Bağımsızlık ve dolayısıyla bir cumhuriyet asla güçlü bir kapitalist devletin hegemonyasına yaslanarak kurulmaz. Kurtuluş Savaşı esnasında ABD mandasını kurtuluş olarak gören güçlü bir lobinin varlığını biliyoruz. 1923 Devrimcileri bu hegemonya devrine pabuç bırakmayarak çok önemli bir gelenek yarattılar.
Cumhuriyetçilerin birliği için notlar 4: Bağımsızlık mümkün mü?
Erhan Nalçacı
Cumhuriyetçilerin birliği için çıktığımız yolda fikir egzersizlerine bugün devam edelim.
Daha önceki yazılarda 9 soru sorup yanıtlamaya çalıştık. Bütünlük için okuyucu göz atabilir bu yazılara:
Önce Cumhuriyet’e sınıflar açısından baktık, sonra yeni bir Cumhuriyet mi? tartışmasını açtık, geçen hafta da Kürtlerin Cumhuriyet’in neresinde olacağını tartıştık.
Bu yazıda ise Cumhuriyetçilerin birliği için çok önemli ve zor bir başlık olan bağımsızlık konusunu ele alacağız.
Soru 10: Bağımsız olmayan bir Cumhuriyet olur mu?
Bağımsızlık olmadan Cumhuriyet olmaz.
Çünkü ulusal düzeyde kurulan bir devletin Cumhuriyet olabilmesi için, halkın refahı, gelişmesi ve mutluluğu için bir dış müdahale olmadan ülkenin halk egemenliği ile yönetilmesi gerekir.
1923 Devrimi de ülkenin iktisadi, askeri, siyasi bağımsızlığını gözetmiş, emperyalizme karşı egemen ve bağımsız bir ülke olmayı ilke edinmişti. Bu konuda 1923’ün şansının kendisini önceleyen 1917 Ekim Devrimi olduğunu, kardeşçe desteğinin Türkiye’nin emperyalizme karşı bağımsızlığını güçlendirdiğini daha önce birçok kez vurguladık.
Ancak kapitalizm kategorik olarak anti-emperyalist olamaz. Sermaye sınıfının karakteri bir yerden sonra bağımsızlığa izin vermez ve ülke için zayıf bir karın oluşturur. Sermaye sınıfının bencilliği, kendi kısa vadeli çıkarları başlangıçtaki yurtsever duruşunu yozlaştırır. Sermaye birikimini uluslararası alanda etkinlik gösteren büyük şirketlerle ve onların devletleriyle işbirliğine dayandırır.
Zaten Cumhuriyet’i kaybetmemize sermaye sınıfının bu eğilimi neden olmadı mı?
1940’lı yıllara kadar bağımsızlığını koruyabilen Cumhuriyet her geçen gün emperyalist devletlere daha bağımlı hale geldi.
Bugün yabancı maden şirketleri halkın tüm karşı çıkışına rağmen ülkenin zenginliklerine el koyarken büyük bir çevre kirliliğine yol açmıyor mu?
Gemi sökümü gibi suyu, havayı feci şekilde kirleten sanayiler Türkiye’ye ihraç edilmedi mi?
Yüz yıllık Cumhuriyet yakın zaman kadar kendi motorunu üretmekten aciz hale getirilmedi mi?
Her türlü aşısını üretebilen bu ülkenin aşı üretme kapasitesi yok edilmedi mi?
1930’lu yıllar haricinde dengesiz ticaretin yol açtığı cari açık büyük bir kambur olmadı mı?
Büyük dış borç bu halkın sömürülmesinin başlıca araçlarından biri değil miydi?
Sendikasızlaştırma, iş güvencesizlik ve taşeronlaştırma gibi taktiklerle yaratılan emek gücü sömürüsü ile ülke yabancı sermaye için cazip hale getirilmeye çalışılmadı mı?
Cumhuriyet’i emekçi halk tabakaları ülkenin yönünü belirlemekten uzaklaşırken, ülkenin fiili olarak uluslararası tekeller tarafından yönetilir hale getirilmesi yıktı. Aslında Cumhuriyet’in diğer temel ilkesi olan laiklik de bu tekeller birliğinin ortak iradesi ile tasfiye edildi.
Dolayısıyla Cumhuriyet’i yeniden kurmaktan bahsediyorsak aslında iktisaden bağımsız bir ülkeden ve pratik olarak sermaye sınıfından kurtulmuş ve direksiyonu eline almış bir halk egemenliğinden bahsediyoruz demektir.
Soru 11: Türkiye NATO’dan çıkabilir mi?
Cumhuriyet’in tasfiyesi ilkeli, devrimci, kamucu insanın tasfiye edilmesiyle gitti.
Hâlâ yapılıyor mu, bakmak gerekir, askeri okullarda şöyle bir tören geleneği vardı. Yoklama yapılırken Mustafa Kemal’in ismi okunduğunda öğrenciler “İçimizde” diye haykırarak ayağa kalkarlardı.
Tören güzel ama nereye “İçimizde”?
Mustafa Kemal ve arkadaşları, Çanakkale ve diğer cephelerde bilendiler ve o zaman dünyanın tartışılmaz en büyük gücü olan İngiliz emperyalizmine karşı savaşmaya cesaret eden, emperyalizmin işbirlikçisi olan hanedanı alaşağı etmeyi önlerine koymuş devrimciler haline geldiler.
Oysa NATO bir karşı devrim örgütü olarak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının savaştığı emperyalist merkezlerce kuruldu. NATO sadece dünya halklarına karşı tarifsiz suçlar işlemedi, Türkiye’de de darbeler, devrimci insanların öldürülmesi, işkence edilmesi, aydınlara dönük suikastlar gibi affedilmez suçları örgütledi.
Ama en önemli suçu, insanlarımızı ufuksuz bırakarak, düzene hapsetmesi, devrimci ruhlarını öldürmesi oldu.
İşgal edilmiş başkentte bütün güçleri ile demirlemiş zırhlılara bakarak “Geldikleri gibi giderler” diyecek cesaret bugün erozyona uğratıldı.
Oysa bir devrimci kendini ortaya atarken o an için var olan güçsüzlüğe teslim olmaz, birçok olanak mücadele süreci içinde belirir.
Bugün dünyanın çürümüşlüğünde bir emekçi cumhuriyeti için ayağa kalkan birçok halk var.
Örneğin, ilginç bir şekilde eşitsiz gelişim yasası bugün emperyalizmin tepe ülkesi olan ABD’de ısrarlı bir şekilde direnen ABD emekçi halkına dikkatimizi çekiyor.
Cumhuriyetçilerin birliği bir yanıyla tekrar topluma karşı sorumlu, devrimci, ilkeli insanı inşa etme süreci olarak kabul edilebilir.
On birinci soruya gelince, evet, çıkacağız NATO’dan, NATO ve Cumhuriyet bir arada olamaz.
Soru 12: Bağımsızlık için 'Küresel Güney'e mi yaslanalım?
Cumhuriyet için zorunlu olan bağımsızlığın en önemli garantisi halkın örgütlülüğüdür.
Öncelikle buna güvenirseniz elbette dünyada güç alabileceğiniz olanakları gözetebilirsiniz.
Ancak halkın örgütlüğünden ve bir devrimci dönüşümden umudu keserseniz kolay çözümlere yüzünüzü çevirebilirsiniz. “Avrasyacılık” veya günümüzün popüler adlandırmasıyla “Küresel Güneycilik” daha çok böyle bir sahte umut üretiyor.
Gerçekten günümüz güç dengeleri açısından Mustafa Kemal ve arkadaşlarının çağına göre büyük bir değişime tanıklık etti. Şimdi dünya dengelerini değiştirecek güçlü bir sosyalist ülke yok. Buna karşılık 20. yüzyılın galip emperyalist güçleri çok yönlü bir kriz içindeyken özellikle Asya’da çok güçlü kapitalist ülkeler ortaya çıktı.
Burada bütün hikâyeyi anlatacak değiliz. Kapitalist ülkeler arasında rekabeti en çok zorlayan ülke olan Çin’e baktığımız zaman profil olarak diğer güçlü kapitalist ülkelerden özünde farkı olmadığını görüyoruz. İşsizlik oranları, milyarder sayıları, gelir dağılımı, güçlü tekellerin belirmesi, sermaye ihracatı, ham madde kaynaklarını konusunda geliştirdiği hegemonya araçları vb..
Bağımsızlık ve dolayısıyla bir cumhuriyet asla güçlü bir kapitalist devletin hegemonyasına yaslanarak kurulmaz.
Kurtuluş Savaşı esnasında ABD mandasını kurtuluş olarak gören güçlü bir lobinin varlığını biliyoruz. 1923 Devrimcileri bu hegemonya devrine pabuç bırakmayarak çok önemli bir gelenek yarattılar.
Sonuçta tekrarlayalım, günümüzde cumhuriyetçi olmak için devrimci olmak gerekir. Bunun için de halkımıza ve geleceğe güveneceğiz.