Art Niyetle Bezenmiş Anayasa

Okurlarım beni bağışlasınlar ya da yaşıma versinler, gene, İsmet İnönü ile ilgili bir anımla yazıma başlayacağım. 1973 seçimleri hiçbir partiye gerekli 226 milletvekillik bir çoğunluk sağlamamıştı. Ne var ki, bu konumdaki Meclis, öncelikle Cumhurbaşkanı seçimi ile karşı karşıya gelmişti. Partiler hiçbir aday üzerinde anlaşamıyorlardı bunalımı atlatmak için Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın süresini uzatmaya karar verdiler. Konu (o dönemin anayasası gereği) Cumhuriyet Senatosu önüne geldiğinde, eski Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tabii Senatör olan İsmet İnönü, bu temdide karşı çıktı. Konuşmasındaki can alıcı cümle “Şimdiye kadar ne yaptıysa, gene aynısını devam ettirir” mealinde özetlenebilir. Bugünlerde TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in önderliğindeki “Yeni Anayasa” hazırlama girişimini İsmet Paşa’nın Sunay’a ilişkin nitelemesiyle değerlendirmemiz, sanırım ki, en gerçekçi yaklaşım olacaktır. Ünlü özdeyişle “Ayines-i iştir kişinin lafa bakılmaz”. Nitekim Başbakan da TBMM kabul etmediği maddeleri “Halk oylamasına sunarız” diyerek art niyetini ortaya koymuştur. Arkasında, ipotek koyduğunu zannettiği, %50 oy’a bakarak başkanlık sistemini getirmeyi umut ediyor.

Ne yazık ki bu art niyetli, iyi polis sosu ile bulanmış girişimi ana muhalefet kabul etmiş görünüyor. Aymazlık mı yoksa iyi niyet mi diyelim bilemiyorum. Fakat bugüne kadarki uygulamaları ile mevcut anayasayı çiğnemekte mahzur görmeyen AKP’nin sözüne inanılabilir mi? En basit şu sorunun yanıtı verilebilir mi mevcut anayasa uyarınca seçildiği anda dokunulmazlık kazanan, tutuklu olan (yani hüküm giymemiş) milletvekilleri nasıl serbest bırakılmaz? Bu açık bir anayasa ihlali değil mi? Normal olarak milletvekilinin ancak TBMM’nca dokunulmazlığı kaldırılabilir. Bu bağlamda birçok örnek belleklerimizde. Uzak yıllara gitmeye gerek yok, BDP İstanbul milletvekili Sebahat Tuncel, bir önceki seçimde, milletvekili olunca hemen cezaevinden çıkarılmıştı.

Diğer bir Anayasa ihlali de “özel yetkili savcıların” eylemleridir. Bazı savcılar, futbol maçlarına yönelik ilginç ve mesnetsiz duyumlarla ilgili tutuklamalar yaptılar, Türkiye’yi adeta dünyaya ihbar ettiler. UEFA Başkanı Platini bunu fırsat bildi, kinini kustu. Kimse bu savcıların, hâlâ iddianamesini hazırlamadıkları muhayyel suçlamalarla, yargı kararı olmadan, bir tür “Hıyanet-i Vatan” suçu işlediklerini söylemedi, daha doğrusu söyleyemedi.

İşte akla ziyan, tüm eylemlerle Anayasa’yı açıkça çiğneyen siyasal erk, şimdi de yumurtadan omlet olmuş Kuzu Burhan’ın nitelemesiyle “Hayırlı bir iş” olan Başkanlık sistemini ülkemize adapte etmeye çalışıyorlar. Siyaset Bilimcisi M. Duverger ABD tipi Başkanlık düzenini “taçsız Krallar” olarak niteler. ABD’de F.O.Roosevelt 1932-1945 dönemini kapsayan 13 yıl boyunca yani dört kez seçim kazanmıştı. Ömrü vefa etseydi daha da kazanırdı. RTE’nin düşlerinde işte böyle bir Başkanlık sistemi yatmaktadır. Kuşkusuz bunu sağlayacak olan da yeni bir anayasal düzendir. Tehlike büyüktür ve yakındır.
Şu anda Türkiye’nin temel sorunu Anayasa değildir. Böyle bir değişikliği gerçekleştirme niyeti, “Boyner çiftinin” İkinci Cumhuriyet diye tanımlanan girişimiyle ortaya atıldı. Onlar sermayenin önünü açmak için bu yöntemi yeğlemişlerdir. Özal, 1970’lerin ikinci yarısında (1977 1 Mayıs katliamı ile) başlayan “Şok” tedavisi ile sermayenin yolunu açtı. Bundan sonraki her girişim daha diktacı bir yapının sağlayacağı “Neo-Faşizm”dir. Bugünün “anayasa” değişsin haykırışları bu bağlamda yükselmektedir. Kritik günlere girildi. Aymazlığın hele iyi niyet gösterisinin zamanı değil. Tek umudum toplumsal uyanışın ve de muhalefetin %50’lik cepheyi oluşturmasıdır.