Hutbe istemez

Cumhuriyet ve kurucusu Atatürk’e yapılmış en ağır saldırı, anlayabildiğim kadarıyla Diyanet’in Cuma hutbesinde anılmaması! Ha, bir de, Erdoğan mesajına Türkiye Cumhurbaşkanı imzası atmış, ve bu yolla resmen ve alenen, bayramını kutladığımız Cumhuriyet sözcüğünü kullanmaktan geri durmuş…

Bunlar olmasa, bilumum müftüler Cumhuriyet yürüyüşlerine katılsa, konserlerden önce iki tekbir getirseler, reis kendinden önceki mevkidaşlarının yaptıklarından eksiltmese, Demirel gibi, Özal gibi, Evren gibi davransa… sorun olmayacak…

Oysa sorun budur. Sorun buydu!

1923’de kuruluşu ilan edilen Cumhuriyetimiz bir süre sonra kurudu. Tesadüfen değil, bile isteye kuruttular. Bereket, ortaya nasıl bir toplumsal durum çıktığını, cumhuriyetçiliğinden kuşku duyulması mümkün olmayan, öte yandan kesinlikle komünist de olmayan bir edebiyatçıdan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan okuyabilirsiniz: Ankara romanı 1934’te yayınlanır ilk defa. Cumhuriyet’in yöneticiler ve zenginler açısından dejenere oluşunu resmeder. Tepedeki dejenerasyon madalyonun bir yüzü olduğunda, halka bakan diğer yüz zorunlu olarak kurur.

Zenginlerin nasıl, hangi merdivenlerden Cumhuriyetin tepesine tırmandığını merak edenler, daha az ünlü bir edebiyatçının Erol Toy’un İmparator’unu da okumalıdırlar. Vehbi Koç’un öyküsüdür. 29 Ekim’e üç gün kala cumhuriyet yıkıcılarıyla kucaklaşıp rozet takanların geleneği büyük dedelerinin ihale fırsatçılığından gelmektedir. Zenginler tepesine tırmandıkları Cumhuriyeti boğar.

Dejenerasyon ve kuruma on yıllar boyunca el ele devam etti. Nazizmin zaferine duacı olunursa dejenerasyon sürer. Dejenerasyon NATO’yla sürmüştür. Dejenerasyon Atatürk’ün evini yaktılar diye yaratılan provokasyonun, bizzat cumhuriyetin cumhurbaşkanı ve başbakanı tarafından MİT ve dönemin medyasıyla birlikte organize edilmesiyle sürmüştür. Tepede bu yapılınca halk diye lümpenin lümpeni bir taban 6-7 Eylül’de şehri yağmalamaya, kiliselere saldırmaya itilir. Gençlik denen bir güruhun matbaalara saldırtılıp kitapları yakmalarından sonra ne beklenebilirdi ki? Bunları izleyen “halk” zorunlu olarak kuruyacaktı. Dejenerasyon cumhuriyetin kapılarının işçilere sıkı sıkıya kapatılmasıyla sürdü. Dejenerasyon resmen yasaklı tarikatların oy deposu sayılmasına “demokrasi” adı verilerek sürdürüldü. Çocukları kuran kursuna kapatılan bir halk kurur. Toprakları Amerikan üssüyle doldurulan bir halk çölleşir…

Kurumaya, çölleşmeye isyan da edilir. Türkiye buna da sahne oldu. 1960-80 aralığında kocaman ellerinin üstünde ağır ağır doğrulan emekçi halkımızın en fazla 1919-23 dönemini hatırlaması ve hatırlatması rastlantı değildi. Vıcık vıcık dejenere edilen Cumhuriyetin, olsa olsa kurumuş derileri bünyesinden atan ve ayağa kalkan emekçiler eliyle hayata döndürüleceğinin işareti solun yükselişiyle verilmiştir. İşçiler haklarını aradığında sendikalar Amerikancıların elinde kalamazdı. Gençler aydınlanmaya sarıldığında köylüler de ağalara başkaldıracaktı elbette.

Baktılar olmuyor; tarihin ileriye doğru aldığı yol sıfırlanamıyor, yeşeren halkımızı kırmaya karar verdiler. Türkiye ilericiliği, Türkiye’nin vicdanı, laikliğimiz, bağımsızlığımız, adalet duygumuz, özgürlük açlığımız, eşitlikçi insanlığımız kırk yıldır kırılıyor.

Yine olmadı, yine olmuyor. Olmayacak. Bir değil bin fay hattı döşenmiş durumda. Ve bu deprem yıkıcı değil, yaratıcı bir altüst oluş olacak.

Halkın kurutulduğu, siyasetin dejenere olduğu ve Cumhuriyetin ölüm döşeğine sokulduğu o uzun süreç yok bugün. Dejenere olmanın ötesinde tarikatlara pay edilmiş siyaset alanı, ölünün yaşadığına inandırmaya çalışıyor toplumu. Halk ise onca kırıma rağmen hareket halinde. Cumhuriyet yok, ama halkın bu denli cumhuriyetçi olduğu bir dönem daha önce yaşanmamıştı! Cumhuriyet halksızlaştırılarak kurutulmuş, zenginlerin eline esir edilmiş ve öldürülmüştür. Ama şimdi halkın bir türlü kırılamayan cumhuriyetçiliği karşısında çaresizler. Cumhuriyetin çoktan öldüğünü gizlemeye çalışmaktan başka çareleri yok.

İstiyorlar ki, Diyanet Cumhuriyet’e övgü hutbesi yayınlasın. Yalvarıyorlar; Erdoğan padişahlık hülyalarının üstünü biraz örtsün. Belli ki yağmacı lümpenler yetmiyor, dışardan paralı asker topluyorlar vatan-millet gazına basmak için. İmamlar laik sanılsın, işbirlikçiler yurtsever diye kutsansın, yağmacılara istiklal madalyası dağıtılsın istiyorlar.

Bu zokayı Cumhuriyete sahip çıkan bir halk yutmaz. Laikliğe, bağımsızlığa, adalete, eşitliğe sarılan bir halkı cumhuriyetçilikten koparıp kurutamazsınız. Çaresi yok. Cumhuriyetçi halkımız aynı zamanda bağımsızlıkçı, aynı zamanda laik, aynı zamanda eşitlikçi olmayı sürdürecek. Diyanet Cumhuriyet hutbesi yayınlamayacak ve Sosyalist Cumhuriyet Diyaneti kapatacak.