Toplumsal dinamikler ve yerellik

KENTİN SESİ - GAZİANTEP Yazıları

soL'da seçim sonuçlarına dair yapılan değerlendirmelerde ortaklaşılan iki nokta var: solun mevcut örgütlülük düzeyi üzerine gittiği sorunlar karşısında yetersiz kalmaktadır ve bugün solun tamamı toplumsal bağlardan yoksun kalmış, hiçbir mevziye konuşlanmamıştır.

Son yazımı örgütlenme konusu ile kapatmıştım. Bugün solun örgütlenmeye ekmek/su kadar ihtiyaç duyduğuna itiraz gelmeyeceğine göre bu yazıda işin diğer yönüne değinmekte fayda var.

Solun toplumsal mevzileri üzerine düşünürken kaçınılmaz olarak ülkenin mevcut toplumsal dinamiklerini de hesaba katmamız gerekiyor. Metin Çulhaoğlu'nun dünkü yazısında belirttiği gibi "Kürt coğrafyasındaki özel dinamik dışında, günümüz Türkiye'si, etkileşimli toplumsal dinamiklerin zayıf kaldığı, bu nedenle siyasal dinamiklerin kendi mecrasında başatlık kazandığı" bir durumdayız.

Öyleyse, solun toplumsal mevziler elde etmesinin nesnel zemini olarak da görebileceğimiz toplumsal dinamiklerin bulunmadığı koşullarda siyasi mücadelenin alanının kendi dışına doğru taşması gerekmektedir. Bu taşmayı gerekli kılan şey siyasetin kabına sığmaması değil kabının dışına da müdahale etmediği sürece dönüştürücü gücünü de yitirecek olmasıdır.

Yakın geçmişe dönüp açıklamaya çalışayım. Doksanlı yıllarda Türkiye'de mücadele ediyorsanız öğrenci hareketi, kent yoksulları dinamiği, kamu emekçileri hareketi, Kürt dinamiği ve sınıf hareketi öyle ya da böyle hesaba atılması gereken toplumsal dinamiklerdi. Sosyalizm mücadelesi açısından eşit ağırlıklara sahip olmayan bu dinamiklerin sağlıklı bir etkileşime girmelerini ve ortak bir devrimci stratejiye enerji vermelerini sağlamak "siyaset"in işidir. Burada toplumsal bir mevzi elde edilmesi için bir nesnel zemin bulunmaktadır.

Ancak günümüzde bu zeminin de sarsıldığı ortada olduğuna göre siyaset, kendi alanının dışına taşarak, bu toplumsal dinamiklerin bıraktığı boşluğa da nüfuz etmek durumundadır. Aksi takdirde havasızlıktan boğulması kaçınılmazdır.

Yazdıklarımda bulunan eksikliğin farkındayım. Şimdi onu tamamlamanın zamanı geldi: toplumsal dinamikler olmaksızın solun toplumsal mevzi elde etmesi düşünülemeyeceği gibi, bugünün Türkiye'sinde, solun siyasi mücadelesinden bağımsız bir toplumsal dinamik bulmak da Kürt özgünlüğü dışında mümkün değildir. Zaten yukarıda anılan toplumsal dinamiklerin açığa çıkmasında nesnelliğin yanı sıra sol kadroların emeğinin katkısı da bulunmaktadır.

Toparlarsak bugün sol, bir yandan mevcut örgütlülüğünü artırırken bir yandan da bu gücü toplumun içine ekmeli, en küçük hareketlenme olasılığını bile ihmal etmeksizin bu toplumsal dinamiklerin oluşumunu hızlandıracak bir çaba içinde olmalıdır.

***

Yukarıda yazılanlar hepimizin üzerine kafa yormayı sevdiğimiz genel tartışmalar. Bu gibi saptamaları kendi yerelliğimize taşımak ve buna uygun şekilde harekete geçmek yerine genel analiz düzleminde kalmak daha kolay görünüyor sanırım.

Oysa genel siyasal analizler, istisna sayılması gereken özgünlükler dışında, memleketin pek çok yerinde geçerli olduğu için genel siyasal analiz konumuna yerleşiyorlar. Dolayısıyla, yukarıda yazdıklarım, başka pek çok yerellikle olduğu gibi, "öncelikle" Gaziantep ile ilgilidir.

Öyleyse işe bir de bu açıdan bakalım...

Gaziantep'te bir tekstil işçileri hareketi bulunmuyor. Oysa çözülmesi gereken dertlerle boğuşan, kriz saldırılarına maruz kalan onbinlerce tekstil işçimiz var...

Gaziantep'te ayağa kalkmış emekçi mahalleleri bulunmuyor. Oysa bu mahallelerde yaşanan gericileşmeden tedirgin olan binlerce emekçimiz var...

Gaziantep'te bilim ve aydınlanma bayrağını yükselten bir öğrenci hareketi bulunmuyor. Oysa üniversitede değil ortaokulda okuyor gibi hisseden binlerce öğrencimiz var...

Emekçi kadınlar, liseliler, kamu emekçileri, işsizler...

Hepsi bizim yanı başımızda. Komşumuz, iş arkadaşımız, sınıf arkadaşımız, akrabamız...

Hepsi Gaziantep'te...

Peki biz neredeyiz? Eğer yanı başlarında değilsek Gaziantep'te de değiliz.

[email protected]