Mafyokrasi

CHP'nin değişmez Genel Başkanı Baykal buyurdu ki Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in fiili, yasal, ama birazcık etik dışıymış. Ultra-liberal ekonomik düzende yasaların çalınan minarenin kılıfına göre düzenlendiği düşünülürse sözlerinin birinci kısmı doğrudur. Etik faslına gelince bu noktada Mir Baykal yanılıyor, çünkü içinde bulunduğumuz küreselleşmiş sermaye düzeninin etik diye bir kaygısı olmadığından M.Sevigen o açıdan da aklanmaktadır.

Hamdolsun küresel ekonomik krize ve de yerel seçime, sayelerinde tüm çirkeflikler gözler önüne seriliyor. Logarlar parçalanmış, lağımlar açıkta akıyor. Dışkısal neo-liberal sermaye düzeni kendi kan emici iğrenç yüzünü artık maskeleyemez oldu. Yolsuzluk, alavere, dalavere gözü dönmüş gangster şirketlerce küremizin damarlarına taşınmış durumda. Bilinen iktisadi tedbirler çaresiz. Çünkü kırk haramilere dönmüş sermaye çeteleri doymak bilmiyor. Düzenbazlık, teknik dikizlemeler, mesnetsiz suçlamalar, kayırmalar, ahlâksız teklifler, arsız pazarlıklar, daha sayamadığımız nice pislikler tüm küreyi kangren gibi sardı. Ufunetinin kokusu içinde milyonlarca emekçi, ezilen, sömürülen insan çırpınıyor. Kılıçdaroğlu, Başbakanın deyimiyle elinde büyüteç bir dedektif edasıyla yolsuzluk, ihtikâr, kara para arıyor. Oysa asıl büyük zoka sermeye egemenliğindeki bu düzende. Bugünün krizini anlamak için Karl Marx'ın Kapital'inin Birinci Cildinin 31. Bölümünde (Türkçe 1976 Baskısı-Sol yay. 801. sayfasında) şu dipnotu kerelerce okuyup özümsememiz gerekir: "Querterly Reviewer, sermayenin kargaşalıktan, kavgadan kaçtığını ve ürkek olduğunu söylüyor ki, bu çok doğrudur, ama sorunu pek eksik olarak ortay koymaktadır. Sermaye, kâr olmadığı zaman ya da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir.Güvenli bir yüzde on kâr ile her yerde çalışmaya razıdır kesin yüzde 20 iştahını kabartır yüzde 50 küstahlaştırır yüzde 100 bütün insani yasaklar ayaklar altına alır yüzde 300 kâr ile sahibini astırma olasılığı bile olsa,işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek ise bunları rahatça teşvik eder.Kaçakçılık ve köle ticareti burada söylenenleri doğrular. (T.J Dunning)" Marx'ın, Duninng'ten alıntıladığı bu gözlem 18 ve 19. yüzyıl için olduğu kadar günümüzdeki küreselmiş sermaye için de geçerlidir. Özellikle neo-liberal ekonominin yarattığı aç gözlü parasal yönden genleşen sermayenin tam bir suç makinasına dönüştüğünü kanıtlamaktadır. Bu özelliği iki Osmanlıca sözcükle betimlemek daha da anlamlı olacaktır: Serâzâd ve Hünhâr. Serâzâd, serbestinin de ötesinde bir başı bozukluğu içerir.Bir anlamda tüm insanlığın binlerce yıldır amentüsü olan ahlâk kurallarını tanımayan bir özgürlük yaklaşımıdır. O nedenle Tevrat, İncil Ve Kurân da verilen örnekleri kimse dinlememektedir. Hûnhâr ise kan içici, vampirleşmiş zalim demektir. Neo- Liberalizmin manik mantığının vardığı son nokta budur. Ben bu noktayı Mafya ve demokrasi sözcüklerinden üretilmiş "Mafyokrasi" deyimiyle vurgulamak istiyorum.

Sermayenin geldiği nokta Hûnhâr'dır. Çalmakta, yağmalamakta, cinayetten de öte zûlüm yapmakta beis görülmeyen bir pervasızlık içermektedir. Yıllar önce Kıssenger'ın saptadığı gibi mafyalaşmadır. Zaten kendi tarihsel gelişimi içerisinde yoğurup, istediği kalıplara döktüğü demokrasiyi de bu kez daha da kendi diktatoryasına uyumlu hale getirme çabasındadır. Eskilerin "Râbbenâ, hep bana" yaklaşımı demokratik biçeme bürünürken ezilenlere, sömürülenler, açlara ise "Yokrasi" dayatılacaktır.

Ezilenden, yoksuldan, açtan, emekçiden yana olan siyasal partilerin halka tekil yolsuzlukları sergilemesi yeterli değildir. Bizde atasözü denen bazı söylemler vardır ki bu bağlamda yol gösterici olabilir. Örneğin "İş bilenin kılıç kuşananın". İşi bilen geminin dümenini yağmadan, sömürenden yana döndüren, ortamı buna göre hazırlayan kimdir? Sermaye düzeni. O halde kılıç kime karşı kuşanılmalıdır? Kuşkusuz asıl büyük zokayı hazırlayan ve yutturan sermayenin "Serâzâd ve Hûnhâr" düzenine karşı sallanmalıdır.

Yerel seçimlerde AKP ve CHP yarışın önde bitirecek partiler olarak belirtiliyor. Son sekiz yıla baktığımızda bu doğru bir yargıdır. Ne var ki seçime katılacak partilerden oy potansiyeli yüksek olanların hemen hepsinin ortamın sağında yer aldığını görüyoruz. AKP, Saadet Partisi,MHP aynı tabana hitap eden partilerdir. Diğer yandan 1965'den günümüze ortamın solunda yer aldığını savlayan CHP ise bu seçimde o savını geride bırakmış, ve bir önce değindiğimiz muhafazakâr kitleye hoş görünme yarışına katılmıştır. Sosyal demokrat olması zaten sadece söylemden ibaretti. O söylemde geride kaldı. Neo-Liberal ekonomik politikanın tüm ilkeleri CHP yönetimince bir amentü şeklinde benimseniş durumdadır. Serâzâd ve de Hûnhâr soyguna o da katılmıştır. Bu soygunun yasal ve etik çerçevesini açıkça benimsemiştir. AKP ile CHP arasındaki atışma ise yüzeyseldir. Kıymeti harbiyesi yoktur. Medya da aynı kaba su taşımaktadır. Küreselleşmiş sermayenin politik uzantıları olarak iş bölümünde kendilerine düşen rolü başarıyla oynamaktadırlar. Gazetelerde parmakla gösterilecek bir iki köşe yazarının dışında "Mafyokrasi" ye karşı tavır alan yoktur. Medya tekelleri zaten bu yağmanın ürünleridir.

Örneğin 15 Şubattaki büyük emekçi mitingini, ancak toplantı sırasında ki küçük bir olayı büyüterek haberleştirmişlerdir. Hepsi emek düşmanıdır. Allı-Pullu sunulan köşelerde aşk, seks, magazin ve dolaylı reklamlar yer almaktadır. Ya bir pahalı restoranda yenilen yemek, ya da bir arabanın yeni modeli fütursuzca anlatılmaktadır.

Mafyokrasi sadece sosyalist düşünce ve siyasetin hedefindedir. Kampanyası sokak, sokak yansıtılan Kılıçdaroğlu kılıcını sadece bireysel soygunlara sallıyor. Mafyokrasi ise bunu gülerek izliyor. Çünkü ağa düşen bireysel birkaç soygun onun gerçek yüzünü de gizleyen bir maske görevi görüyor. Yıllar önce "Bu düzen değişmeli" diyen bir avuç devrimciyi suçlayanlar bu kez daha acımasız emekçilerin, yoksulların, açların üzerine saldırıyorlar. Onların "solingen" çeliğinden yapılmış keskin kılıçları kelleleri yere düşürüyor. Bir Alman gazetesinin vurguladığı gibi, neo-liberal düzen organize suç örgütü haline gelmiştir. Bu örgüt yasal, etik ortamı kendi çıkarı doğrultusunda hazırlamıştır.

Toplumcular, sınıflarının bilinciyle bilenmiş emekçiler, yoksullar, açlar, küçük bir sadakaya mahkum edilenler Mafyokrasi'ye karşı dişlerini gıcırdatarak,

Yumrukları havada "Yağma yok, Sosyalizm var" diye de inançla haykırıyorlar.