Politika ve “had” meselesi

Osmanlı’nın son döneminde Sadaret makamı, Kıbrıslı Kamil Paşa ile Küçük Sait Paşa arasında, tahtarevalli gibi paylaşılır, biri gider, öbürü gelirdi. II.Meşrutiyete kadar böyle devam etti. Bugüne baktığımızda aynı “Fıkdan-ı rical” (yetişkin adam kıtlığı) olgusu ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Yeni İçişleri Bakanımız bu kıtlığın tipik örneği. Bakanımızın insana yaklaşım düzeyi “takla” sözcüğü ile eşdeğer. Yanlış istihbarat sonucu öldürülen 30’u aşkın yurttaşımıza bakışı da bu niteliğini kanıtlıyor, "onlar figüran" demekte hiçbir mahzur görmüyor.

Görünen köy klavuz istemez, AKP artık en kritik makamlara bile, o makamı dolduracak kalibrede politikacı bulamıyor. Başbakan’a ömür boyu minnet duyma, İmam-Hatip’ten arkadaşı olma bu makam için yeterli.

İçişleri Bakanlığı Osmanlı’dan bu yana kabinenin en önemli mevkiidir. Bu makamı Talat Paşa, Cami Bey, Fethi Okyar, Hilmi Uran, Şükrü Kaya ve niceleri üstlenmişti. Son elli yılın örnekleri içinde de bu “kırat”ta biri makama oturmamıştı. Adnan Menderes’in çok eleştirilen Bakanı Namık Gedik bile yaptıklarını idrak ederek intihar etme haysiyetini göstermişti.

Eskiler, “Haddini bilmek bir insan için en büyük erdemdir” derler. Aile yaşamımızda, daha küçük yaşta “haddini bilme” vazgeçilmez bir ilke olarak öğretilir. Ulus’tan, en küçük toplum birimi olan aileye kadar insanın davranışlarını “Haddini bilmek” nitelemesiyle sınırlıdır.

“Had” sözcüğü bir sınırı, savunma çizgisini, ifade eder. Örneğin İkinci Dünya Savaşında Fransa’nın ünlü Majino hattı böyledir. Ne var ki o “had”dini fazla abarttı ve aniden düşmanı arkasında buluverdi. Son dönemde, siyasal erkin önderleri “Esad haddini bil” diye gürlerken kendi hadlerini aştıklarının farkında bile olmamışlar, sadece gürlemeyle kalmışlardır.

Toplumlar, uluslaşma sürecinde kendi parlak geçmişlerini fazlasıyla öne çıkarırlar. En yakın komşumuz bunun en güzel örneğidir. Yunanistan’ın, ilk çağda büyük bir uygarlık merkezi olduğu çok açıktır. Düşünürler, bugün bile saygıyla anılır. Sanat yapıtları, kentleri Ege’nin iki kıyısını da süslemiştir. Bergama, Milet, Sarp, Likya ve nice kanıtları yurdumuzdadır. Halikarnas Balıkçısının, o mutantan sesiyle, bir gezide “İyonya” diye övünç dolu tanımlamasını hiç unutamam.

Ne var ki bu büyük miras günümüzdeki “Megalo Idea” ya da “Enosis” yaklaşımlarına temel olamaz. Anadolu Felaketi ve de Kıbrıs olayı hala komşumuza bunu anlatamadıysa, “Haddini Bilme” noktasındaki zaaflarından sonra Yunanistan siyasal erki bu bağlamda asla hata yapmamalıdır. Hem dış politikada, hem de iç politika da “Had” önemlidir, ihtirasları gemler. Bunun en güzel örneğini Gazi Mustafa Kemal vermiş, “Had” olgusunu unutmamış ve Balkan Savaşı sonrası imzalanan Bulgaristan-Osmanlı sınırının bir metre ötesine gitmemiş, Batı Trakya ve Selanik’e yürümeyi aklına bile getirmemiştir.

Bu yazıyı yazmama neden olan olgu ise Spor Bakanımızın inanılmaz bir mutlulukla açıkladığı karardır. 2020 Olimpiyatları için üç aday kent onaylanmış. Bu kentler İstanbul, Tokyo, Madrit’miş.

Belli ki Sayın Bakanımız Olimpiyat düzenlemeyi kolay sanıyor. Şu soruları aklına bile getirmemiş.

-İstanbul’un bugünkü alt yapısının yetersizliği göz önüne alınacak olursa trafik, metro, raylı sistemi, atıkların tasfiyesi için yapılacak dev yatırımlar.

-Zaten, neredeyse (varoşlar, çevre kasabalar) 20 milyona dayanmış bu kentte zuhur edecek asayiş olayları ile ilgili yapılacak yeni örgütlenmenin maliyeti karşılanabilecek mi?

-Otel, pansiyon vb gibi tesislerin yenilenmesi ve bunlara yenilerinin katılmasından doğacak maliyetin boyutu ne düzeye ulaşacaktır?

-Yenilerde bir olimpiyat düzenleyen Yunanistan’ın yüklendiği borcun sonunda geldiği noktayı hiç düşündünüz mü?

Başta da altını çizdiğim gibi sade konuşan, aklına gelen “projeleri” sıralayan, “hayallerle” kendini ve halkı aldatan bir siyasal erkin “Haddini Bilmez” ütopyalarıyla nereye varabiliriz. Abdülmecid dedesinin “sosis”i hala Marmara’nın altında yatıyor. Efendim, ortaya çıkan çanak, çömlek sorumluymuş bundan. Peki, bu kazılar, antik Yenikapı limanının bulunması, bu denli küçümsenebilinir mi? Dedik ya sorun “Had”di anlamamak, kendini Kaf Dağı’nın hükümdarı görmekten kaynaklanır. Neredeyse kendi yarattığı “masal ortamında” ki sihirbaz zannedecek. “Oz” dünyasında sadece masal kahramanları yaşar. Ne var ki onlar bile “had” sorununun farkındadırlar.

Pazar günü, AKP İl Kongresi Telekom Arena’da 100 000 kişiyle toplanarak Başbakanı dinledi. Kendisini kapıda GS’nin Başkanı karşıladı. Arz-ı Hürmet’te bu kez kusur eylemedi. 100 000’lik Parti Kongresine en son Nürnberg’de tanık olmuştuk. Anısı bugün bile insanları ürkütüyor. Böyle bir gösteride sadece tek kişi konuşur. Diğerlerine “Heil ……” diye bağırmak düşer.

Not: Büyük şef eski meselleri de unutuyor ya da beğenmiyor. Anadolu’nun yıllarca kulaklara küpe olmuş “Karının sırtından köteği, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” yaklaşımını sayın şef hemen günümüze uyarladı. “Her kürtaj Uludere”dir. Ayten Gökçer’in ünlü şovundaki şarkısı gibi hep birlikte haykıralım: “Üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane...”