Borç krizinin şifresi

Avro bölgesi Yunanistan’la başlayan ve de yaygınlaşma eğilimi gösteren kötücül bir borç krizi ile karşı karşıya. Yunanistan’ın sorunu buzdağının deniz üstündeki parçası İtalya, Portekiz, İspanya, İrlanda vb gibi ülkeler tam anlamıyla sırat köprüsünde, borç ateşi için sıralarını bekliyorlar. Ünlü deyimiyle iki ucu b…lu değnek. Bilinen gerçek şu ki Avro bölgesinin toplam borç stoku (muhasebe oyunları yapılmamışsa) 8 trilyon Avro dolayında. “Muhasebe oyunları yapılmamışsa” kaydını düşmemizin temel nedeni, Yunanistan’ın bu tip oyunlarla gerçek durumunu uzun yıllar gizlemesi nedeniyledir.

Sekiz trilyon avro’luk bu borcun yaklaşık dörtte biri İtalya’nın sırtında. Değindiğimiz devasa borcun alacaklıları ise çoğunlukla Almanya ve Fransa bankaları ve diğer finans kuruluşları. Dolayısıyla sorun Yunanistan’ın ya da İtalya’nın değil Fransız ve Alman bankalarının sırtında. Ünlü Troyka’nın paketi de, bankalar için düzenlenmiş. Yunanistan Başbakanın “hazırlanan paketi referanduma sunarım” resti de bu nedenle Sarkozy ve Merkel’in tepesini attırmıştır. Yunanistan Bakanı haklıdır. Çünkü halkının “yaşam hakkı” ipotek altına alınacak. Oysa söz konusu borçlardan sermaye kesimi hariç halkının cebine bir Avro bile girmemiştir.

“Borçlanma” politikası neo-liberal ekonominin olmazsa olmaz bir gerçeğidir. Çünkü, bu yaklaşımda sermayenin üzerindeki vergi yükü neredeyse sıfırlanmıştır. Gelir ve kurumlar vergisinin oranları düşürülmüş, bundan doğan açık ise tüketim vergileri ve kamu borçlanmaları ile karşılanmıştır. Bu arada yapay, içi boş fonlarla yeni simyacılık alabildiğince yaygınlaşmıştır. Nitekim son G-20 toplantısı fonları pazarlayan vergi cennetlerinin bir şekilde denetilmesini de gündeme getirmiştir.

Borçlandırma yoluyla yaratılan likiditenin tüketimi tahrik ederek küresel şirketlerin pazar paylarını arttıracağı da bir başka gerçektir. Kamu borçları ve kredi kartı vb gibi bireysel kullanımla tüketim (gıdadan, silaha kadar) pompalanmıştır. Bu bağlamda, emperyal ülkelerin şirketleri ihya olmuştur. Ne var ki iş kritik ve de kötücül bir noktaya ulaşmıştır. Yunan, İtalyan, İspanyol vb gibi ülkelerin halklarına kemer sık nasihatı veriliyor. Yığınların, borçlardan ceplerine zırnık pay düşmeyenlerin isyanı da adım adım büyüyor. ABD gibi kapitalizmin amiral gemisinin tayfaları (yani ezilen, işsiz, aç, sokakta yatan, mutsuz emekçileri) Wall-Street kaldırımlarını doldurmuş durumda, bu kez protesto ettikleri, “yeter, söz bizim olmalı" diye haykırdıkları “kapitalist düzen”. Sanırım, kapitalizm’in yarattığı ileri sürülen cennet’in, cehennem’in ta kendisi olduğu anlaşılmış durumda.

Kapitalizm’in, kuvvetliysen bas gırtlağına al nafakasını mantığı, bundan sonra daha da acımasız olacak. Avro bölgesinin ağababaları kendi bankalarını kurtarmak için hasta Yunan halkı olmak üzere bölgedeki emekçi kitlelerini ezilenleri daha umarsız hale getirerek sözde terbiye edecekler. Önümüzdeki 20-30 yılı kapsayacak olan bu dönem isyanlara, iç savaşlara, Hitleri aratacak dikta rejimlerine sahne olacak. Kaddafi’nin insanlık dışı linç edilmesinin utanmazcasına dünya medyasında sergilenmesi, bu manzaradan bir kadın olarak tiksinmesi gereken Hillary Clinton’un gözleri gülerek “Waw” çığlığı atması, emperyalizmin gerçek resmidir. Nazım’ın “Mutluluğun resmini yapabilir misin” dediği Abidin Dino, eğer bugünleri görseydi mutsuzluğun resmini “canavarlaşan kadın” Hilary Clinton’u tuvale aktararak insanlık tarihine bir leke olarak yansıtırdı. Ülkemizde, bu ölümcül borçlandırarak yarı sömürgeleştirme sürecini 1854 Kırım Savaşı sonrasında yaşamıştır. Bugün İstanbul Erkek Lisesi olarak kullanılan Düyun-u Umumiye binasıdır. Bodrum kapıları açık devasa kasalar, emperyalist soygunu, bugünün öğrencilerine çok güzel yansıtır.

“Borçlandırma” emperyalizmin öldürücü bir silahtır. Almanya ve Fransa Avrupa’nın egemen gücü olma yolunda, bu silahı etkin bir şekilde kullanmaya başladılar. Planlarına da “kurtarma” adı vererek, temelde kendi bankalarının alacaklarını tahsil ettiklerini ustaca kamufle ettiler. Tabii yerseniz.