Dünyada lityum gerilimi neye dayanıyor?

Emperyalist düzenin yarattığı akılsızlık kültürel bir gelişime, teknolojik aşamalara sevinmemizi engelliyor, çünkü hemen süngüler emekçi sınıflara dönüyor.

Son yüz yıla damgasını vuran petrole dayalı binek araçlarından elektrikli olanlara geçişe tanıklık ediyoruz. Daha önümüzdeki yıl üretilen otomobillerin %6’ya yakınının elektrik ile de çalışacağı söyleniyor.

Ancak elektrikli bir otomobilin tekrar şarj edilene kadar makul bir mesafe kat edilebilmesi için binlerce cep telefonunu çalıştıracak kadar lityum piline gereksinimi bulunuyor. Bu gereksinim lityumu dünyanın en stratejik madenlerinden biri haline getiriyor. Hatta lityumun 21. yüzyılın petrolü olacağı iddia ediliyor.

Aşağıdaki lityum fiyatlarındaki artışı bize gösteren grafik bu öngörünün doğru olabileceğini söylüyor.

Grafik 1: Özellikle son dört yıl içinde lityum fiyatlarının roket hızıyla arttığı görülüyor.

Çinli tekellerin ve devletin planlarında da lityum büyük bir yer tutuyor.

Bir kere Çin dev sanayisi nedeniyle çok büyük bir petrol tüketicisi olduğu halde petrol kaynaklarından yoksun ve petrole olan bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.

İkincisi, emperyalist dünyada üst seviyelere yükselen bir devletin bir ayaklanmayla karşılaşmamak için emekçi halkına belli bir düzeyde yaşam standardı sunmasının gerektiğini biliyoruz. Oysa Çin’deki hızlı kapitalist dönüşüm havayı ve suyu öylesine kirletti ki kentlere yığılan emekçilerin yaşamlarını tehdit eder hale geldi. Muhtemelen petrole bağlı ulaşımdan kökenlenen emisyonu azaltmak istiyorlar.

Ama üçüncü bir neden daha var. Kapitalist düzenin yaşamasını sağlayan faktörlerden biri aileleri binek aracı alacak şekilde yönlendirebilmeleridir. Dünyanın kaynaklarını önemli miktarda tüketen konuya burada girmeyeceğiz ama Çin’in iç pazarının bile elektrikli araçlar için çok büyük olduğunu söylemeliyiz. 

Bir de yurtdışı pazarı var. Sadece elektrikli otomobil diye düşünmeyin, birçok elektrikli araçta kullanılacak lityum pilleri pazarının çok geniş olduğunu hatırlatalım.

Çin şimdiden lityum pil pazarında güçlü rakiplerine rağmen bir tekel oluşturmuş durumda. Çinli şirketler hali hazırda dünya lityum pil üretiminin %60’ını kontrol ediyor.

Ama bu kadar çok lityum nasıl elde edilecek? Aşağıdaki grafik, lityum kaynaklarının ulusal ekonomilere dağılımı konusunda fikir veriyor.

Grafik 2: Dünyada lityum kaynaklarının dağılımını gösteren grafik Bolivya ve Şili’deki rezervlerin büyüklüğüne işaret ediyor.

Fark ettiğiniz gibi Çin’in hatırı sayılır bir lityum kaynağı var, ayrıca lityum petrol gibi tükenmiyor ve tekrar dönüşüme uğratılarak kullanılabiliyor. Ama buna rağmen Çin’in kendi kaynağı yetmiyor ve dünyada nerede lityum kaynağı varsa Çinli şirketler oradalar.

Avustralya’daki lityum madenleri bir Çin-Avustralya ortaklığı tarafından işletiliyor.

Çin’in başlıca enerji tekellerinden Tiangi’nin Şili’deki lityum rezervlerini işleten şirketin hisselerini büyük ölçüde aldığı söyleniyor.

Bolivya’da ise darbeden önce geçtiğimiz şubat ayında hükümetin bir Çin şirketiyle yaptığı anlaşma Çin’e Bolivya’daki dev rezervi önemli ölçüde kontrol etme şansı veriyordu.

Oysa ABD’deki Tesla, Generel Motors gibi tekeller de lityum peşindeler, hele arka bahçeleri olarak görmeye alıştıkları Güney Amerika’ya Çin’in bu hızlı girişini engellemek için yapmayacakları şey yok.

Emperyalist hegemonya krizi yükselir ve kritik bir noktaya gelirken lityuma ulaşma ve kullanma hakkı başlıca bir gerilim yüzeyi haline geliyor.

Bolivya’daki ABD yanlısı darbe doğal olarak lityum kaynakları ile ilişkilendiriliyor.

Ne kadar haklı nedenlere dayansa da Şili halkının ayaklanmasını bu nedenle sorgulayan yazarlara rastlanıyor.

Bu köşede çok yazdık, emekçi sınıfların sadece bu akılsız düzene son vermeyi garanti altına almak için değil, bir hegemonya krizine meze olmamak için de işçi sınıfının öncüsünün etrafında örgütlenmesi gerekiyor.