Afganistan polemiği

Geçen hafta Kabil’de düşen helikopterde kaybettiğimiz askerlerimizi sonsuza uğurladık. Politikacılarımız her zamanki gibi medya önünde konuştular. CHP lideri “Ne işimiz var Afganistan’da” dedi ve akıl almaz bir aymazlığı sergiledi, Başbakan da cevaben “Türkiye, butik devlet değildir” dedi. Şimdi bu iki yanlışın hangisini düzeltelim. Neyse ki RTE’nin sözlerini asri bir şıklık diye nitelemek mümkün, fakat Kılıçdaroğlu’nunki “Partisinin geçmişini bilmemek” gibi inanılması güç bir gaf.

Gazi Mustafa Kemal, temel ilke olarak kabul ettiği “Yurtta Sulh, Dünya da Sulh” hedefine ulaşmak için tüm komşularıyla çok yakın ilişkiler kurmaya özendi. Balkan yarımadasını kapsayan (Bulgaristan hariç) bir “Balkan Antardı” oluşturdu. Bu paktın üyeleri çeşitli ortak faaliyetleri organize ettiler. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın da kısa mesafe atleti olarak katıldığı “Balkan Oyunları” 1950’lere kadar devam etti.

Türkiye Batı’daki yakın ülkeleri bir ittifak içinde tutmaya çalışırken Doğu’daki yakın ülkelerle de benzer “Sâdabat” (adı konusunda hafızam beni yanıltmıyorsa) Paktı'nın öncüsü oldu. Pakta Türkiye, İran ve Afganistan katıldı. Bu ittifak Afganistan’da, çağdaşlaşma açısından önemli adımların atılmasını sağladı. Doktor, mühendis, asker birçok Türk Afganistan’da uzman olarak çalıştı. Çocukları orada doğdu, hatta Afgan şehirlerinin, kentlerinin isimlerini aldılar. Afganistan böylece adım adım yeni bir yolu keşfetti ve adım adım bu yolu izledi.

Mustafa Kemal’in tüm dünyaya kanıtlamaya çalıştığı bir başka gerçek de, emperyalist emeller taşımayan ittifakların daha yararlı olacağı noktasındaki inancıdır. Sâdabat Paktı İkinci Dünya Savaşı’na kadar olumlu etkisini sürdürdü. Savaş sonrasında ise Afganistan artık “Uluslararası kapitalizmin” hedef tahtası haline geldi. Sovyet destekli yeni Afgan hükümetini devirmek için Suudi Arabistan vatandaşı, iş adamı Usame bin Ladin, İslami Cihad’ı örgütledi. Önce Ladin’in gerici ve de bağnaz başkaldırısı, sonra ABD önderliğinde ki uluslararası işgal bu ülkenin yıkımı oldu. Afgan toprakları ABD dizilerine bol ve etkin senaryo malzemesi haline geldi. Ülkemizdeki Digitürk vb gibi kanallarda boy gösteren “Combat Hospital”(Sahra Hastahanesi) bunun en çarpıcı örneğidir.

Sosyalist Enternasyonal’in sürdüğü şu günlerde Kılıçdaroğlu’nun şehitlerin acısıyla verdiği o demeç, açıklama talihsizdir. Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun şunu demesi gerekirdi “ABD’nin emperyalist çıkarları doğrultusundaki Afganistan müdahalesine ortak olmak hataydı”. Bu sözün arkasından Cumhuriyet’in ilk adımlarını attığı bir dönemde Afganistan’a teknik yardımlarıyla bu ülkenin çağdaşlaşmasına, örneklerle dile getirebilirdi. Sâdabat paktının anti-emperyalist bir cephe oluşturma açısından gerçekleştirdiği uyanışa dikkati çekebilirdi.

Savaşı sevmeyen askerlere, o liderlere örneklerin başında Gazi gelmektedir. Ne yazık ki onun ortaçağı yaşayan bir toplumu nasıl ayağa kaldırdığının çeşitli örneklerinin sonuçlarını, meyvalarını ne yazık ki günümüzün iktidarı da, muhalefeti de anlamamaktadır. Kendi kurduğu partisi bile kara çarşaflara bürünmüş kadınlara rozet takmakla meşguldür.

Kılıçdaroğlu, genç Türkiye Cumhuriyetinin kısıtlı olanaklarıyla Afgan halkını uyandırmaya yönelik desteklerini, NATO’nun ABD çıkarları için yaptığı istilâ hareketiyle eşdeğer mi görüyor.

Zor günlerin, yılların bizi beklediği bir dönemi geçiriyoruz, küreselleşmiş kapitalizm sert adımlarla neo-faşizmin taşlarını döşemekte, Kore ve Vietnam yenilgileri görmezden gelinemez. Özellikle Saygon’dan son ABD askeri de gemilere bindiğinde yeni bir dönemin başladığının farkında olan ABD’de bu kez çıkarlarını “insan haklarını” savunma adıyla kamufle etmektedir. Demokrasi getirmek adına Mısır,Tunus, Libya “hallaç pamuğu” gibi atılmış, didik, didik edilmiştir.

TV olanakları, beyin yıkama işlemini daha da etkinleştirmiştir. Ortalama 45 dakika süren ABD dizileri, ABD ve AB yurttaşları dışındakileri potansiyel suçlu gibi yansıtmaktadır. 1940’lı yıllarda Türkiye’de gösterime girebilen “32 kısım tekmili birden” diye sunulan filmlerde “Kızılderili”leri kovalayan askerleri alkışladığımızı düşünüyorum nasıl bir koşullandırma sürecinden geçtiğimizi 1950’lerde fark edebildik…

Bugünkü Afganistan , “Demokrasi” adına sömürgeleştirilmiştir. Belli ki Kore ve Vietnam deneyleri ders olmuştur. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun itirazı haklı fakat 1930’lu yıllarda Türkiye’nin aynı ülkeye taşıdığı aydınlığı anlatarak “ne yapılmalı” sorusunu da yanıtlamalıydı. Başbakan’ın “Butik devlet değiliz” sözünün ise irdelenmesi bile abestir. Bekleyelim belki gelecek günlerde bu yeni kavramı ola ki bize açıklar.