Yunanistan seçimleri üzerine yedi not

Galip Munzam

Blog: Serbest Kürsü

1. soL'da Çipras'ın istifasının hemen ardından, seçim kararı henüz açıklanmışken kaleme alınmış ve 21 Ağustos tarihinde yayımlanmış yazıda seçim sonuçlarına ilişkin belli noktaların altını çizmiş ve kimi öngörülerde bulunmuştuk:

- SYRIZA ciddi oy kaybetmeyecek. Oy kaybını kendisine "aşırı solcu" olduğu için şüphe ile yaklaşan yeni bir kitlenin desteği ile telafi edecek.

- SYRIZA'dan ayrılan ve düzenin bir dizi ihtiyacına yanıt veren sözde radikaller ancak ANTARSYA ile ittifak kurarsa barajı geçebilirler.

- Yeni Demokrasi (ND) oylarını ancak cüzi şekilde artıracak.

- SYRIZA'nın ortağı Bağımsız Yunanlar (ANEL) %3'lük barajı geçerse kıl payı olacak. Geçtiği takdirde SYRIZA -  ANEL hükümeti devam edecek.

- Neonazi Altın Şafak (XA) bir dizi nedenden ötürü oylarını artıracak.  

- Yunanistan Komünist Partisi'nin (KKE) oyları ciddi şekilde artmayacak, ancak parti sokakta güçlenecek.

Bu öngörülerin tamamı pazar günü yapılan seçimle doğrulanmış oldu. Seçimlerden çıkan tabloyu da bu değişimler belirledi. Bunlara aşağıda değineceğiz.

2. Bu tabloda yer almayan ama dikkat çeken bir nokta seçimlere katılım oranının düşüklüğü oldu. Öncelikle bu konuda bir uyarı yaparak başlayabiliriz. %45 olan katılmama oranı gerçek bir veri değil. Yunanistan'da seçmen listelerinin güncel olmayışı her seçim döneminde gündeme gelen sorunlardan biridir. Mevcut listelerde ölülerin, ülkeyi uzun yıllar önce terk edenlerin ve hatta vatandaşlıktan çıkmış kişilerin bulunduğu, yeni oy hakkına sahip olan gençlerin ise olmadığı, özellikle gençlerin oy kullanabilmek için bin türlü bürokratik işlemle cebelleşmek zorunda olduğu biliniyor. Bu listelere, müesses nizamın eski iki partisi PASOK ve Yeni Demokrasi tarafından tahmin edilebilecek gerekçelerle dokunulmuyordu. PASOK'un çözülüşünün ardından müesses nizamın sol bacağı haline gelen SYRIZA da seçmen listelerine dokunmaya yeltenmedi.

Seçmen listelerinin güncel olmayışı, daha doğrusu "şişkin" oluşu elbette önemli sayıda insanın seçimlerde oy kullanmaktan feragat ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Kendimizi anarşist masallara inandırmayacaksak bu açık ki Yunan toplumundaki "sıtkı sıyrılmanın" bir işareti. Bunda üç önemli faktörün etkili olduğunu düşünüyorum:

i. Yunan halkı 2010-2012 dönemecinden yorularak ve başka bir yerde detaylı şekilde inceleyeceğimiz şekilde çözümü başka öznelere havale ederek çıktı. SYRIZA'nın yükselişinin önemli nedenlerinden biri bu yorgunluktu. İnisiyatif son kertede parlamentoya bırakıldı. Sarı sendikalar ve SYRIZA'nın dahil olduğu düzen muhalefeti eliyle insanlar sokaktan çekildi. Bu esnada parlamento, tam manasıyla bir sirke dönüştü. Önce SYRIZA'nın önemli isimlerinden olan ardından bu partinin en önemli muarrızlarından biri haline gelen, "memorandum karşıtı cephe"nin -ki bu meseleye biraz sonra geleceğiz- sembol isimlerinden Zoi Konstantopulu'nun geçtiğimiz 8 ay boyunca SYRIZA üyesi olarak meclis başkanlığı yapmış olduğu dönemde KKE'nin memorandumların iptaline dönük yasa teklifini meclis gündemine almayışı ve bunun için meclisin canhıraş mücadele vermesi bunun son noktası oldu. Meclis, "ne se ola" (hepsine evet) sözünün yankılandığı ve değişim talebinin önüne geçen bir bariyer haline geldi.

ii. Temmuz ayında gerçekleşen referandum SYRIZA tarafından -ifadeyi mazur görün- "iki ucu boklu değnek" olarak kurgulanmıştı. Hatırlamayanlar için söyleyecek olursak, referandumdan çıkacak evet oyu emperyalistlerin Yunanistan'a dayattığı kemer sıkma paketine evet demekken, hayır oyu Çipras'ın emperyalistlere sunduğu ve ilk paketle karşılaştırıldığında çok küçük farklar taşıyan başka bir kesinti paketine evet demek anlamına gelmekteydi.(1)   

Devletin tüm imkanlarının seferber edildiği büyük bir yalan kampanyası ile referandumdan baskın çıkan "hayır", referandumu takip eden günlerde Çipras'ın üçkağıtçılıkta mahirleşen ellerinde "evet"e dönüştü. Referandum öncesi düzenin mobilize edebildiği heyecanın büyüklüğü ile sonrasında ortaya çıkan hayalkırıklığı orantılıydı. Halkın vekaletle sorun çözme arayışında uğradığı hüsran sandığın çözüm sunmaktan uzak olduğu fikrini kuvvetlendirdi.

iii. Özellikle son iki hafta zaten önümüzdeki seçimlerle herhangi bir şeyin değişmeyeceği, SYRIZA-ANEL hükümetinin bağlayıcı bir anlaşmaya imza attığı ve bu anlaşmanın öyle ya da böyle uygulanacağı vurgusu hem medyanın da hem de başta SYRIZA olmak kaydıyla tüm düzen partilerinin temel olarak vurguladığı noktalardan biri haline geldi. Seçimin anlamı ortadan kaldırıldı. SYRIZA ve Yeni Demokrasi bu ortamda en çok kendilerinin "istikrar" sağlayacağını vaat etti. O kadar…

Bu noktada sandık başına gitmeme tavrının bu bağlamda mücadeleci bir düzen reddiyesinden ziyade bir bezginlik işareti olduğunu belirtmiş olalım. Dolayısıyla SYRIZA toplumdaki mücadele potansiyelini istikrar arayışına bağlamakla kalmadı, buraya "örgütleyemediği" toplamı sistematik müdahalelerle felç etti.  

2. Yunanistan'da seçim barajının %3 olduğunu hesaba katarsak seçim sonuçlarını şu şekilde okumak mümkün:

Memorandum %35,5

Memorandum %28,1

Neonaziler %6,99

Memorandum %6,28

KKE %5,55

Memorandum %4,09

Memorandum %3,69

Memorandum %3,43

Memorandum, malum, kemer sıkma anlaşması demek. İsimleri yerine memorandum yazan partiler de öyle ya da böyle bu anlaşmanın uygulanması gerektiğini savunan partiler. Ocak ayında Yunanistan'ı, Avrupa'yı, bizi ve hatta tüm dünyayı kurtaracak olan sol yükselişten bir kaç ay sonra şekillenen Yunan parlamentosunun hal-i pür-melali budur.

Ocak ayında, Komünist Parti'nin yapmış olduğu değerlendirmeyi bu bağlamda yeniden hatırlatmak gerekir.

3. Seçimlerin ardından konuşulan başka bir gelişme de Altın Şafak isimli neonazi suç şebekesinin oylarını artırmış olması... Seçimlerin ardından ifadesini özellikle kullanıyorum ve altını çiziyorum zira meclise girme ihtimali bulunan partilerden KKE dışında hiçbiri -altını çiziyorum hiçbiri- seçim kampanyalarında Altın Şafak'ın ismini dahi ağzına almadı. Bu "parti" ile karşı karşıya gelmemek için özel çaba sarfetti. Altın Şafak'ın führeri Mihalolyakos, geçtiğimiz yıllarda Altın Şafakçı katiller tarafından öldürülen rapçi Pavlos Fissas'ın ölümünün siyasi sorumluluğunu kabul ettiğini açıkladıktan sonra dahi Çipras'ın ağzından Altın Şafak'a dair bir kınama duyulmadı. Benzer şekilde, pek solcu diye pazarlanmakta olan 2 numaralı SYRIZA olan Halkın Birliği (LAE) de tek satır açıklama yapmış değil. LAE'nin Altın Şafak ile sıcak ilişkileri olan "protofaşist" diyebileceğimiz bir isim olan Rahil Makri'yi aday göstermiş olduğunu da belirtmiş olalım. Bunlara bir de Temmuz ayında KKE'li Patra Belediye Başkanı Kostas Peletidis'in Altın Şafakçılara belediye sınırları dahilinde çalışma yaptırmama gayretinin hükümet tarafından soruşturmaya tabi tutulması ve belediyenin "demokratik olun" uyarısı aldığını ekleyelim.  

Tüm bunların nedeni Altın Şafak'ın tabanından oy çalma gayretiydi. Altın Şafak'ın meşru bir siyasi aktör olarak görülmesi bu çeteye geniş bir hareket alanı sağladı.

İkinci olarak, lafı dolandırmadan söyleyelim, Altın Şafak'ın yürüdüğü yol sol-popülist söylem tarafından açılmaktadır. Tahmin edilebileceği üzere kararlı bir düzen karşıtı pozisyonu olmayan Altın Şafak'a sol-popülizm üzerinde yürüyebileceği bir kulvar hediye etmiştir. 2012 ve 2015 Ocak seçimlerinde sol popülizm düzen yandaşlığı-karşıtlığından ziyade mevziyi memorandum karşıtlığı-yandaşlığına çizgisine kurmuş, 2015 Eylül seçimlerinin gündemi de benzer şekilde Avro yandaşlığı-karşıtlığına sıkıştırılmaya çalışılmıştır. Bu sahte ikilikler Altın Şafak gibi kelebek bıçaklar, kasaturalar, muştalar, pompalı tüfekler ve demagoji dışında silahı bulunmayan bir örgüte politik kulvar sağlamaktadır. Buna elbette önce SYRIZA'nın, ardından da daha kuvvetli şekilde Halkın Birliği'nin ülke siyasetinde gündeme taşıdığı "Rus kartı"nı ve Putinciliği eklemek gerekir. Altın Şafak, yine sol tarafından ülke gündemine sokulan bu bu "kartı", sol-popülistlerden çok daha tutarlı, sağ seçmen içinde sivrilmesine izin veren şekilde ve Putin'in baskıcı, antidemokratik adımları için özür dileme ihtiyacı hissetmeden savunulabilmiştir. Bu sayede tüm Avrupa'da olan olmuş; sol ve sağ-popülizm Putin çizgisinde buluşmuştur.

Elbette, Altın Şafak'ın güçlenmesinde üzerinden atlanamayacak bir nokta da AB-NATO ekseninde gerçek bir çözümü mümkün olmayan mülteci sorunu ve onun ağırlaşmasıyla artan yabancı düşmanlığı. Altın Şafak, bu soruna önerdiği ırkçı, gayrı-insani ancak "kalıcı" çözümle diğer düzen partilerinden ayrılıyor. Burada altının çizilmesi gereken bir nokta, Altın Şafak'ın bu krizi yine yükselen popülizm sayesinde fırsata çevirebildiğidir. Ηiçbir sorunu çözemeyen ve çözümün en ufak bir unsurunun bulunmadığı düzen içinde acil sorunlara çözümün bulunabileceği, düzenin örneğin, işsizlik sorununu bir şekilde çözebileceği vurgusu, Altın Şafak'ın "göçmenleri kovalım Yunanlara istihdam sağlayalım" demagojisine alan açmaktadır. İşsizlerden %10 üzerinde oy alan partiler şu şekildedir:

XA: %16,6

LAE: %15,8

KKE: %14,5

SYRIZA: %12,9

ANEL: %12,2

POTAMI: %11,6

İşsizlerden en çok oyun Altın Şafak tarafından alınmış olması "lümpen-proletarya" gibi değerlendirmelere kapı aralasa da bu yazı kapsamında bu tartışmaları bir kenara bırakmak durumundayız. Bizim burada vurgulamak istediğimiz işsiz kalan kitlelerin sınıfsal aidiyetlerinin "bozunmaya" uğraması kadar buna katalizörlük eden sol popülizmin rolünü vurgulamak…

4.  Seçimlerle ortaya çıkan bir diğer tablo Yunanistan'da düzen siyasetinin dikiş tutmamasıdır. İstikrar vurgusunun en çok yapıldığı seçimde parlamentoya 8 siyasi parti (2 siyasi hat) girmiştir. Bunların bir bölümü gerçekten karikatür diyebileceğimiz yapılardır. Ancak bu tabloda Yunan sağının merkez partisi olan Yeni Demokrasi'nin öngörülerimizle paralel şekilde açık bir yenilgi almış olması Yunan sağında bir süredir işaretleri görülen kartların yeniden karılması ve bir büyük koalisyonun ortaya çıkması girişimini hızlandıracaktır.

5. Seçimler sonrasında SYRIZA'nın yapmış olduğu kutlamayı herkesin canlı yayında izlemesini isterdim. Ege'de yeni NATO üssü açılması, göçmenlerin sınırdışı edilmesi, Ege Denizi'ndeki ve Akdeniz'deki doğalgazın ABD'ye satılması gibi vaatleri bulunan ANEL lideri Kammenos'un Çipras ama özellikle SYRIZA'nın kitlesi tarafından kelimenin gerçek anlamıyla kucaklanması, bağra basılması görülmeye değerdi. Ağustos ayında SYRIZA - ANEL birlikteliğinin zorunluluk değil gönüllülüğe dayandığını yazmış ve SYRIZA için öncelikli tercih olduğunun altını çizmiştik:

SYRIZA, tanımadığı bir partiyle değil 2012'den bu yana oldukça yakın ilişki içinde olduğu Bağımsız Yunanlar (ANEL) isimli aşırı sağcı parti ile koalisyon kurdu. ANEL SYRIZA'yı, SYRIZA da ANEL'i sağcı ya da solcu olarak kategorize etmekten özenle kaçındı. İki parti kendilerini memorandum karşıtı cephenin öncü iki bileşeni olarak değerlendirdi. Dolayısıyla bu zorunluluktan kurulan değil, 2012'den beri hazırlanan bir koalisyondu. SYRIZA ve ANEL, hükümetleri süresince hiçbir siyasi gerilim yaşamadı. Tüm kararlar bu partilerin uyumu içinde alındı. SYRIZA ve ANEL yalnızca ekonomi alanında değil uluslararası ilişkiler konusunda da tam bir uyum içindeydi. Dolayısıyla SYRIZA yukarıdaki icraatları, küçük ortağının basıncı altında değil; onun desteğiyle yaptı.

Bu seçimlerle birlikte SYRIZA'nın ideolojik ve siyasi olarak zaten tamamlanmış olan PASOK'laşma süreci bu şekilde parti kadroları ve parti tabanı düzeyinde de gerçekleşmiş oldu.

SYRIZA, bu seçimlerle birlikte, hala kullanılabilir bir özne olduğunu gösterdi, parti içindeki ve parlamentodaki krize karşın arkasındaki kitle desteğini yitirmediğini "ilgili mercilere" kanıtladı. Zaten SYRIZA'nın Yunanistan'la sınırlı bir proje olmadığını çok kereler belirtmiştik. Kapitalizmi sorgulamayan ve devrimci bir biçimde aşmayı önüne hedef olarak koymayan bir sol inşası projesi Avrupa'da sürecek. SYRIZA burada, "başka bir şey söylüyorum, başka bir şey kastediyorum, başka bir şeye inanıyorum, başka bir şey yapıyorum" siyasetinin temsilcisi olarak ilham kaynağı olmayı sürdürecek.

SYRIZA - ANEL hükümetinin kimi öncelikleri ise şunlar (sevinen varsa sevinmeye devam edebilir):

  • İlk 100 günde çalışan ve emekli maaşlarında %5 civarı kesinti yapılacak.
  • Ocak'tan önce emeklilik sistemi reforme edilecek. Mezarda emeklilik sistemi Yunanistan'a da geliyor.
  • Elektrik dağıtım şebekesinin yarısından fazlası özelleştirilecek. (Çipras, bölgesel havaalanlarını gider ayak sattığı için yeni hükümetin işi kolaylaşmış oldu.)
  • Çiftçilere ödenecek olan yakıt sübvansiyonu kesilecek. Tarımsal üretime yeni vergiler getirilecek.
  • Sağlık sisteminin piyasalaştırılması hızlandırılacak.

6. Seçimler öncesinde KKE'nin "üzerine salınan" Halkın Birliği kendisine tuzlukla koşanları üzerek meclise giremedi.(2) Ancak, düzen dışına çıkma potansiyeli ve eğilimi taşıyan %3 civarında bir seçmen kitlesini medyanın da büyük desteğiyle KKE'den uzak tutmayı, sahte bir avro-drahmi ikiliğine hapsetmeyi başarmış oldu. SYRIZA'ya hiç zarar vermemeye özen göstererek partiden adeta bir estetik operasyonla ayrılan Halkın Birliği, sermayenin rezerv partilerinden biri olarak köşede, potansiyel komünizm tehdidine karşı sol bek olarak yedek kulübesinde beklemeyi sürdürecektir.

7. Son olarak, Yunanistan Komünist Partisi… KKE, seçimlerde oy oranını ve milletvekili sayısını korudu. Sağın, tutuculuğun ve AB'ciliğin ağırlık kazandığı bir seçim atmosferinde bu gelişme önemlidir.

Dün Kemal Okuyan'ın yazdığı gibi, KKE, kolay değil zorlu ancak devrimci yoldan gitmeyi, sonuçları pahasına bilinçli olarak tercih etti.

Bu tercihi 2012 yılında seçmen desteğinin %45'ini yitirmeyi göze alarak yaptı… Bu yol, düzenin stabilleşmesine izin vermemek için basınç uygulanabilecek, devrimci dönüşümler için birikim yapılabilecek, emekçi halkın çıkarlarına ihanet edilmeyecek yegane yoldu. Bana soracak olursanız, bu seçimlerle birlikte yeni bir aşamaya geçilmiş oldu. Önümüzdeki dönem, zor yoldan yalpalamadan yürüme sürecinin meyvelerinin de toplanmaya başlandığı süreç olacak. Bunun işaretleri var:

KKE seçim öncesi çalışmada iki alanda yol aldığını ispat etti: Bunlardan bir tanesi gençlik, diğeri ise işçi sınıfı. Bunun oy oranına hemen tercüme olmayacağını, söz konusu alanlarda kazanılan mevzilerin oya ama daha önemlisi örgütlü mücadeleye tahvilinin zaman alacağını söylemiştik. KKE'nin de beklentisi bu doğrultudaydı. SYRIZA'nın foyası kısa zamanda ortaya çıktı çıkmasına ancak bunun toplumda yaratttığı tahribat, yukarıda anlatmaya çalıştığımız üzere, hiç de küçük olmadı. İnsanlardaki umutsuzluk ve çaresizlik hissinin, daha önemlisi bunların ortaya çıkardığı muhafazakarlaşmanın kırılması büyük ve örgütlü bir emeği, gündelik siyasi faaliyeti ve ideolojik mücadeleyi gerektiriyor.

Mühim olan nokta şu: KKE'nin kazandığı bu mevzilerin genişlemesinin ve mevcut örgütlenme trendinin sürmesinin önünde bir engel yok. Bu açıdan geçtiğimiz 8 ay "fragmandı" ve esas "film" yeni başlıyor. KKE'nin ve KP'nin tespitleri geçerliliğini sürdürmektedir. Ancak burada enteresan bir nokta ortaya çıkıyor: Meclis aritmetiği halk aleyhine şekillenmiş olsa bile ortaya çıkan tabloda KKE, 1993'ten bu yana ilk kez meclisteki tek sol parti durumunda. Bir önceki seçimlerde SYRIZA içindeki muhalif unsurlar dolayısıyla SYRIZA, iktidardaki muhalefet imajı verebilmekteydi. Şimdi ise böyle bir zemin kalmamış durumda.

Bu atmosferde KKE önümüzdeki dönem olarak şu başlıklarda mücadeleyi sürdürecek:

  • Öncelikli olarak insanlara SYRIZA'nın ısrarla tekrarladığının aksine bir alternatifin olduğunu ve bunun düzen dışında olduğuna emekçi sınıfları ikna etmek,
  • SYRIZA'nın ve yeni sosyal demokrasinin gerçek yüzünü deşifre etmeye devam etmek,
  • Sorunun bir sistem sorunu olduğunu gizleyen sol soslu yeni sahte ikiliklerin Yunan emekçilerini esir almasına izin vermemek,
  • Referandum sürecinde ve son seçimlerde yeniden görüldüğü şekilde Yunanistan'da çok kuvvetli olan ve düzenin omurgasını oluşturan AB'ciliği kırmaya dönük adımlar atmak,
  • Yabancı düşmanlığı ile güçlenen ırkçı-şoven demagojiyi kırmak

Önümüzdeki dönem sınıf mücadelesinin yalınlaşacağı, keskinleşeceği ve sürprizlerin yaşanacağı bir dönem olacağa benziyor.


(1) KKE'nin bu iki seçenek dışında halka iki paketi de reddetme şansı sunan şekilde referandum sorusunu değiştirme teklifi yine o dönem SYRIZA'lı olan şu sıralar ise ismiyle müsemma Lafazanis'in partisi Halkın Birliği ile seçimlere katılmış olan Zoi Konstantopulu tarafından meclis gündeminden adeta kaçırıldı.

(2) Üzerine salınmak ifadesini ağır bulanlar olabilir. Seçimlere iki gün kalmışken KKE MK Genel Sekreteri Dimitris Kuçumbas'ın mecliste ve parti mitinglerinde sağ yumruğu havadayken çekilmiş fotoğraflarında saati kırmızı daire içine alarak "Yoldaş Kuçumbas Rolex takıyor" başlığıyla servis edenler Stohos isimli azılı faşist gazete ile birlikte Halkın Birliği'nin internetteki yayın organlarından biriydi.