TBMM

Şimdilerde adet olduğu gibi, elimizde mikrofon, önümüze gelene yukarıdaki dört harfin anlamını sorsak, kaç kişi bilir acaba. Bana göre kimse anımsayamaz, “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin kısa ifadesi olduğunu. Gerek iktidar, gerekse muhalefet öylesine dışladılar ki Meclis’i, böyle önemli bir yasama organının varlığını adeta bilinçli bir biçimde unutturdular.

Meclis kavramı, 19. Yüzyılın ikinci yarısında “Yeni Osmanlılar” diye bilinen ilerici hareketle gündemimize girmiştir. Nitekim Sultan Abdülaziz’in halli (ve de tartışmalı intiharı) sonrası oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan Kanun-i Esasi (Anayasa) yeni padişah Abdülhamit tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Abdülhamit “Kanuni-Esasi”yi onaylarken “Hın-i Hacette” kullanmak koşulu ile “Meclis-i Feshetme” yetkisinin Padişah’a verilmesini şart koşmuştur. Bu yetki sayesinde, 1878’de Meclis’i dağıtmış, 1908’e kadar “Meclis-i Mebusan”ı toplamamıştır. Daha sonraları bu fesih yetkisi sadrazam Küçük Sait Paşa ve sonradan da Sadrazam Kamil Paşa dönemlerinde de kullanılmaktan çekilmemiştir.

Son Osmanlı Meclis-i Mebusânı, Sivas Kongresi kararlarına uygun olarak 1919 seçimiyle oluşmuş. Ne var ki İngilizlerin İstanbul’u işgal etmeleriyle dağıtılmış, yakalanan bazı mebuslar (Rauf Orbay, Fethi Okyar vb) Malta adasına sürülmüşler kaçabilenler yeniden seçilenlerle birlikte 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni oluşturmuşlardır.

Son Osmanlı Kanuni Esasisi Fesih yetkisini Padişah’a bıraktığı gibi “Kanun Kuvvetinde Kararname” çıkartma yetkisi denilen ucubeyi gündeme getirmiştir. I. Dünya Savaşı süresince İttihat-ı Terakki Hükümeti bu yetkiyi geniş ölçüde kullanmıştır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 Anayasası'nın hazırlanması sırasında milletvekilleri “Kuvvetler Birliği” ilkesini titizlikle korurken Meclis'i fesh etme yetkisini Cumhurbaşkanı Gazi’ye bile tanımamıştır. Nitekim, yürütme, yasama ve yargı yetkilerini bünyesinde toplayan bu Meclis, İstiklâl Mahkemeleri'ni oluşturduğu gibi aynı Anayasa’ya dayanarak Demokrat Parti de 1960’ların başında ünlü “Tahkikat Komisyonu”nu gündeme getirmiştir. 27 Mayıs darbesinden sonra yeni anayasa “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesini kabul ederek, bu tip uygulamalara noktayı koymuştur.

Bugünkü AKP iktidarının Meclis’ten hoşnut olduğunu söylemek söz konusu değildir. Bu sav’ımın en açık kanıtı, sahip olduğu ezici çoğunluğa rağmen, tartışmalardan kaçınmak için geniş kapsamlı bir kanun kuvvetinde kararname yetkisi alarak TBMM’yi bir nev’i “Kısmen Fesh” etme anlamına gelecek uzun bir tatile göndermiştir. Ayrıca, tutuklu milletvekillerini, anayasayı çiğneyerek, hapiste tutmayı sürdürmüş, bu açık suçu bir nev’i uykuya yatırmıştır.

TBMM Başkanlığı’na, net bir kişilik çizgisi olmayan, ANAP’tan günümüze kadar uzanan bir politikacıyı getirerek adeta politikaya iyi polis-kötü polis yaklaşımını adapte etmiştir. 1876’daki ilk Osmanlı Meclisi Mebusân’ının Başkanı olan, Moliere’in piyeslerini dilimize “adapte” etmekle ünlü Ahmet Vefik Paşa’nın “Devr-i riyaseti”, tam anlamıyla mebus azarlama dönemi olarak anılır. Çiçek ise onun tam zıddıdır. Görülüyor ki “Yeni anayasa” savını da gereğince uykuya yatıracaktır.

Önümüzdeki yıllar pek çok açıdan dönüm noktası olacaktır. Hem yerel hem genel seçim hem de cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Nâcizane tahminim o dur ki üç sandık seçmenin önüne konulacaktır.

1- Genel seçim sandığı,
2- Cumhurbaşkanının yetkilerini genişleten bir anayasa değişikliğine ilişkin “Referandum” sandığı
3- Başkanlık seçimi sandığı.

Kuşkusuz ki bu bir tahmin ama gerçekleşme olasılığı çok yüksek. Her şey daha önce yapılacak yerel seçimlere indeksli. Bu bağlamda, muhtarlık ve yerel meclis üyeliği her zamankinden daha önemli.

Seçmen kitlesinin %50’sini oluşturan muhalefet ise “tabir-i caizse” kendi kendini tatminle yetiniyor. Yerel seçime az bir zaman kaldığının bile farkındalar mı bilmiyorum. Oysa, RTE’nin tüm planı bu seçime göre belirlenecek. Ya sadece Ccumhurbaşkanlığı ile yetinmek zorunda kalacak ya da tam yetkili başkan olacak. Bu konuyu ileride daha ayrıntılı irdeleyeceğiz. Niçin % 50’nin tek cephe haline gelmesi gereğini, aksi halde 1923 Cumhuriyeti'ne veda edip ikincisine ayak basacağımızı kanıtlamaya çalışacağız. Bunu yapmak gereklidir. Çünkü çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıyayız. Bu denklemi çözemezsek, geleceğimizi karanlık bir sis kaplayacaktır.