Ago Paşaların Dünyası

Endişelenmeyin, sözüm ne askeri ne de sivil paşalara yöneliktir. Başlıkta sözü edilen paşa Refik Halit (Karay’ın) paşasıdır. Refik Halit kalemi cevval, biçemi hoş bir yazardır. Önce İttihatçılara, mütareke yıllarında da milli mücadeleye karşı yazılarıyla ün salmıştır. Ankara Meclis hükümetinin nihai zaferi kazanması sonrasında yurt dışına kaçmış, ünlü 150’likler listesinde yer almış ve affedilinceye kadar Fransız mandasındaki Suriye ve Lübnan’da yaşamış, romanlar, öyküler yazmıştır. “Ago Paşanın Hatıratı” da bir öyküsüdür. 1922 yılında Aydede’de yayınlanmıştır.

Ago 1880’li yıllarda Senegal’den getirilmiş bir kuşbazın dükkanında eğitilmiş, kendine göre akıllı bir papağandır. Devir Abdülhamit 2.nin istibdat dönemidir. Papağan “Padişahım Çok Yaşa” tümcesini öğrenmiş, satıldığı sahibinin nice ihsanlara nail olmasını sağlamıştır. Köşk halkı haremiyle, halayıklarıyla onu bu ihsanlardan ötürü paşalığa terfi ettirmişlerdir. Otuz sene bu minval üzere şen-şatır geçmiş, 1908’de Meşrutiyet ilan olunca kuşbaza iade edilmiş. O günden sonra Ago Paşa devrin icaplarına göre yeni sözcükler öğrenmiş. Satıldığı sahiplerini ihya etmiş, şam fıstıklarıyla beslenmiş. “Yaşasın Hürriyet, Yaşasın Cemiyet, Yaşasın Niyazi’ler, Enver’ler” diye şakımış. Zaman gelmiş “şeriat isteriz” diye seslenmiş, onu “Kimdir onlar, kimdir onlar Hareket ordusu” izlemiş. Kamil Paşa sadaret’e geçince bu kez cümlesini “Hareket ordusu lahana turşusu”na dönüştürmüş. Böylece devran değiştikçe Ago Paşa da ona uymuş. Son öğrendiği ise “Yaşasın Kuvay-ı Milliye” sözcüğü olmuş. Refik Halit öyküsünü acaba ne zaman “Yaşasın Müsellaha” (Sulh) diyecek diye noktalıyor. Biliyorum öyküyü biraz uzun tuttum ama “Ago Paşa”laşmanın nimet ve sığlığını başka türlü anlatamazdım.

“Ago Paşa”laşma egemenlerin, iktidarların pek sevdiği ve yararlandığı bir yöntemdir. Çoğu kez doğruymuş izlenimini veren, gerçekte irdelenmeden kabulü istenen kavramları beyinlere, davranışlara yansıtan bir yineleme, bir anlamda papağanlaşma işlemidir. Egemenler ilk çağlardan günümüze bu usulü ustaca kullanmış, geliştirmişlerdir. Dinsel inançlar da bu bağlamda kullanılmıştır. Ritüeller bunun için yaratılmıştır. Zikir vb gibi yinelemelerin arkasında yatan budur. Roma kilisesi tüm Avrupa’ya hatta diğer kıtalara böyle ulaşmış, iktidarını güçlendirmiştir. Tespihle edilen dualar bu bağlamdadır. Nazilerin propaganda nazırı Goebbels nihayet günümüzün reklamcıları, medyası, sermayenin sesi olarak bu yöntemi daha da geliştirmişlerdir. Bir önce de değindiğimiz gibi doğru sanısını veren tümcelerin irdelenmeden yinelenerek beyinlerin yıkanması yöntemin temel taşıdır. Birkaç örnekle bu beyin yıkama işlemini daha bir açık kılalım.

Son Elazığ depreminde Başbakan'ın söylediği bir söz var. “Kerpiç yapılanma can kaybının nedenidir”. Doğru bir söz. İtiraz edilse, kerpiç yapma tekniği geliştirilse idi bu olmazdı, İTÜ’nün model kerpiç yapısı İstanbul depremine bile dayandı sözleriyle Başbakan’ın sözleri çürütülmez. Çünkü yıkıma uğrayan yapılardaki kerpiçin dayanıksızlığının gerçek nedenini irdelemiyoruz. Anadolu’nun onlarca yüzyıl sürüp giden geleneksel yapı tekniği kerpiçin temel yapı malzemesi olarak kullanılmasına dayanır. Eğer Elazığ köylerinde kullanılan kerpiç depreme dayanmadıysa bunun nedeni kerpiçte kullanılan malzemenin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bununda iki nedeni vardır eğitimsizlik (bilgisizlik) ve fukaralık. Bu durum konuşulmazsa, irdelenmezse aldatmış ve aldatılmış oluruz.

Bir başka örnek ise son ayların önde gelen tartışmasıdır. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, hukukun iktidarca kuşatılması ya da tersi icranın yargı tarafından kuşatılması savları. Bu iddialı tümcelerin hepsi doğru gibi görünse de temelde irdelenmeden kullanılmaktadır. Hammurabi’den bu yana tüm yasalar egemen düzenin korunması ve daha da etkinleşerek sürdürülmesi için düzenlenmiştir. Bu gerçeğin gizlenmesi içinde yapay bir evrensellik yaratılmıştır. Örneğin Hukuk Fakültelerinin ilk sınıflarında okutulan “Roma Hukuku” dersi bu evrenselleştirme gayretinin örneğidir. Bir başka örnekte “kanun devleti değil hukuk devleti” saptamasıdır. Bu saptama Nazi Almanya’sı ya da faşist İtalya’nın hukuk devleti olmadığını kanıtlamak için kullanılmıştır. Ne var ki şu nokta hiç irdelenmemektedir: Bir davada karar veren hakimler yasa maddelerinin dışına çıkabilirler mi? Vicdani bir pay var mı? Varsa da çok azdır. Taş atan, baklava çalan çocuklara verilen cezalar bunun açık örneğidir. Gözü bağlı genç kızın elindeki teraziyle simgelenen adalet hiçbir zaman mevcut olmamıştır. Sadece bir ütopyadır. Serbest rekabet piyasası gibi…

Örneğin dizilerde çok hararetli mahkeme sahneleriyle özdeşlenen ABD’de ise yargı bütünüyle egemen sermayenin elindedir. Temyizden, kasaba mahkemelerine kadar tüm hakimler seçimle bu mevkiiye gelir. Western filmlerinde gördüğümüz halkın yargılaması sonucu gerçekleşen idamlardan bu yana ABD adaleti seçime dayanır. Bunun anlamı ise seçim kampanyası için gerekli parayı ve sermaye desteğini bulan kazanır. Eyaletten eyalete küçük farklar vardır ama ana yaklaşım budur. Seçim ve halk jürisi düzeni güzel bir göz boyamadır.

Sözün özü küçük çaplı bir irdeleme bile bağımsız, tarafsız hukuk sözcüğünün ne denli aldatmaca olduğunu ortaya koyacaktır. Şu sorunun yanıtı bile gerçeği açıklar: Dava açma, avukat masrafları yığınları hak aramadan uzaklaştırır mı?

“Ago Paşa”ların irdelenmeden kabul edilen yinelemeleri aldığımız en küçük bisküviden verdiğimiz oy’a kadar bizi kuşatmıştır. İlhan Selçuk’un 1907’deki bir yazısında altını çizdiği şu paragraf gerçeği çok güzel anlatmaktadır: “İçi boş tanelerden oluşan 99’luk tespih çekerken yinelenen ya sabır dijital duasına post modernizmin bismillahı ile başlar, sığlığın iskandiliyle okyanusların derinliğini ölçtüğü sanısına TV dizisinde sabun köpüğüne dönüşür”.

Son çizgilerinde, tabutu hapishaneden çıkana hürriyete kavuştu diyen büyük usta Turhan Selçuk’u saygıyla anarken gözlüklü Samilerin yarattığı küresel çilehane de savaşımızın süreceğine olan inancımı yinelerim. “Ago Paşa”ların küreselleşmiş dünyasının bilinçle ve de son umutla sarıldığı irdelenmeyen “zikir”lerin etkisi global açlık ve fukaralığın öfkesini dindiremeycek. Çizginin büyük ustası müsterih ol global çilekeşlerin uzun yürüyüşü başlıyor.