Babalanma

“Babalanma” bir çeşit içi boş kabadayılıktır. Mahallede oynayan çocuklardan biri, diğerlerine efelenir, gücüyle ters orantılı bir tavır takınırsa, ona “Babalandı” gene diye, birazda ayıplayan bir gözle bakarız. Ondan uzaklaşırız. Korktuğumuzdan değil, bu sağlıksız böbürlenmedeki “üstünlük bağımlılığını” gördüğümüz için onu aramızda pek istemeyiz. Gurur, kendini her şeyi yapmaya muktedir görme yadsınan bir davranıştır. Hatta psikolojik bir sorunun varlığına işarettir.

Bu tavırla mahalle kahvelerinde bile büyüklük taslayanlara pek itibar edilmez. Ne var ki siyasal bir partinin lideri aynı eğilimi sergilemeye başlarsa sorun daha da büyür. Lümpen yığınların gönlünü okşayan, alkışlarına mazhar olsa da, böyle bir tabana dayanan siyasal erk ürkütücüdür. Bir ölçüde sindirirse de sonu felaketlerle biter. Ben böyle bir yükseliş ve yıkılışa yaşamımda kaç kez tanık oldum.

Hitler, Mussolini böyle yükselmişlerdi. Demir yumruklu bir “Tiran” olmayı denemişlerdi. Hitler Almanya’da bir yarı-tanrıya dönüştürülmüştü. Hitabeti daima sert ve de ürkütücüydü. Aklımın erdiği yılarda, evdeki “Markoni” marka radyodan bu “kükreyen aslanı” dinlemişliğim vardı… Almanca bilmediğim halde ürkerdim, bu sinirli, kin yumağı söylevlerden. Benito Mussolini de farklı değildi. Eski Roma İmparatorluğu’nun, Akdeniz’i bir içdeniz haline getiren satvetine öykünürdü. O da “Mare Nostrum” sevdasındaydı.

Aziz Nesin Usta’nın her zaman dikkate alınması gereken bir tesbiti vardır. “Külhanbeyi, şöyle asarım, böyle keserim… biçemindeki narayı korkusundan, kendini yüreklendirmek için atar” derdi. Doğrudur. Bu tip naraların peşinden lümpen yığınlar gider. Hitleri en iyi tahlil eden Charlie Chaplin olmuştur. “Diktatör” filmini bu bağlamda kerelerce izlemek gerekir.

Hitler dış dünyayı ürkütücü nâralarıyla sindirirken, Almanya’da da “Üstün Irk” yaklaşımıyla tarihin en büyük soykırımını gerçekleştirdi. “Toplama kamplarına” yığdığı milyonları aşan sayıdaki “Yahudi”yi ölüm fırınlarında yaktı, Almanya’dan kaçan bilim insanlarına kucak açan ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Yüzlerce Yahudi bilim adamı Atatürk’ün davetiyle ülkemize geldi ve Tıp, İktisat, Edebiyat, Konservatuar ve nice dallarda hizmet verdi. Bugün Türk Tiyatro ve Operasının baş öğretmeni Carl Ebert’tir. Benim hocalarım olan Neumark, Kessler, Isac ve daha niceleri tam bir “öncü” gibi bugünkü akademik düzeyimizin temelini attılar. Bu bağlamda Livaneli’nin “Serenad” adlı belgesel nitelikli romanını okumanızı tavsiye ederim.

Bunlar “Atatürk-İnönü” döneminde gerçekleştiği için AKP zihniyetince eleştirilebilinir. Ne var ki Başbakan’ın kendi deyimiyle amcaları olan Osmanlı Sultanları da engizisyonun acımasız uygulamalarıyla İspanya’dan kaçan Yahudilere kucak açmış, bunlara Rumeli’de (Selanik ve çevresi), İzmir’de yaşamasına izin vermişlerdir. Hatta bazıları müslüman olmuş, bir çok alanlarda yurtseverliklerini sergilemişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki paylaşımda, Yahudiler’ce “Vaadedilmiş Toprak” (Arz-ı Mevud) kabul edilen Ürdün yöresine egemen olan İngiltere bu bölgeye “Yahudi” göçünü yasaklamıştı. İkinci Dünya Savaşından ABD’nin desteğiyle “İsrail” bağımsız bir devlet olarak 1948’de Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiştir.

Bugünkü “İsrail” Devleti ne yazık ki tam anlamıyla bir ABD “Uç beyi” rolünü üstlenmiş durumdadır. Yani “Küreselleşmiş” emperyalizmin Ortadoğu’ya sokulmuş kamasıdır. Bunu yadsımak, kınamak ve de yandaş olmamak doğru bir rotadır. Ne var ki Türkiye’de konuşlanmasını kabul ettiğimiz “Radar” sisteminin tek amacı İsrail’i korumaktır. İsrail’e bağırıp, çağırmak bu nedenle abesle iştigaldir, komiktir, devleti yönetme savında olanlara yakışmamaktadır.

Yineleyelim

-İsrail devleti, kapitalizmin ve de küresel dünyanın zımni lideri olan ABD’nin bir maşasıdır.
-Türkiye’nin İsrail’e herhangi ciddi bir “tedbir” almasına ABD ve AB asla izin vermez.
-Ünlü derin “strateji” uzmanı, Hariciye Nâzırı, BM raporunda “Gazze Ablukası yasaldır” yargısına itiraz edebildi mi. Bu rapor “yok” hükmündedir demek, bir başka yokluğu kabul etmek demektir.

Öykünülen Osmanlı’da sık sık yinelenen bir söz vardı. “Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var”. Hem bu nasihatı, hem de onun yeni versiyonu olan şu sözü de aklından çıkarma. “Babalanma Sultanım senden büyük ABD var”