Erhan Nalçacı

Bu hafta yayılmacılık, milliyetçilik, yurtseverlik, ülke güvenliği gibi zor konulara bir giriş yapacağız. Kolay olmadığını biliyoruz mücadelenin, bu aşamada akıl ortaklığı için önyargıları ve tarihsel olarak edindiğimiz reflekslerimizi bırakıp cesaretle tartışmalıyız.

Cumhuriyetçilerin birliği için notlar 5: Yayılmacı bir Cumhuriyet mi?

Erhan Nalçacı

Cumhuriyet için verilen mücadele dünya tarihinde dönüm noktalarını işaretler. Dünyada halklar eşitlik ve özgürlük mücadelesinde Cumhuriyetleri kurarlar, Cumhuriyetler yıkıldığında eşitlik ve özgürlük de kaybedilmiş olur.

Şimdi yıkılmış bir Cumhuriyetin enkazında yeni bir Cumhuriyet için hazırlık yapıyoruz. Birçok kökenden gelen Cumhuriyetçinin birliği için yöntem üzerinde uzlaşmaya ve ortak kavram setlerine gereksinimimiz var.

Bu köşede farklı duruşlarımız nasıl birleştirilebilir üzerine denemeler yaptık ve dört yazıda 12 soru sorup yanıtlamaya çalıştık.

Bu hafta ise yayılmacılık, milliyetçilik, yurtseverlik, ülke güvenliği gibi zor konulara bir giriş yapacağız.

Kolay olmadığını biliyoruz mücadelenin, bu aşamada akıl ortaklığı için önyargıları ve tarihsel olarak edindiğimiz reflekslerimizi bırakıp cesaretle tartışmalıyız.

Soru 13: Bir cumhuriyet yayılmacı olabilir mi?

1923 Devrimi emperyalist güçlerin siyasi coğrafyayı kendi çıkarlarına göre oluşturmasına karşı bir iradeyi örgütleyerek gerçekleştirildi. İngiliz emperyalizmi üretim kapasitesi, askeri gücü, emperyalist devlet deneyimi, istihbaratı vb. ile devrimden sonra da taze Cumhuriyeti kuşatmış bulunuyordu, ulusal sınırlar garanti altında değildi.

Bu koşullar altında “Yurtta barış, dünyada barış” sloganı Cumhuriyet’in temel niteliğini yıllarca belirleyecekti. 

Ancak ayağa kalkarken fikirsel düzeydeki yenilenmede klişelere düşmemeliyiz.

İktidara gelen burjuvaziler dünyada olanak bulduklarında komşularının topraklarına, doğal zenginliklerine, stratejik noktalarına göz dikerek hegemonyalarına almak isterler. Fransız Devrimi’nin doruğunda Jakobenler Haiti’ye özgürlüğünü verirken Napolyon Haiti’ye donanma göndermişti. Zaten bununla beraber Fransa’da bir Cumhuriyet’ten bahsedilemez oldu.

1923 Cumhuriyeti ise uzun yıllar kendini defalarca aşan askeri güçlerce çevriliyken yayılmacı bir özellik göstermeyi denemedi, bu nedenle bu ünlü slogan gerçek haline geldi ve Cumhuriyet’in korunmasını sağladı.

Öte yandan daha derine indiğinizde ne ülkede ne dünyada barış vardı bu süre içinde. Ülke içinde sınıf mücadeleleri, dünyada işçi sınıfının iktidarda olduğu devletlerle emperyalist devletler arasında kıyasıya bir çatışma hali sürüp gidiyordu. En nihayet bu süreçte Türkiye sermaye sınıfının emperyalizme bağlanmayı tercih etmesinin Cumhuriyet’i bitiren dinamiklerden biri olduğunu geçen hafta değerlendirmiştik

Ancak şimdi özelikle son 20 yılda çok daha belirgin hale gelen Türkiye sermayesinin gözünü ulusal sınırların dışına çevirmesine dayanan bir yayılmacılıkla karşı karşıyayız. Artık kimse “Yurtta barış, dünyada barış” demiyor, Genel Kurmay Başkanlığı’nın kapısında “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” yazıyor. Bu eğilimin Cumhuriyeti bitiren başlıca unsurlardan biri olduğunu görüyoruz.

Cumhuriyeti bitiren unsurlar birbirine bağlı ve birbirinin uzantısıydı.

Devlete ait hemen hemen bütün sanayi, maden, liman gibi zenginliklerin bir yağma rejimi içinde sermayeye aktarılması, sermaye sınıfının sağladığı büyük sermaye birikimiyle yurtdışına sermaye ihraç ederek yönelmesi ve halkın ülke yönetiminden tamamen soyutlanması birbirine dolanarak yükseldi ve ülkenin bir Cumhuriyet olma niteliğini ortadan kaldırdı.

Şimdi bazı Cumhuriyetçilere devletin yayılmacı özellikleri hoş görünebiliyor. 

Oysa her ne kadar son yıllarda Türkiye ekonomisi geliştiyse de orta çaptaki bir ülke önünde sonunda yayılmacılığını büyük emperyalist ülkelerle ittifak kurmayı gözeterek sürdürmek zorundadır. Dolayısıyla bu hırçın politikanın kendisi bir bağımlılık mekanizması yaratır.

Sadece Suriye’de yaşanan utanç verici sürece Türkiye’nin nasıl dahil olduğuna bakmak, nasıl Türkiye’nin Cihatçıların lojistik üssüne çevrildiği hatırlamak ve birdenbire Suriye’de açılan uçurumu görmek ne demek istediğimizi anlatacaktır. Ve bunun henüz bir başlangıç olduğunu fark etmek ürkütür insanı. 

Bu rezalet ancak emekçi halk ülke yönetiminden dışlanırsa yapılabilirdi.

Yayılmacı bir cumhuriyet olmaz. Emperyalizm tekelci sermayenin diktatörlüğüne dayanır çünkü.

Aksine Cumhuriyetimiz tüm emekçi cumhuriyetlerini kuran veya kurma süreci içinde olan halklarla eşit ve adaletli bir dayanışma ilişkisini inşa etmek zorundadır.

Soru 14: Milliyetçilik mi, yurtseverlik mi?

Bu yazı dizisinin ilkinde 1923 Devrimi’nin bütün özgünlüklerine rağmen genel olarak burjuva devrimi niteliğinde olduğunu tartışmıştık. Milliyetçilik burjuva devrimi kategorisi için zorunlu ve başat bir ideolojik motiftir. Başlangıçta devrime eşlik eden milliyetçilik ilerici bir nitelik de taşır, çünkü hanedana karşı bayrak açan burjuvazi altına bütün sınıf ve tabakaları toplar. Burjuvazinin çeşitli kesimleri, köylülük, işçi sınıfı, ittifak unsuru olan feodaller vb., bunlar hukuk önünde eşitlik ilkesi doğrultusunda millet egemenliği ve ulus devlet inşasında kullanılır.

Burjuva devrimi feodal devletlerin veya emperyalist devletlerin saldırısına uğradığında yurtseverdir de.

Ancak başlangıçta devrimci olan her şey bozulur çok geçmeden.

Burjuvazi sermaye birikiminde bir seviyeyi geçtikten sonra uluslararası sermaye ile işlerini yoluna koymaya bakar, bazen yabancı şirketlerin bayisidir, bazen ortağı, bazen ara mal üretir, bazen onlara borçlanır ve çoğu kez onların işlerini ülke içinde takip eden bir ofise dönüşür. 

Burjuvazi yurtseverliğini kaybeder.

Ama milliyetçilik iki nedenle gereklidir onlara, iliğine kadar sömürdüğü emekçi sınıflara sanki çıkarları ortakmış gibi seslenebilmek ve emekçilerin çocuklarını kendi yayılmacı maceralarının arkasına asker olarak toplayabilmek için.
Ölmüş bir Cumhuriyette yurtseverlik sadece emekçi sınıflara kalır. Emekçiler doğdukları ülkelerine, dinledikleri türkülere, annelerinin ninnilerine, mahallelerinin kokusuna, öğretmenlerine, asker arkadaşlarına bağlı kalırlar. Çıkarları ülkenin bağımsızlaşmasından, barıştan, emekçilerin sömürülmemesinden yanadır.

Bu nedenle yeni Cumhuriyet emekçi yurtseverliğine dayanacaktır.

Soru 15: Ülke güvenliği nasıl sağlanır?

Bu zor ve derin konuya az yerdi kaldı ancak yukarıdaki iki başlıkla ilişkili olarak ele alalım.

Son dönemde Türkiye’de sermaye sınıfına bağlı bir askeri-sınai kompleks gelişti ve bu durum bazı Cumhuriyetçileri çeldirme potansiyeli taşıyor.

Öncelikle yeni Cumhuriyeti emperyalizme karşı savunmak zorunda olacağımızı biliyoruz ve Türkiye’de gelişen askeri sanayinin işimize yarayabileceğini sezgisel olarak fark ediyoruz.

Öte yandan hiçbir askeri teknolojinin örgütlü yurtsever bir halk kadar etkili olmadığını tarihten biliyoruz.

Oysa yurtseverliğini kaybetmiş bir sermaye sınıfı ülkesini koruyamaz, aksine felaketlere doğru çeker. NATO üyesi olmak bir felaket senaryosudur bugün örneğin.

Cumhuriyetimiz her şeyden önce örgütlü, yurtsever bir halk yaratacaktır. Topluma ve ülkesine karşı sorumlu, gelişkin bireyler demektir bu. 

Nasıl yaratılır böyle insanlar?

Eğer ülke zenginlikleri bir asalak azınlığa değil tüm topluma aitse, gençler işsizlik kaygısı yaşamıyorsa, eğitim, sağlık parasızsa, emekli olmak mutlak bir yoksullaşma olarak değil yaşamın tatlı ve üretken bir evresi olarak görülüyorsa, eğitim bakanlığı çocukların aklını almak için değil, onları çok yönlü olarak geliştirmek için varsa ve emekçi halk tarihi kendi iradeleri ile değiştirmenin tadına vardıysa o zaman böyle bir ülkeyi hiç kimse piyade ile işgal etmeyi düşünemez.