Ama en önemlisi sınır ve egemenlik değiştirici müdahaleler eninde sonunda düzen için büyük yönetememe krizlerine yol açar. Muhtemelen 35 yıldır süren gericilik döneminin sonu böyle gelecek.
Altüst oluş çağı: Ulusal sınırlar ve egemenlikler saldırı altında
Erhan Nalçacı
Tarihte bir önceki dönemin fikir, ideoloji ve kurallarının etkisi uzun sürer ve sonraki dönemi bir süre daha etkilemeye devam eder.
20. yüzyıl insanlık tarihine olağanüstü bir etki yaptı. 1917’de işçi sınıfının ulusal düzeyde iktidara gelmesi ve iktidarını 70 yıl boyunca koruması, emperyalizme karşı tarihi ileriye çekti. Bu yüzyılda sömürgecilik çöktü, bugünkü siyasi coğrafyayı oluşturan ulus devletler ortaya çıktı. Ulus devletlerin egemenliği ve sınırlarının emperyalist müdahale ile değiştirilmesi ahlak dışı sayıldı. Tabi ki emperyalist sistem içinde uluslar borç batağına sürüklenerek, sanayi gelişimi engellenerek, dengesiz ticaret vb. yöntemlerle bağımlı hale getirildiler, ancak egemenlikleri ve sınırları sorgulanmıyordu.
1990 karşı-devrimi sonrasında kılıfına uydurularak müdahaleler gittikçe şiddetlendi. Yugoslavya’nın parçalanışı, Irak’ı fiili olarak bölen uygulama, Libya saldırısı, bugünlerde Suriye.
Ancak şimdi bir altüst çağına girdiğimizin belirtisi olarak ne ahlak kaldı ne kural. Bütün devletler gücüne göre sınırların değiştirilmesini istiyor ve ulusal egemenlik hakkı kâğıt üzerinde geçmişte kalmış bir anıya dönüşüyor.
Emperyalist hegemonya krizinde giderek güç kaybeden ABD’nin önümüzdeki günlerde başkanlık koltuğuna oturacak Trump öyle şeyler söyledi ki gerçekten 20. yüzyılın sonlandığını ve büyük toplumsal çalkantılara gebe bir döneme girdiğimizi anladık.
Kanada Devlet Başkanına vali diye hitap eden Trump Kanada’nın ABD’nin bir eyaleti olmasını talep etti. Kanada İngiliz sömürgesiyken parça parça bağımsızlığını kazanmış ve geçen yüzyılda İngiltere’den bağımsızlaşmış bir devletti.
Ayrıca Trump Danimarka hegemonyasında olan kısmen bağımsızlaşmış Grönland’ı da talep etti ve asker kullanımını dışlamadığını söyledi.
NATO’ya üye ülkelerden birine saldırı olması durumunda diğer ülkelerin askeri olarak bu saldırıya karşı durmasını öngören 5. Madde ne olacak? Hem Kanada hem Danimarka NATO üyesi. NATO ABD’nin kendisi tarafından mı ortadan kaldırılacak?
ABD’nin bu ahlaksız talepkârlığının nedenleri var. Aşağıdaki harita emperyalist genişlemenin mantığını anlamamıza yardımcı oluyor. Daha önce Kuzey Kutbu’nun güncel emperyalist paylaşımı konusunda yazmıştık.
Trump’ın bu cüretinde çok açık bir emperyalist çıkar var, belki çaresizlikten belki askeri gücüne güvenmesinden dünyanın yeniden pay edilmesini istiyor. Ayrıca Grönland’ta genişletilecek bir askeri saldırı üssü Rusya’ya karşı önemli bir askeri üstünlük kazandıracak ABD’ye.
Meksika Körfezinin isminin ABD Körfezi olarak değiştirilmesi isteği de ilhak ve tahakküm kokuyor. Panama’nın egemenlik haklarını yok sayan ve Panama Kanalını kendi tasarrufu altına almak istemesi de.
Bu arada 1994 yılında yürürlüğe giren, Kanada, ABD ve Meksika arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) da çöpe gidecek. Bu anlaşma 30 yıl içinde ABD’nin aleyhine döndü. Üreterek rekabet edemeyen ve ticaret açığı veren ABD sınırlara ve egemenliklere saldırıyor.
Ancak sadece ABD değil, emperyalist hiyerarşide biraz yükselen devletler sınırlar ve egemenlikler hakkında saygısızlaşıyor.
Örneğin, Türkiye.
İran Batı emperyalizminin odağında oldu hep ama daha Suriye’de Cumhuriyet çökmemişken ve sıra şimdi İran’a geldi denmeye vakit varken, TRT Müdürü Mehmet Zahid Sobacı 2024 Ekim ayında henüz başlamamış olan Farsça yayın için “İran’ı rahatsız etmek durumundayız” dedi. Muhtemelen yayının amacı kendisine açıklanmıştır ve siyasi beceriksizliği nedeniyle asıl fikri açık etmiştir.
Sobacı 2024 Aralık ayında yayına geçen Farsça kanalın İran, Tacikistan ve Afganistan’da 130 milyon kişiye sesleneceğini, Türkiye’nin aktif dış politikasıyla uyumlu olduğunu ve dezenformasyonu engelleyeceğini söyledi.
İran’a karşı girişilecek operasyonun azınlıklar dışında bir liberal bölmesi var. İran’da işçi sınıfının işyeri bazında örgütlenmeye başladığına ilişkin bilgiler var ama ulusal ölçekte birlikte hareket etme yeteneği hala sınırlı. İşçi sınıfı siyasetinin müdahalesinin olmadığı yerde eşitlik ve özgürlüğü harmanlayamayan sınıf üstü liberal kitleler oluşur. Belki buraya seslenmeyi amaçlıyorlar.
Sonuçta son günlerde yaşanan Kürtlere dönük Türkiye himayesinin alıcıları var ve İran Kürtlerini de içerecek şekilde 50 milyon Kürt’ten bahsedilince kimsenin sesi çıkmıyor.
Bir de Azerbaycan tarafı var. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev öyle laflar etti ki geçen gün, bahsettiğimiz konuya denk geliyor. Türkiye’nin Kürt meselesine yaklaşımına tam destek veren Aliyev, 2. Dünya Savaşı sonrası durumun değiştiğini, oluşan boşlukları yeni güçlenen devletlerin dolduracağını, Türk Devletleri Teşkilatını ciddi bir güç merkezine dönüşebileceğini söyledi.
Ermenistan’ı ise faşist bir devlet olmakla suçladı, Ermenistan içinde değişmiyorsa faşist yönetim, bu değişimi kendilerinin yapacağını ifade etti. Aşağıda görülen ve Ermenistan topraklarından geçen Zengezur koridorunun kendi hegemonyalarında olduğunu iddia etti.
Ermenistan devletine karşı-devrim sonrası her şeyi söyleyebilirsiniz, milliyetçi, pragmatik, liberal, fırsatçı, ama faşist demek siyasi literatüre uygun değil. Dolayısıyla değiştireceğim demek bir operasyona kapı aralıyor. Üstelik İran ve Ermenistan aralarındaki 44 km kadar kısa sınıra önem atfediyorlar, iktisadi ve kültürel ilişkiler üzerinden bir müttefiklik örüyorlar.
Bakalım nereye varacak işler?
Ulusların egemenliği ve bütünlükleri bir yandan da günümüzde kapitalist düzene bir meşruiyet sağlıyordu. Bunun etkisinin azaldığını göreceğiz. Halklar eşitliğe ve barışa dayalı bir düzen arayışında olacaklar.
Ama en önemlisi sınır ve egemenlik değiştirici müdahaleler eninde sonunda düzen için büyük yönetememe krizlerine yol açar.
Muhtemelen 35 yıldır süren gericilik döneminin sonu böyle gelecek.