve bu nedenle Erdoğan'ın sert çıkışlarının sonuçlarının AB tarafından "olumlu" karşılandığı belirtiliyor.
Bölgede "mekik diplomasisi" yürüten Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ise Filistin konusunda izledikleri dış politikanın Batılı ülkeler tarafından da olumlu karşılandığını aktarıyor ve ekliyor: "Hamas'a mesaj iletmek zorunda kalan herkes, Türkiye kanalını kullanmak zorunda kaldı".
Hamas, AB ülkelerinin "terörist örgütler" listesinde yer alıyor ve bu nedenle birlik üyesi hiçbir ülke doğrudan bir ilişki kuramıyor. Birliğin Ortadoğu'daki en aktif ülkesi Fransa'dan gelen "Hamas'ın uzlaşmacı El Fetih lideri Mahmut Abbas yönetimindeki ulusal birlik hükümetinde yer alması, silah bırakması ve bunun karşılığında tanımnası" teklifleri Türkiye üzerinden iletiliyor.
Erdoğan'ın açıklamalarına rağmen, Haaretz gazetesi, 8 Ocak'ta, Olmert ekibinin Türkiye ile ilişkilerde düşüş yaşanacağı iddialarına kulak asmadığını, "ilişkilerimiz zarar görmeyecektir, stratejik seviyede devam edecektir" dediklerini aktarıyor.
Hamas'ın teslimiyete ikna edilmesi Türkiye'nin görevi Gerek 2006'daki Lübnan Savaşı gerek Gazze katliamında, İsrail, Hizbullah ve Hamas'ı önce yok etmeyi ardından zayıflatmayı öngören bir taktik izlemişti. Ancak iki savaşta da istenilen hedeflere ulaşılamaması İsrail'in konuyu müttefiki ülkelere havale etmesine neden oldu. Şarm El Şeyh'te devam eden görüşmeler "Hamas'a akan silahların engellenmesi"ne yöneldi. Bu amaçla İngiltere'nin teklifi ve Fransa'nın desteği ile bir donanma oluşturulması hedefleniyor. Doğu Akdeniz'de yürütülecek operasyonlara İsrail ve Mısır'ın da destek verebileceği belirtiliyor.
Doğu Akdeniz'de silah kaçakçılığının engellenmesi yeni bir "amaç" değil. NATO, İsrail ile artan işbirliği kapsamında İtalya'nın Napoli kentinde üslenen "silah kaçakçılığını engelleme" faaliyetlerine 2005'ten bu yana hız vermiş durumda. Hamas'ın Filistin seçimlerini kazanmasına denk gelen bu açılımda en aktif çaba gösteren ülkelerden biri Türkiye. Haziran 2006'da NATO'nun söz konusu kuvvetlerinin amirali Richard Leaman ile yapılan bir röportajda, Doğu Akdeniz'deki silah kaçakçılığının engellenmesi hedefi bir kez daha belirtiliyor ve Leaman, Türkiye'nin de iki korvet ile filoya en fazla katkı sağlayan ülkelerden olduğunu ekliyor. Türkiye'nin, başlattığı "milli gemi projesi" kapsamında, korvet inşasının NATO'nun isteği doğrultusunda yapılacak silah kaçakçılığını engelleme operasyonlarına güç verme planlarının parçası olduğuna daha önce soL'da yer verilmişti. http://haber.sol.org.tr/mansetler/mansetalt/4317.html
İsrail için her şeyi yaptılar NATO ve İsrail yakınlaşmasının aracısı da ABD ile birlikte Türkiye oldu. Doğu Akdeniz'de başlatılan silah ve insan kaçakçılığının engellenmesi, kurtarma amaçlı üçlü tatbikatların ardından, NATO Genel Sekreteri Jaap De Hoop Scheffer İsrail'i ziyaret etti. Ziyaret ile NATO-İsrail ilişkileri üst düzeye çıkarken, Türkiye NATO'nun Akdeniz'e yayılmasını hedefleyen "Akdeniz Diyaloğu" için de yoğun çaba sarfetti. Hamas karşısında önemli bir uyum yakaladığı belirtilen Mısır ve İsrail'in yakınlaşması da "Akdeniz Diyaloğu" aracılığıyla gerçekleşti.
Türkiye, 2005 yılında, dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron ile imzalanan anlaşma gereği "terörist faaliyetlere karşı istihbarat sağlama"yı da garanti etti. Türkiye'de anlaşma "PKK'ye karşı ortak mutabakat" olarak duyurulsa da, Türkiye'nin Hizbullah ve Hamas gibi örgütlerin faaliyetlerini İsrail'e aktarma yükümlülüğü doğdu.

Popülizm değil, Yeni Osmanlıcılık Türkiye'nin "sert çıkışları"nın bir seçim popülizminden fazlası olduğu belirtiliyor. Çünkü, bu çıkışlar, Türkiye'de olduğu kadar, Arap halkları arasında da yankı buluyor. Türkiye'nin İslam dünyasını birleştirme, liderlik etme ve bu ülkelerin Batı'ya entegrasyonunu amaçladığı bilinen "Yeni Osmanlı" planları için bu açıklamalar "kaçınılmaz" olarak yorumlanıyor. Türkiye'nin bölgedeki arabuluculuk misyonunun artması dikkatlerden kaçmamıştı. Suudi Arabistan ziyaretinin dönüşünde, Suudi bir gazeteci, Erdoğan'a "neden Ortadoğu ile bu kadar çok ilgilenmeye başladınız" sorusunu yöneltince, Başbakan, Türkiye'nin Osmanlı'dan beri bölgeyle ilişkileri olduğunu anlatmıştı. Türkiye'nin sert çıkışlarının bölgede en ufak ittifak ihtimallerini dahi değerlendiren İran tarafından karşılıksız bırakılması ve destekleyen hiçbir açıklamanın gelmemesi de dikkat çekici bir diğer gelişme. Tahran'ın Türkiye'nin çıkışlarına yanıt vermemesinin, Erdoğan'ın "duygusallığı"nın arkasında yatan nedenleri tahmin edebilme becerisinden ileri geldiği belirtiliyor.