Ömer Dinçer'in Mehter Marşlı Ütopyası

Geçen haftanın en derin darbesine kendinden menkul ÜTOPYA’larıyla ünlü Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yeni projesiyle tanık olduk. Çocuğu okula giden ya da yakında gidecek olan ailelerin şaşkınlığı bile Dinçer’i uyandırmadı. TÜSİAD Başkanı Bayan Boyner dehşet içinde itiraz ederken RTE “Sen işine bak” diye azarını ve kinini patlattı. Oysa eğitim herkesin önde gelen sorunudur.

Dinçer “akıllara seza” bir model keşfetmişti: 4+4+4=12. Böylece olması gerektiği gibi, zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılıyordu. Ne var ki bunun ilk ve son dilimi örgün eğitimdi, ortadaki dört yılı ise ünlü deyimiyle evde açıköğretim yöntemiyle geçiştirilecekti. Muhalefet “haydi kızlar koca”ya diye sözde eleştiriyi patlattı ama sorunun can damarını, düşünceye getirilen acımasız sansürü, yasaklamayı görmezden geldi.

“Ne sansürü” diyeceksiniz ve de safça “Böyle bir sansür mü var?” diye şaşkınlıkla soracaksınız.

Kuşkusuz, 2. Abdülhamid dönemindeki gibi “yazılı varakalara” ilişkin bir sansürden bahsetmiyoruz burada. Sermayenin “ilan” vb gibi tehditlerle yayınlara uyguladığı “otosansür”de söz konusu değil. Değinmek istediğimiz fark ettirmeden, insanın düşün kapasitesinin kısıtlanmasıdır.

“Sözcüklerin temel görevi nedir?” biçimindeki bir soruyu “Bireyler arasındaki iletişimi sağlamaktır” diye anında yanıtlayabilirsiniz. İlk bakışta doğrudur. Ne var ki böyle bir iletişimi sağlamaya yeterli olabilecek sözcük sayısı on bini aşmaz. Günlük konuşmalarda dikkat edin bu kadar sözcük bile kullanamazsınız.

Gerçek olan şudur sözcükler, kavramlar, simgeler “düşünme”nin temel araçlarıdır. Bir örnek vereyim, 20. yüzyıl Türk yazınında derin bir yeri olan Reşat Nuri Güntekin, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Refik Halit, Oya Baydar vb gibi niceleri on bin sözcükle mi yapıtlarını yazmışlardır. Son günlerde organ nakilleri ile adları duyuran doktorlar da herhalde 5-10 bin sözcükle düşünmüyorlardır.

Uzay gemilerini yaşama geçiren, şu kadar ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızı keşfeden vb gibi nice bilim adamlarının düşünmede kullandığı sözcük sayısını, matematik değerleri ve nice kavramlarının sayısını tahmin bile edemeyiz. CERN’de “Tanrı parçacığı”nın izini sürenlerin ise sözünü bile etmiyorum.

Sözün özü, sağlıklı düşünmenin yolu sınırsız sözcük kullanmaktan geçer. Bu sözcük dağarına ise ancak ileri bir eğitimle ve de sınırsız bir okuma ile ulaşabilirisiniz. (Oku+Eve kapan+Oku) insanın öğrenme azmine vurulmuş bir kelepçedir. Akademik yaşamımızın kısırlığı da bunun kanıtır.

Sözcük dağarını sınırlama, belki, tek tip insan yaratmada yararlı olabilir. Ama maymunlardan böyle tek tip insan yaratmaya kalkan Dr. Moreau’nun o maymunların günün birinde, “Biz insan değil miyiz?” diye ayaklanmasını da unutmayın.

Hitler, kitapları, resimleri yaktı, yasakladı… Üstün insan’a ulaşabildi mi. Yarattığı o güçlü kuşağın, Stalingrad bataklığında, çamurlar içinde, tüm insan olma onurunu ayaklar altına alarak teslim oluşunu görmedik mi?

Dinçer “tek tip”, düşün kapasitesi sınırlı insanı ancak düşünde yaratabilir. Emrindeki bürokratları bir kararname ile dağıtabilir, sindirebilir. Ama, at gözlüğü takmış, dar görüşlü insanları, 21. yüzyılın şu görünümünde, sadece rüyasında görür.

Eskilerin çok sevdiğim bir tekerlemesi vardır:

Benim oğlum bina okur,
Döner, döner onu okur.

Dinçer’in eğitim modeli bundan daha iyi tanımlanamaz. Bu karanlık niyete “Çocuğumun eğitimine dokunma” diye itiraz edelim.

Not: Bir kitabı yeni hatmettim. The Times ve The Observer’in Beyrut temsilcisi Robert Fisk’in Afganistan’dan İran’dan, Saddam’ın Irak’ından, İsrail’den kısaca büyük Medeniyet Savaşı “Ortadoğu’nun Fethi” ile ilgili her noktayı, ortaya büyük bir başarı koyan yapıtı 900 sayfalık dev bir bilgi dağarı.

Okuması sabır ister, ama, okuduktan sonra bölgeyi gerçek yüzüyle tanıyabiliyorsunuz “Suriye ile ilgili fısıltıların medyamızı işgal ettiği şu günlerde okunması gereken bir belge. Kitabı dilimize kazandıran Murat Uyurkulak’a, yayınlayan İthaki yayınevine ve editörlüğünü yapan kadim dostum Masis Kürkçügil’e sağolasınız diyorum.