Keskin sirke

Atalarımız ne güzel söylemişler: “Gırtlak dokuz boğumdur”. Yani dokuz düşün, sonra konuş demektir bu. Bir başka özdeyişte şöyledir: “Keskin sirke küpüne zarar” verir. Eskilerde, Nuru Osmaniye caddesinde, sonradan Milliyet Gazetesinin olduğu yerde, ünlü bir şıracı vardı. Tezgahın üzerinde, küre biçiminde, musluklu mermer küpler dururdu. Ortaokuldan, liseden eve dönerken bir bardak şıra içmeden önünden geçmezdim. Bir de sirkeli, acılı turşucusuyla ünlü Çemberlitaş Turşucusu da uğrak yerlerimden biriydi… Zaten şıracılarda kalmadı. Orhan Kemal’in köfte şıra içtiğini anlattığı Adana’nın Döşeme Mahallesinin, işçi uğrağı köfte-şıra servis eden küçük aşevlerini araki bulasın.

Büyük şef, geçen hafta , tiyatro sanatını hedef aldı, saldırdı, bu sanatı yerin dibine batırdı…Kendini dizginleyemedi “Siz Kimsiniz” diye bağırdı. Şef’in yapısını, bilgi dağarını, sanatı algılama özelliğini bilenler için bu saldırı zaten beklenmeliydi. “Genç Osman” oyununu ön sırada izleyen hanım kızın, oyun süresince sakız çiğnemesi sözünü ettiğimiz yaklaşımın en çarpıcı tanığıydı.

Şef, İstanbul Şehir Tiyatrolarının bir Belediye bürokratına bağlanmasına yönelik yükselen eleştirilere kızıyor: Tiyatro’ya gönül verenlere “Siz Kimsiniz” diye kükrüyor. Gelin onların kimler olduğuna bir değinelim, ola ki tanımasına faydası vardır.

150 yıl öncesine yolumuz düşünce Tiyatro’ya gönül veren üç kişiye rastlarız. Şinasi, Namık Kemal ve Ahmet Vefik Paşa. Şinâsi ilk Osmanlı Tiyatro eserinin yazarıdır: Şair Evlenmesi.

Namık Kemal ise ulus bilincini yükselten “Vatan” şairidir ve de İstanbul’u sarsan oyunun yazarıdır. Her ikisi de Osmanlı Padişahlarının hedef tahtası olmuştur. Şinâsi bir matbaanın üst katındaki daracık odasından, gözlerden ırak ebediyete göçmüş, Namık Kemal ise zindanlarda, sürgünlerde çürütülmüştür. Şefin hedeflerinden üçüncüsü daha da ilginç bir kişiliğe sahiptir: Ahmet Vefik Paşa. Saraya yakın, itibarı yerinde I. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının ilk reisi. Ahmet Vefik Paşa, yapısı itibarıyla nemruttur ama Türk Tiyatro tarihine ilk Molière çevirmeni olarak saygın bir yere sahiptir. Paşa’nın kabahati (RTE açısından) daha da büyüktür, çünkü halk daha iyi anlasın diye oyunları üstelik dilimize adapte etmiştir.

Osmanlı, gösteri sanatlarına fazlasıyla aşinâdır. Özellikle “Karagöz” bir çok kahvehanede asırlarca yerini almıştır. Hacivat’ın seçkinleri simgeleyen yapısının karşısında Karagöz’ün bir halk sözcüsü olarak dikilmesi önemli bir olgudur. Karagöz, daha sonraları yaygınlaşan orta oyunu, Osmanlı ezilenlerinin nefes borusudur. Karagöz gibi İbiş, Pişâkar, Zenne ve Kavuklu’suyla yığınların adeta soluk borusu olmuştur.Osmanlı’nın son döneminde Ermeni tiyatrolarının etkisi hiçbir şekilde inkâr edilemez.

Ekranda boy gösteren yeni yetme “snop”lara “Darülbedai” ne demektir diye sorsam, anlamını bilemez, “Bedii” “İnce zevk, estetik vb” anlamına kullanılır. Sözün özü “Darülbedai”, “İnce zevkler kapısı” anlamını taşır. Şef, acaba bununda farkında mıdır?

Darülbedai’ye kızınca aklına ilk gelen “pazarlamacılığı” oldu ve “özelleştirin” fermanını buyurdu. Bilgi dağarının yetersizliği bu sözüyle bir kez daha kendini gösterdi. Oysa, önce Muammer Karaca’yı anımsayabilseydi. Hemen bu işten vazgeçerdi. Rahmetli’nin oyunlarında “Ednan Bey” nitelemesi bile Şef’in kanını tepesine çıkarırdı. Sayın şef, fermanında sözünü ettiğin Özel tiyatrolarda sahnelenen oyunlardan hangisine teşrif buyurdular da, özelleştirmeyi tek çare görüyor. Genco Erkal’ın hangi oyununu izlediler. AST’a sergilenen “Zübük” oyunu acaba neyi anlatmak istiyor. Ferhan Şensoy işi iyice büyüttü… Ferhangi Şeyler’den Nasrettin Hoca’ya terfi etti. Timurlenk’i bile şap’a oturtan hoca bugün yaşasaydı. Neler anlatırdı. Hele Neyzen Tevfik’le, Şair Eşref’e ne buyurulur. Eski Yunan’dan bu yana Tiyatro halkın nefes borusudur.

Belli ki ferman sahibi Türk Tiyatrosunun geçmişinden habersiz. “Siz Kimsiniz” diye soruyor. Kimdir onlar, hatırlatıyoruz. (Yazarından, Oyuncusuna).
Ahmet Vefik Paşa, Şinâsi, Namık Kemal, Nazım Hikmet, Ziya Gökalp, Necip Fazıl Kısakürek, Reşat Nuri Güntekin, Raşit Rıza, Bedia Muvahhit, Muhsin Ertuğrul, Hüseyin Kemal Gürmen, Cahide Sonku, Vasfi Rıza, Reşit Gürzap, Suavi Tedü, Perihan Tedu, Reşit Baran, Cevat Fehmi Başkut, Toto Karaca, Muammer Karaca, Cüneyt Gökçer, Deniz Gökçer, Mediha Gökçer, Sait Köknar, Büyük Behzat (Budak), Hazım Körmükçü, Halide Pişkin, Vahi Öz, Naşit, Adile ve Selim Naşit, Gazanfer Özcan, Erol Günaydın, Cahit Irgat, Sururi Ailesi (Lütfullah, Ali, Alev, Gülriz), Muzaffer Hepgüler, Haldun Taner, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Münir Özkul, Ulvi Uraz, Haldun Dormen, Işıl Kasapoğlu, Nevin Seval,Metin Akpınar, Zeki Alasya, Melek Baykal ve niceleri….say, say bitmez. Noktayı Cyrano’nun ünlü tiradını yinelemesi ile büyük şef’e selam verelim. Senin övgünü “istemem eksik olsun” ve Münir Özkul hasta yatağından kalkıp gelsin…”Tiyatro dediğin nedir ki, iki kalas bir heves”… “PERDE” desin…

“Siz Kimsiniz” diye sordunuz…İşte bazılarımızın adları…Şimdi soru hakkı bizde: Sayın Kültür Bakanımız aracı olsun, şefine sorsun. “O Kim?”…