Muhalefet fıkdanı

“Fıkdan” sözcüğünü görünce gene eski sözcük kullanmaya başladı diyeceksiniz. İleri yaşıma verin bu tavrımı ya da yaşım kadar eski hocalığıma. Efendim “fıkdan” bir anlamda kıtlık demektir. Osmanlının son döneminde sadaret (başbakanlık) makamına atanacak kişi sayısı (padişahın güvenine sahip) öylesine azalmıştı ki, o makam Kamil Paşa ile Küçük Sait Paşa arasında, tahtarevalli gibi el değiştirirdi. Bu durum o dönemde “fıkdan-ı rical” olarak kabul edilirdi.

Günümüzde de ciddi anlamda bir muhalefet fıkdanı ile karşı karşıya kalmış durumdayız. Son seçimde AKP’nin oy oranı %50 dolayında idi. Seçmenlerin geriye kalan %50’si ise AKP karşıtı tavırlarını net bir şekilde sergilemişlerdi. Bir başka gerçek de gözden kaçmıştı. Yüksek oranlı seçim barajını (%10) delmek için BDP’lilerin bağımsız olarak seçime katılması seçim bölgelerindeki diğer seçmenlerin tümünün AKP’ye yönelmesi sonucunu doğurmuştur.

Bu koşullara rağmen AKP’nin %50’lik oyu adeta “çoğaltan” bir katsayı ile meclise yansımıştır. Bu görünüm AKP liderliğinin daha da baskıcı yapıya dönüştürmüştür.

Önümüzdeki kısa dönemde Türkiye iki ciddi sınavdan geçecektir. Birincisi Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri ise yerel seçim…

Başbakan, 2013’te Başkanlık sistemini getiren bir yeni Anayasa ile Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bu bağlamda önce anayasanın değişmesi gerekir. Kim yapacak yeni Anayasa’yı? Bugünkü meclis ya da olası bir referandum. Oysa CHP bunun farkında değilmiş gibi Çiçek Cemil’in çekim alanına girmiş gözüküyor. Yeni iç tüzük tasarısına karşı sergilediği celal’i anayasaya karşı göstermiyor. Korkarım ki, eski parti meclisi arkadaşım Kamer Genç kadar durumun ciddiyetinin farkına varan yok. CHP’yi böylesine ciddi sınavlar beklerken iki kurultay birden toplamaya kalkması ise tam anlamıyla ironiktir.

Yaklaşık otuz yıldır bu parti ve eşdeğerleri (SODEP ve SHP) program ve tüzük kurultaylarını adeta bir TV dizisi haline dönüştürdüler. Kendi iç sorunlarından başka hiçbir sorunu fark edemez oldular.

Fark etmedikleri ilk sınav bir yıl sonra karşılarına çıkacak: Cumhurbaşkanlığı seçimi… RTE’nin bu bağlamda %50 oyu var gözüküyor. Bu potansiyel oyu %50’nin altına çekebilecek bir aday üzerinde CHP, MHP, BDP ve diğer partilerin anlaşması gerekir. Eğer bu bağlamda bir ittifak şimdiden sağlanamazsa varacakları nokta sadece hüsrandır. Ama asıl acıyı, Başkanlık yetkileriyle donanmış tek adamın dizginlenemeyen hırs ve baskılarıyla ezilecek halkımız çekecektir. Diğer yandan neo-faşizm diye tanımlayabileceğimiz eğilim, AB ve ABD’de adım adım ilerlemektedir. Obama hem ülkesi hem de dünya açısından bir düş kırıklığıdır. Rusya ve Çin klasik “Asya Despotizmi”nin değişik örneklerini sergilemeye devam etmektedir. 2013’te yapılacak Başkanlık Seçimi açısından duyduğumuz endişelere, emperyal ülkelerin seçimleri de tuz biber ekecektir.

İran–ABD ilişkileri Obama’nın vazgeçilmez seçim kozudur. AB’nin İran Petrollerine yönelik ambargosu, “Hürmüz Boğazı”nın sularını alabildiğine ısıtacaktır. Oyun hemen yakınımızda cereyan edecektir. İsrail, İran’ı vurmak için acele etmektedir. Ama hangi hava sahasını kullanacaktır? Bu ve buna benzer yığınla soru ortalıkta dolaşırken CHP aldırmaz bir tavırla kendi iç sorunlarıyla uğraşırsa “sorumsuz” nitelemesini haklı olarak üstlenmek zorunda kalacaktır.

Muhalefet sadece mecliste ya da eldeki sınırlı medya organlarında yapılmaz. Bir anlamda hapsedilemez. Alanlar ne güne duruyor. Gazi’nin ünlü sözü “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır” gerçeği bugünler için de geçerlidir.


Not: Haydarpaşa garından son tren hareket etti. Böylece 1. Dünya Savaşı’nın temel nedenlerinden biri olan “Bağdat Hattı” sorunu da tarihin tozlu sayfaları arasına gönderildi. Ne var ki aynı savaşın nedenleri arasında yer alan Tiran – Sibirya hattı turizme açılmak üzere. İlk ultra lüks tren için Türkiye’ye 25 koltuk ayrılmış satılmayan 5-10 koltuk kalmış. Bedeli 10.000 dolar dolayında… Kaçırmayın. Tabii bugünlerde özleme ayıracak dertsiz başınız varsa.