Enternasyonal Mecliste

Bir seçimi daha geride bıraktık. Sonuçlar beklentileri doğruladı. AKP % 50 oranını hemen hemen tutturdu. Bu oran bir yıl önce gerçekleştirilen referandumdaki %57.5’lik “evet” oylarını da pekiştiriyordu. Yani “Evet ama yetersiz” oylarının AKP’yi terk ettiğini kanıtlamaktaydı. Son seçim Türkiye’deki siyasal boşluğun muhalefet cephesinde odaklaştığını açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki CHP ve MHP oylarının toplamı ancak % 39’a erişebilmiştir. Yani referandumdaki hayırların düzeyine ulaşamamıştır.

Diğer yandan seçime katılım oranı da % 80’lerin altındadır ki bu ciddi bir “Anti – Siyaset” akımının varlığını teyit etmektedir. AKP genel başkanı övünerek oylarının 5.5 milyon arttığını söylerken ulaşılan yeni 20 milyon düzeyinin toplam seçmen sayısına göre % 40‘ın altında seyrettiğini gözlerden kaçırmaktadır. Bu sonuçlar birçok ciddi uyarıyı kendi bünyesinde taşımaktadır.

i- Seçim kampanyasındaki hırçın, edep dışına kaçabilen ithamlar, yapay izlenimi veren çekişmeler siyaset erbabına halkın uzak davranması sonucu vermiştir. Bu toplum açısından tehlikeli sayılması gereken bir semptomdur. Gelecek açısından bir alarm işaretidir.

ii- Halka, yığınlara adeta cahil, bilgisiz muamelesi yapılmış, kürsüden ortaya atılan soruların yanıtı gene liderin “öyle değil mi” sorusuyla halktan istenmiştir. Kampanya bu minval üzerine adeta İsmail Dümbüllü, Naşit ve diğer sanatçıların orta oyunlarına ve tulûat tiyatrolarına dönüşmüştür.

iii- AKP kendi ideolojisi doğrultusunda tutarlı bir söylemi yürütürken, muhalefetin karmaşık söylemleri kafalarda yığınla sorunu doğurmuştur.

iiii- Muhalefet, özellikle CHP, ne devlet yatırımlarını, ne de planlı kalkınmayı, savunmamış ne 9 yılda “haraç-mezat“ özelleştirilen kamu kurumlarını gündeme getirmemiştir. Yabancılara teslim edilen en stratejik kurumları, ya da verilen imtiyazları eleştirmemiştir. Oysa ki kendi bayrağındaki okların biri “Devletçilik”tir. Bu yapılmadığı gibi “Neo–liberal” küresel düzenin ekonomik söylemleri yinelenmiştir.

Bu seçimin sonuçları üzerinde daha çok şeyler konuşulacaktır. Ama bir sonuç vardır ki hemen çözülmelidir: Muhalefet boşluğu. Beğenelim, beğenmeyelim günün koşulları içerisinde nasıl muhalefet yapılacağını BDP göstermektedir. Herkes yıllardır % 10 seçim barajına kuzu, kuzu uyarken, onlar bu barajı delmişlerdir. % 5.6 oyla 39 milletvekilliği sağlamışlardır. Oysa MHP % 13 oy oranı ile ancak 54 milletvekilini TBMM‘ne sokabilmiştir.

Osmanlının son dönemlerinde “Fıkdan-ı erkan”dan ötürü sadaret makamına Küçük Sait Paşa ile Kamil Paşa oturur, biri gider diğeri gelirdi . Günümüz Türkiye’sinde de bir muhalefet “fıkdan-ı” söz konusudur. Ama öyle sıradan bir itiraz, direnme deği, yüzyıllar sonra bile önünde eğilinen “Nesimi”nin muhalefeti . Biliyorsunuz “Nesimi” “Tanrı ayaklarımın altındadır” dediği için derisi diri-diri yüzülerek öldürülmüştür. Ayağının altında ise sadece “Para” vardı. “Nesimi”lerin günü bu gündür.

Umutsuz değilim, 12 Eylül’ün kara düzenini en güzel eleştiren, yerden yere vuran “Enternasyonal” filminin yönetmeni Sırrı Süreyya Meclis’te. Bakarsınız, bir gün, sırasının kapağını vurarak o anlamlı marşı salonda söyleyiverir, olur mu olur…pek de güzel olur.