Harita Derinleşirken

Halkoylamasının sonuçları çeşitli yönlerden ele alındı, yorumlandı. Özellikle Başbakan’ın karizması öne çıkarıldı. Hasan Cemal, Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak vb gibi liberal yazarların, Çetin Altan ile tosuncukların sevincine payan yoktu. Diğer yandan “Hayır” cephesi de mağlubiyetin analizini yapma yerine, suçu Kılıçdaroğlu’na atarak aklanma çabasına girişti. Her zamanki iç kavgaya yeniden başladı. Bu davranışlar. 1950’den bu yana her seçimde kendini göstermiştir. Ecevit, gerçek teşhisi yapmış, partiden uzaklaşarak DSP’yi kurmakla bir anlamda doğru yolu göstermiştir. CHP’nin neden sürekli yenilgiyle karşılaştığının temel nedeni seçim sonuçlarına dayanılarak çizilen haritada yansımaktadır. Trakya, Ege ve Akdeniz sahilleri “hayır” demiştir. İç, Kuzey, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde ise “Evet” oyları yağmur gibi yağmıştır. Nedeni ise yüzyıllık “Türk inkılâp” sürecinin gün batımıdır.

“Türk İnkilabı” olarak kısaca adlandırdığımız bu süreç 1908’de asker-sivil bir avuç aydının öncülüğünde yaşama geçmiştir. İttihat ve Terakki, 1923’den sonra da Cumhuriyet Halk Partisi siyasal arenada inkılâbın temel çizgilerini belirlemiştir. Yasalar, İsviçre başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden adapte edilmiş, kılık-kıyafet yasayla belirlenmiş, yazı değiştirilmiş ve böylece batının “Burjuva Yaşam” tarzı öne çıkarılmıştır.

Ecevit’in deyimiyle bütün yapılanlar “Gardrop Devrimi”ydi. Demokratik Sol adını verdiği siyasal hareketi başlatırken, başarının şifresini CHP elbisesinden sıyrılmakta bulmuştu. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi o da gömlek değiştirmeyi başarının ilk adımı olarak saptamıştır.

2010 yılında bazı gerçeklerin konuşulması zamanı çoktan gelmiştir. CHP, 1923’deki İzmir Kongresi’nde kapitalizmin temel öğretisini kendi ekonomik politikasının temeli kabul ederek, devlet eliyle “zengin” yetiştirme, yani bir başka deyimle kapitalistleşmeye öncelik vermiştir. Onu izleyen iktidarlarda bu politikayı daha da geliştirerek sürdürmüşlerdir. Bu bağlamda “yoksul yığınlar”ın sorunları göz ardı edilmiştir. Ankara sıfırdan yaratılırken, onun on kilometre yakınındaki sefalet görmezlikten gelinmiştir. Seçim sonrasında “Hayır” ve “Evet”lerin haritada yansıyan görünümü altında yatan gerçek budur.

Genç cumhuriyetin temel sorunu fukaralıktı. Serbest Fırka’nın kendini feshetmesinden sonra yurt içi seyahatine çıkan Gazi, yanında götürdüğü Ahmet Hamdi Başar’a gördüğü yoksulluğu “İçim acıyor çocuk” diye ifade etmiştir. Ne var ki bu acıma sözde kalmıştır. İsmet Paşa’nın halkıyla en yakınlaştığı an Erzincan depreminde her şeyini yitiren bir kadının onun göğsüne yaslanarak ağlamasıdır.

CHP’yi izleyen, Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP ve diğerleri “serbest piyasa” ekonomisi ve nihayet Özal-Derviş yapımı neo-liberal politikalarla bu haritanın daha da pekleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Yenilerde AKP’de temsil edilen Anadolu sermayesi de yaygınlaşan fukaralığa çare olma niyetinde değildir. On binlerin koşarak katıldığı iftar sofraları genelleşen yoksunluğun kanıtıdır.

Son referandum süresinde bir siyasal partinin nasıl etkin bir örgütlenme üzerinde yükselebileceğini AKP sergilemiştir. CHP’de ise genel başkan ve birkaç yönetici dışında çırpınan olmamıştır. Örgüt öylesine biçaredir ki, Genel Başkanının oy vermesini bile sağlayamamıştır. Deniz Baykal’la yerleşen meclise girelim, muhalefet olalım bu bize yeter mantığı örgütün kılcal damarlarına işlemiştir.

2011’deki seçimi, oy oranı düşse de AKP gene önde bitireceğe benziyor. Görünürde onun politikalarını deşifre edecek etkin bir siyasal örgüt görülmüyor. Halk oylamasında olduğu gibi “villa” , “altın musluk” “af” vb konular çerçevesinde “orta oyunu” benzeri mitingler yapılacaksa “Keten Helva” yanar gider.

Ekonominin doğrultusunu belirleyen temel politika, yani ekonomik sistem eleştirilmeden, tuzakları yansıtılmadan gelecekteki “cehennemin” Türkiye’ye düşen payını sergilemeden muhalefet yapılmaz. Kocaeli-Sakarya-Bursa üçgenindeki “evet” oyları beni ürküttü. Emekçi yoğun bir bölgede oluşan bu sonuç sendikaları düşündürmeli. Bu bağlamda bir başka ürkütücü sonuçta AKP’nin “Lumpen” diyebileceğimiz yığınlara da şirin görünmesidir.

Sosyalistler bu sorunların farkındadır. Her fırsatta, olanakları ölçüsünde anlatmaya çalışmaktadır. Bu yetmez. Ana muhalefet partisi de, bir ölçüde fark etmelidir. Halk oylaması ülkenin siyasal açmazını ortaya koymuştur. Kılıçdaroğlu tek başına yetmez… Örgüt… Örgüt.

Örnek arıyorlarsa, 1970’li yıllarda, devrimci gençlerin varoşlarda oluşturdukları, o günkü deyimiyle, kurtarılmış mahallelere baksınlar… Laf aramızda adlarını da değiştirsinler, ezilenlerin, emekçilerin açların, fukaraların partisi olmaya çalışsınlar. “Halk” soyut bir kavramdır. Sabancıdan küçük üreticiye kadar herkesi içine alır. Gazi’nin zaferden sonra “İzmit”te gazetecilerle kuracağı parti adına ilişkin sözlerini okuyup, eleştirsinler… En azından, becerebilirlerse sınıf partisi olmaya çalışsınlar…”Sol Maskesi” arkasında, mevcut ekonomik sistemi sürdürmeye çalışmasınlar.