Erhan Nalçacı

Bu kadar yıl sonra emperyalizm kendine dönüyor ve sosyalizmli geçen yüzyılın zorunlu bıraktığı sahtekâr söylemi terk ediyor, en azından ABD olarak.

Emperyalizmin yalan dünyası ve dürüstlüğü

Erhan Nalçacı

Trump’ın başkanlığa gelmesiyle birlikte daha önceki yazılarda ele aldığımız Altüst Oluş Çağı bir fırtına gibi esti. Trump’ın geçen dönemdeki utangaçlığı yok, kendi ekibiyle birlikte ABD devletinin bütün mekanizmalarını ele geçirecek şekilde hareket ettiler. Kafalarındaki planı büyük bir hızla devreye soktular.

Öte yandan emperyalizm dünyasında bir tane yalan olmayan laf yok, bir yandan da çok dürüstler!
Bu yazıda yalanlarına ve dürüstlükleri nerden geliyor diye bakalım:

Çok kutuplu bir dünya mı oluşuyor?

Hem uluslararası toplantılarda hem bu konuda yazanların dilinden çok kutuplu dünya lafı düşmüyor.

Geçen yüzyılda dünya gerçekten kutuplu hale gelmişti. Altı bin yıldır sömürülen emekçiler Ekim Devrimiyle iktidarı ele geçirdiler, kendi devletlerini kurdular ve devrimlerini görece uzun süre korumayı başardılar.
İşte o zaman kutuplu bir dünya oluştu, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra temel zıtlık iki sınıf arasında, başka bir deyişle iki dünya görüşü arasında şekillendi. Bütün dünya halklarını sömürmeyi hedefleyen sermeye ile eşit ve özgür bir toplum kurmak isteyen emekçi sınıflar iki kutuptular gerçekten.

Bugün devletler arasında böyle bir güçlü zıtlıktan bahsedebiliyor muyuz? Tabii ki hayır, çok kutuplu dedikleri emperyalist rekabetin yansımasından ve dünyanın yeniden paylaşımından başka bir şey değil.

Geçen yüzyılda oluşan ittifak sistemlerinin dağıldığını görüyoruz. Emperyalist ittifakların yeniden şekillenmesi kutuplaşmaya işaret etmiyor.

ABD ve İngiltere; Nazi Almanyası’nın askerî olarak güçlenmesini ve Sovyetler Birliği’ne saldırmasını kışkırtmış, gizliden gizleye desteklemişlerdi. Ancak Naziler Kızıl Ordu’ya yenilip geri çekilmeye başlayınca ABD ve İngiltere, işçi sınıfını durdurmak için kapitalizmin zayıf halkaları olan Yunanistan, İtalya ve Fransa’ya çıkarma yaptı. 

Savaş sonrası bütün Avrupa’da üstü sahtekârlıkla örtülü bir anti-komünist mekanizma kuruldu. NATO bu dönemin ürünüydü. Yalan propaganda, adam satın alma, sabotaj, cinayet, Nazilerin yeniden görevlendirilmesi, Nazileri destekleyen tekellerin ihya edilmesi, her şey vardı burada. Bu mekanizmayı ayakta tutacak sermaye desteği ABD’den geldi. 

Bu korkunç mekanizmanın üstü ise “demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, Nazizm’e bir daha izin vermeme” gibi güya Batının değerleri ile örtüldü, olağanüstü bir riyakârlık günümüze kadar aktı. 

1960’lardaki Fransa’nın nükleer silah üreterek görece ABD’den bağımsızlaşmasını saymazsak bütün soğuk savaş esnasında Avrupa adeta ABD emperyalizmine bağımlı bir alt emperyalist mekanizma gibi çalıştı.
AB de ABD’ye bağımlı bir merkez olarak kuruldu, Yunanistan, Portekiz, İtalya gibi zayıf halkaları düzene bağladılar, 1990 sonrası eski sosyalist ülkelerin sermaye tarafından kapsanmasında operasyon birimi olarak çalıştı AB.

Biden döneminde son kez ABD’nin liderliği altında toplandılar, Ukrayna seferine çıktılar. Muhtemelen kapalı kapılar altında Alman ve Fransız sermayesine Ukrayna’nın zenginlikleri vaat edildi. Bu süreçte ne silah depolarında mühimmat kaldı ne kıpırdayacak halleri.

Ve Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD Başkan Yardımcısı Vance bu dönemin bittiğini ilan etti. Vance öyle bir azarladı ki AB liderlerini, neye uğradıklarını anlamadılar. 

Karşılarında bir işçi sınıfı iktidarı yok ki Rusya’ya mutlak bir düşmanlık yapsınlar. ABD hiçbir kazancını bu asalak emperyalist sürüsüyle paylaşmayacak. Almanya’da ise yarın yapılacak seçimlerde yüksek oy alarak hükümete girme olasılığı olan Neonazi partiye dokunmayın sakın diye uyarmayı ihmal etmedi Vance. İronik olarak ikiyüzlülüklerini suratlarına vurdu.

Bu dönemin bittiğinin en çarpıcı sembolü ise bütün kariyerini Batı emperyalizminin kolektif ruh satılmışlığına adayan Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen’in kapanış konuşmasında gözyaşlarını tutamaması oldu. Sanki 1945’larden beri süren bir dönemin cenaze töreninde konuşma yapıyordu. Bu geçmiş dönemin kalıntısı diplomat Münih Konferansının görevinin demokrasi ve uluslararası diyalog olduğunu söyleyip Zelenkiy’e sahip çıktı.

ch
Alman emperyalizminin kıdemli diplomatı ve Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen kapanış konuşmasında gözyaşlarını tutamıyor.

Ukrayna-Rusya Savaşını Zelenskiy mi çıkardı?

Trump geçen gün “Hallice bir komedyen olan Zelenskiy ABD’yi 350 milyar dolar harcayarak, hiç kazanılmayacak bir savaşa ikna etti” dedi.

Bu kadar büyük bir yalan olur.

Ukrayna’nın Batı emperyalizmi tarafından yutulması 1990’dan sonra hep gündemdeydi. Sorosçular, ajanlar, diplomatlar, kiralık katiller bunun için çabaladılar. Özellikle 2001 sonrası Rusya’nın kendi başına bir kapitalist güç haline gelip Batı emperyalizminin arka bahçesi olmayı reddetmesinden sonra süreç hızlandı. Batı emperyalizmi tarafından kışkırtılan 2014 Maidan olayları sonrası ABD ve batılı diğer emperyalist devletler hâkimiyet sağladılar.

Biden yönetimi Çin ile ittifak halindeki Rusya’yı savaşamaz hale getirmek için bu savaşı tezgâhladı. Ukrayna’nın NATO’ya alınma girişiminin savaş nedeni olacağını biliyorlardı. Zelenkiy bu dönemin aktörü olarak Batı emperyalizmin ajanları tarafından bir kukla olarak seçildi. Ne bir yurtseverdi ne Ukrayna milliyetçisiydi.

Muhtemelen şimdi pozisyonunu korumaya çalışması ise yüz binlerce Ukraynalının yaşamına mal olan savaştan feci şekilde nemalanan mafyatik bir çete oluşturmaları.

Trump ekibi Rusya’yı diz çöktürme konusunda başarısız olmuş bu planı kökten değiştiriyor ve Rusya’yı yanına çekebilmek için büyük bir manevra yapıyor.

Türkiye’ye bu ortamda olanak mı doğuyor?

Birçok yazar bunu söyleyip duruyor: Şimdi AB’nin bu zayıflamış haliyle Türkiye’ye ihtiyacı doğmuş, Türkiye ordusu ve silahlanmada gösterdiği performans ile AB’ye davet edilebilirmiş veya diğer kutuplar ona yer açabilirmiş.

Bu köşede hiçbir zaman Türkiye sermaye sınıfına ve AKP’ye “şuraya gir daha iyi olur” diye öneride bulunmamayı prensip ediniyoruz.

Ancak emperyalist rekabetin alabildiğine kızıştığı bu ortamda Türkiye’nin bu kadar hızlı bir şekilde silahlanması ve dış ortamlara olan iştahı kaçınılmaz olarak başının belaya gireceğini bize söylüyor.

Gelelim dürüstlüğe

Bundan 177 yıl önce Marx Komünist Manifesto’da şöyle yazmıştı:

Burjuvazi iktidara geldiği her yerde, tüm ataerkil ve feodal ve kırsal ilişkileri yok etti. İnsanı doğal efendilerine bağlayan karmaşık feodal bağları acımasızca kopardı ve insanla insan arasında çıplak çıkardan, duygusuz “nakit ödeme”den başka hiçbir bağ bırakmadı. Dinsel coşkunluğun, şövalyece tutkunluğun ve dar kafalılara özgü hüznün kutsal heyecanını bencil hesapçılığın buz gibi soğuk sularında boğdu.

Bu kadar yıl sonra emperyalizm kendine dönüyor ve sosyalizmli geçen yüzyılın zorunlu bıraktığı sahtekâr söylemi terk ediyor, en azından ABD olarak.

Trump “500 milyar doları Ukrayna savaşı için harcadık, aynı tutardaki nadir metallerle borcunuzu ödeyeceksiniz” diyor. Almanya’yı, Polonya’yı vb. dışarıda bırakarak Ukrayna’ya bir sömürge gibi çöküyor.

Gazze’si, Panama’sı, Grönland’ı, yazmaya gerek yok.

Bu dürüstlük iyi emperyalizmin ne olduğunu anlamak için.

Madem o kadar dürüst olmaya başladınız, biz de dürüst davranalım.

“Sermaye sınıfı; elinizdeki üretim araçlarını, bankaları, silahları ve kullanmakta olduğunuz biçimiyle yapay zekâyı yavaşça yere bırakın ve defolun insanlık tarihinden.”