İleri Demokrasi Faşizmdir

AKP Lideri, Başbakanımız, geleceğe yönelik niyetlerini ya da titizlikle “yola devam” ilkelerini açık olarak ortaya koyuyor. Ne var ki serh ve de tefsir meraklısı yandaşları bunları anlamamakta inat ediyorlar. Kars’taki “İnsanlık Heykeli” için inanarak söylediği “Ucube” sözcüğü de Bakan Günay tarafından “tefsir” edilmeye kalkılınca haklı olarak kızdı ve "Ucube dedim" diye Günay’ı tersledi.

Geçen hafta “iki partili” siyasi yaşamı savundu, bu sistemin ABD’de nasıl “mustakar” işlediğini ballandırarak anlattı. İlk bakışta haklı gibi görünse de bu savı da yanlıştı. Çünkü ABD’de tek parti vardır, o da sermayedir. Sermaye kendi çıkarları doğrultusunda istediği partiyi iktidar yapar. Fakat sistem derinliğine. İncelenirse en küçük yerleşme birimindeki şerif’ten yüksek mahkemenin hakimlerine kadar yapılan seçimlerde sermaye’nin istediği kişiler işbaşına getirilir. Bu nedenle siyaset bilimciler ABD’de demokrasiyi “Taçsız Krallık” diye tanımlarlar.

Gelişen ve de bir anlamda ilerleme doğrultusunda yol alan dünyamızda birçok siyasal tasarıda gündemdedir. Komünizmden radikal dinciliğe kadar siyasi görüşler ortalıkta cirit atmaktadır. Tüm bu çok renkliliği nasıl ikiye düşürebilirsin. Bu mümkün değil. Şu anda AKP içinde sesini kısmış nice farklı düşüncelerin varlığını bile yadsımak söz konusu olamaz.

İşin aslına dönerseniz AKP lideri iki partili düzeni kastederken sağ ve sol iki partiyi düşünüyor. Her anlamda hızla “cehalet” çukuruna dönüştürülen toplumda yapılacak seçimleri hep sağ bağnazlığın kazanacağını hesap ediyor. Geçen yılki “referandum” sonuçları gözünü açtı, aradığı yöntemi ona gösterdi: Halka gitmek. “Halka gitmek” AKP lideri için bulunmaz bir nimetti. Neyi, neden oyladığını bilmeden sandığa gitmek gibi şahane “ileri demokrasi” olamazdı.

Birkaç yıl önceydi, aptal sarışını çok güzel oynayan kızımız, TV programında “benim oyumla, dağdaki çobanın oyu bir mi” diye düşüncesini açıkladığında herkes onu kınamıştı. Ne var ki haklıydı. Nitekim son günlerde Uğur Dündar’ın haber programında yer alan sokak anketleri de bu gerçeği yüzümüze çarpmıştır.

“Cehalet” faktörünü bir yana bırakalım sınıflı toplumlarda “temsili demokrasi” denilen oyun tam anlamıyla egemen sınıfın işine gelen bir oyundur. Bunun bir adım ilerisi, yani “doğrudan demokrasi” ise cehaletin yarattığı korkunç bir baskı aracıdır. AKP bu aracın tadını almıştır. Önümüzdeki dönemde kendi gündemi için sık sık kullanmaya hazırlanmaktadır.

AKP seçimde her istediğini referanduma götürecek bir çoğunluğu sağladığı zaman “ileri demokrasi”nin yaratacağı cehennemi hep birlikte göreceğiz. Başbakan iki partili bir düzen isterken bunu ima etmektedir. Bu koşullar içerisinde, Haziran 2011 seçiminde AKP oyları kesinlikle ona 300 milletvekili kazandırmayacak düzeye çekilmelidir.

Günümüzün temel sorunu cehalet ve “at gözlüklü” yargılardır, Vedat Günyol, dar görüşlü aydınları “at gözlüklü” olarak nitelerdi, bilirsiniz atlara sade önlerini görmeleri, dizginle verilen yönden başkasını görmemeleri için gözlerinin yanına mesin siperlikler koyarlar. AKP lideri de elinden gelse aynı işlemi seçmenlere uygulayacak, cehalet ve at gözlüklü olmanın varacağı nokta ise “Mısır” örneğinde “açık” olarak görülmektedir.

Şu anda AKP içinde de bazı “endişeli” sesler yükselmeye başlamıştır. Özellikle “Bakanlık” sisteminin genel başkanlarınca nasıl kullanılacağını fark etmeye başlamışlardır. Kuzey Afrika ülkelerindeki Başkanlık düzeninin ne noktaya vardığını ortaya koyan Tunus ve Mısır örnekleri de gözlerin açılmasına neden oldu. “İleri Demokrasi” denilen faşizmin karşısında şimdiden “Tek cephe” halinde durmazsak, “vay başımıza gelenler” diye sonradan dövünmenin “kıymeti harbiyesi” yoktur.