Çankaya’daki çellist

Fazıl Say Türkiye’nin yetiştirdiği bir besteci ve resital piyanistidir. Babası Ahmet Say’ı yakından tanırdım. Fazıl’ı dünyaca ünlü bir müzisyene dönüştürmekteki çabasını, uğraşını bilirim. Ne yazık ki Fazıl Say ABD’deki son konserinden sora Türkiye’de yaşama ve sanatını icra etme olanağı kalmadığı için Japonya’ya göçeceğini açıkladı. İdil Biret, Suna Kan ve nice değerleri yetiştirmiş Cumhuriyet artık sanat erlerini kovma noktasına gelmiştir. İdil Biret’in Topkapı Sarayı’nda verdiği konser o mübarek mahallede içki içildiği savıyla, Vandallarca basılmıştır. Baskını düzenleyenler o denli cahildiler ki, o sarayda yaşayan Osmanlı padişahlarının ne denli içkiye düşkün olduklarından haberleri bile yoktu. Osmanlı Hünkarları Halife olmalarına karşın içerlerdi. “Dindar ve Kindar” kuşaklar yetiştirmeyi amaçlayan siyasal erkimizin Abdülmecit Dedesi verilebilecek en güzel cevaptır.
Kitabı, resmi ve de müziği bir cümlede harcayarak suçlayan “Takla” düşkünü bakanımız yaptığı çağdışı gaflara karşın hala yerinde saymaktadır. Günümüz Kültür Bakanı bu bağlamda sanırım ki benimle hem fikirdir. Ne var ki, İstanbul Şehir Tiyatrolarındaki son değişikliği de onaylamaktan geri kalmamaktadır. Geldiğimiz nokta budur.

Biliyorum “Özlemin eski tadı yoktur”. Ne yaparsınız ki benim kuşağım, tam aksi bir eğitimle büyüdük ve yoğrulduk. Yeni yetmeliğimizde Saray Sineması'nda (Sina Muhallebicisi) dünyaca ünlü virtüözleri dinledik. Beethoven, Mozart, Schuman, Verdi, Liszt, Bach gönlümüzü yüceltti. Çaykovski’nin V. Senfonisi, hele hele Beethoven’ın IX. Senfonisi'nin finalindeki koro bölümünü ıslıkla bile çalardık.

Bugün Çankaya köşkünde oturmayı reddeden, aynı alanda yer alan Gazi’nin ilk ikametgâhını restore edilmesini bile “gönlü kaldırmayan” First Lady’nin böyle “rafine” bir müzik beğenisinden nasıl söz edilebilir. Gazi, operayı Sofya’da görevli olduğu dönemde seyretmişti. Ankara’daki “Devlet Konservatuarı” onun direktifiyle kuruldu. 1930’ların aydınlık yıllarında Cemal ve Ekrem Reşit Rey kardeşlerin operetleri herkesin dillerinden düşmezdi. “Lüks Hayat” günümüzde de yıllardır gişe rekoru kırıyor. Yine Rey kardeşlerin “Alabanda”sı dillerimizde. Cem Atabeyoğlu’nun “Bir Zamanlar İstanbul"unu okuyun. “Özlemin eski tadını” bir damla da olsa sezeceksiniz.

Eski asker kuşağının önde gelen örneklerinden İsmet Paşa (İnönü) Klasik Batı Müziği ile Yemen’de görev yaparken, bir vesile, eline geçen plaklardan öğrenmiş, evlendiğinde Mevhibe hanıma bir piyano hediye etmiştir. Rahmetli annem Meşrutiyet’te (1908) doğmuştur. Cumhuriyetin ilk öğretmen kuşağındandır. En seçkin alaturka şarkıları piyano’da ondan dinlemişimdir. Cumhuriyetin kurucu kuşağı hem alaturka hem de Batı müziğine düşkündü. Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Deniz Kızı Eftelya… Gazi’nin severek dinledikleri arasındaydı. Münir Nurettin Cumhuriyetin meyvelerindendir. Bazen radyolarda, TV ekranlarında o kuşağın seçkin bestekârlarının yapıtlarını dinlerken düşünmeden edemiyorum bu müziği günümüz siyasal erkinden kaç kişi dinliyor.

Osmanlı, tiyatroyu Ermeniler sayesinde tanıdı. Namık Kemal’in ünlü “Vatan yahut Silistre” adlı yapıtı Çarşıkapı’dan Kumkapı’ya inen yokuştaki Ermeni Tiyatrosu'nda oynandı. Türkiye, Afife Jale’nin tiyatro aşkının mücadelesine tanık oldu. O dönemin tüm sanatçıları Çankaya’nın himayesinde olduklarını bilirlerdi. Adnan Menderes, bakanlığında ünlü Soprano Aydan’la birlikte olmayı bir onur olarak algılamıştır.

Gelelim Çankaya’daki çelliste kimdir o bilen var mı? Eskiler bilir, yenilerin aklına hiç gelmez. Elli yaşını geride bırakmış Cumhurbaşkanı İnönü bir dönem Viyolensel (çello) dersi almıştı. O günlerde, fısıltı gazetesinin ana temalarından başta geleniydi bu konu. Yanlış anımsamıyorsam Aziz Nesin de “Marko Paşa”da değinmişti.

Fakat bu günlere eriştiğimizde, İnönü’nün bu davranışının çağcıl olduğunu idrak edebiliyoruz ve de “çellist”i olmayan Bir Çankaya’ya bir türlü âşina olamıyoruz. Beşevler’deki Şûr’a Salonu’na Klasik Batı Müziği dinlemeye gelenlerin Ahmet Necdet Sezer’i dakikalarca alkışlamasının anlamını idrak etmenin zamanının geldiğini saptıyoruz. Fazıl Say’ı Japonya’ya kaçıranlara bir uyarıdır bu alkış…Fazıl Say sen çok yaşa… Çankaya’daki çellisti anımsamak için Dvorjak’ın “Çello Konçertosu”nu pikapa koyup kerelerce dinleyelim. Şener Şen “Arabesk”te bugünkü yoz kültürü ne güzel sergilemişti: “Salla, salla…”


Not: Yarın 1 Mayıs. Çoşkuyla, Enternasyonal’le kutlayacağız. Fakat 1977’yi unutmayacağız. Başta ABD, CIA vb gibi azmettiricilerin güdümünde neoliberal şokun tetikçisi MESS, TÜSİAD, Ilıcak’ların Tercümanı’nı aklamamız beklenmesin. Suç kanıtları 1979 ilk yazında tüm gazetelerde tam sayfa yayınlanan TÜSİAD bildirisidir. 12 Eylül 1980 darbesi böyle hazırlandı. Darbeciler ise dünyadan habersiz bu işe girmişlerdir. Tabiri caizse “Enayi”yi oynuyorlardı. Şimdi de bu darbeyi, bu ABD kullarını suçlayacak aptallığın “küpünü” sergiliyoruz. Yani yığınları [Enayi]³ haberlerle yansıtıyoruz.