Biraz ciddiyet beyler…!

Kamuoyunun dikkatlerini geçmişe çevirerek, “abesle iştigal” ettirme taktiği AKP’nin, özellikle RTE’nin temel stratejisi haline geldi. AKP grup toplantısında, bir vesile, Hitler ile İnönü arasında teati edilen iyi niyet dileklerini yayınlayan “Cumhuriyet Gazetesi”nin fotokopisini göstererek iki siyaset adamını ortak olarak ilan etmek hangi akla hizmettir? Olay üzerinden seksen yılı aşkın bir zaman geçmiş. Hitler ile İnönü’yü aynı kareye sığdırmak olsa olsa cehaletle yüklü bir aklın hezeyanlarıdır. Aynı bağlamda son hafta “12 Eylül darbesi” üzerine koparılan yaygara açıkça “at gözlüklü” yorumcuları aldatır, çenelerini yorar.

12 Eylül 1980 darbesi, karanlıklar prensi lakaplı CIA ajanının ABD Başkanı’na bir tiyatro locasında açıkladığı gibi “Our Boys” yani “Bizim Oğlanlar” tarafından gerçekleştirildiyse de onlar sadece ne yaptıklarının farkında olmayan tetikçilerdi.

1970’li yılların derinliğindeki gerçekleri gördüğümüz zaman, zeka yoksunu bu piri fanilere ancak acınabilir. Onlar ne 12 Eylül 1980’de ne de bugün gerçekleştirdikleri darbenin kime hizmet ettiğini anlamadılar. Zavallı tetikçilerdi. Sadece bu yola kandırılarak sürüklendikleri için suçlanabilirler. Asıl suç azmettiricinindir. O’nun işbirlikçisinindir. Gerisi yanar döner sözde bilge cadıların yarım yüzyıllık gevezeliklerinden ibarettir. Bu guruların en eskisi “Tercüman” gazetesinin bir dönemki “sahibesi” Ilıcak 1982 anayasasını kanal, kanal gezerek yerden yere vururken, bu metnin müsveddesinin kendi gazetesinde hazırlandığını bile unutmuş görünmektedir.

Açık olarak, 1970’li yılların baş aktörünün şu anda İstanbul surlarının hemen yanında inşa edilen “Anıt Mezar”da yattığını düşünürsek tüm bu tantanaya ancak gülmek gerekir. Nişantaşı’nın “Belediye Başkanı” düşün ufkunu açan iki kişiyi “Erdal İnönü ve Özal” olduğunu söyleyerek iki benzemezi bir araya getirmiş, kendi dar görüşlülüğünü de sergilemiştir. Özal’ın Türkiye bağlamında ne denli kötücül bir role soyunduğunu anlamak için 1970’li yılların temel olgularına bir göz atalım.

-Vietnam yenilgisi uluslararası kapitalizmin deri değiştirmesine neden olmuştur. Bireysel ve Kamusal tüketim temeline dayanan, 1929 Buhranı’nın kurtarıcısı Keynesyen ekonomi yaklaşımı Saygon’u terk eden son ABD askeriyle tarihe karışmıştır.

-Yeni model “neo-liberal” yaklaşımdır. Bunu faiz’in ve yeni simyacılığın başrole soyunması olarak da niteleyebiliriz.

-Neo-liberalizmin toplumlara hazmettirilmesi ancak (Naomi Klein’in kitabıyla daha bir açıklığa kavuşan) derin bir “Şok” tedavisiyle mümkündür.

-Turgut Özal’ın MESS (Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası) ve TÜSİAD’ın işbirliği ve de CIA’nın akıl hocalığı ile “Şok” tedavisi 1977 1 Mayıs katliamı ile sahneye kondu.

Gençlerin (sağ ve sol eğilimli) çatışmaları, mezhep katliamları (Maraş, Çorum), ekonomik darlıkların gündeme gelmesi bu “Şok” tedavisinin öğeleriydi. Safderun Evren’in “Niye bu kadar beklediniz darbe için” sorusuna verdiği “Olgunlaşması için” yanıtı bu süreci çok iyi açıklar. Özal, “nasıl bir ekonomi politikası uygulamak gerekir” sorusuna yanıtı Dedeman Oteli’nde yapılan “Aydınlar Ocağı” toplantısında verdi. Daha sonra TÜSİAD’ın ünlü “Tam Sayfa” gazete ilanları “Neo-Liberal” hedefi gösterdi. O günlerde Petrol-İş sendikasının “Para babaları ne istiyor” başlıklı, neo-liberal ekonomi uygulamasının ancak bir darbe ile gerçekleşebileceğini ortaya koymuştu. 12 Eylül 1980 darbesi “Neo-Liberalizm”i adeta zor kullanarak yaşama geçiren bir görevi üstlendi. Ne Evren, ne de cuntanın öbür üyeleri yaptıklarının sonucunu fark etmediler. ABD’den gelen “Our Boys” nitelemesi adeta onların kalite ve garanti belgesi olmuştur.

“12 Eylül Yargılanıyor” diye adiye önünde toplanan yığınlar bu gerçeğin farkındalar mı? Sanmıyorum. Oğullarının, kızlarının, eşlerinin Emniyetin “Derin Araştırma Laboratuarı”nda işkencelere uğrayan evlatlarının hesabını sormanın heyecanı içindeler.

Cehalet, gafletin yani aymazlığın anasıdır. Size katılıyorum. Evren’i ve Cunta’yı suçlayın. Onların Şili’deki kanlı cuntadan hiçbir farkı yoktu. Ama ailelerimizin daha da ötesinde bütün Türkiye’nin adeta gerici bir görünüm almasının ilk ölümcül adımının Özal tarafından atıldığını bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım. Neo-Liberal ekonominin gereği olarak yapılan özelleştirme furyasında 45 milyar dolar değerinde taşınmaz, Sanayi ve Banka vb Kamu Tesisi yağma edildi.

Şu günlerde çok tehlikeli sulara yelken açıyoruz. Kendinden menkul “Önder” ABD istedi diye birkaç yıl önce Brezilya’nın eski Başkanı Lula ve Ahmedinejat’la birlikte poz verdiğini unutup bugün İran yönetimine kin kusuyor. Esad’ı tehdit ediyor… Kızmadığı kimse kalmadı. Bu nedenle son dönemde hukukçular yeni bir suç türünü, “nefret suçu”nu tanımlama uğraşı içindeler. Sanırım ellerinde gerçek bir denek var. Ne diyelim? “Allah hayırlara tebdil etsin” niyazı, elinde koca bıçakla “Ya Bismillah” diye pasta kesen için anlamlı olur mu?. Bu noktada merhum A.Menderes’i anmazsak hakkını yemiş oluruz. Kendisi sık sık “Hafıza-i Beşer nisyan ile malûldür” derdi. Onu kandırmayı amaçlayanlar için bu nitelik bulunmaz bir nimettir. Cahiller meydanında işe yarar bu yöntem. Ne var ki cahillerde bir gün uyanır. (4+4+4) bile bu uyanışı engelleyemez