Gökçek Sınavı ve Sol

Melih Gökçek TKP'lilerin otobüs taşlayacağını söylemiş. On altı yıldır Ankara'yı kentlikten çıkaran kabus belediye başkanının bu sözleri, iyi bir gözlem nesnesidir. Gökçek hakkında soL portal okurlarının yeterince fikri olduğundan, ben bu ilginç karakterin sola karşı mücadele kavrayışıyla daha fazla ilgiliyim.

Gökçek'in temel mücadele aracı ve söylemi uydurma, demagoji, karalamaya dayanır... Bunun sayısız örneğini hatırlamak mümkün. Kendi payıma, Gökçek ve benzerleri bu üsluba başvurduklarında hep bu tür bir tartışma veya saldırının ne denli büyük bir sınav olduğunu düşünmüşümdür. Bu düzeysiz sınavdan bariz biçimde üstün çıkmak, mütecavizin yanında sadece parayla tuttuğu amigolarını bırakmak mümkündür.

Bugüne dek Gökçek'in başına bela olanlar arasında ciddi yarılmalar yaratan, hatta anketlere göre üstün gelen olmuştur. Ancak benim kastettiğim bunun çok ötesinde açık bir üstünlüktür. Bunun düzenin içinde mümkün olmadığını, olsa olsa solun işi, bizim işimiz olduğunu bilmeliyiz. Kentlerin başına örülen yağma çoraplarının yamanmasının çağı geçti. Eskiden kapitalizm bir yandan ilerletirken diğer yandan yoksulluk, sefalet üretirmiş. Geçiniz! Temelde bu nedenle, kapitalizm artık kategorik olarak “ilerletmediği” için Gökçek'i geri püskürtecek olanların, öncelikle kapitalizm içi uygulamaların tashihçisi olmaması gerekir.

Şimdi bu imkan doğmuş bulunuyor. Ankaralı komünistler Tekel direnişinde AKP'ye karşı mücadelenin -ileri işçiler ve Tek Gıda-İş sendikası yöneticileriyle birlikte- en önemli öznesini oluşturmuşlardı. Demek sıra Melih beyde!

Bu adamların kapitalizm zeminini paylaşan tashihçiler karşısındaki üstünlüğü anlaşılır bir durumdur. Kent yaşamında madalya kürsüsü otomobillere ayrılacaksa, buna ilişkin pratik bir şey yapılamıyorsa, mantıklı olan her tarafa önce yer altı tünelleri kazmak, sonra göğe yükselen köprüler, geçitler, asma yollarla devam etmektir. Meydanlar halkınmış, yeşil alanlara ne olacakmış... Bu tür mızmızlanmaları Gökçek ve benzerleri, söyleyenin ağzına tıkar ve seyircilerden alkış alır.

Peki Gökçekgillerin işçi sınıfına ve sola karşı pervasızlıkları nereden kaynaklanır?

İşçi sınıfı konusunda bu adamlar 12 Eylül'ün mirasçısıdır. Evren-Özal geleneğinin “bu işi hallettik, bir daha bu ameleler bellerini doğrultamazlar” iddiası, bütün karşı iddialarımıza ve mücadelelere rağmen otuz yıldır yalanlanamadı. Melih bey de karşı kıyıdan baktığında işçi sınıfı diye Bayram Meral'i falan görüyor, belki Şemsi Denizer'i azılı gomonist sayıyordur. İşçi sınıfı böyleyse rahat ve edepsiz olmakta herhangi bir sakınca olabilir mi?

Sol dendiğinde ise gözlerinin önüne gelen görüntüyü Melih bey dile getirdi: Belediye otobüslerini taşlayacakmışız... Bu adamlar ya piyasaya gebe kalmış bir takım uyduruk muhalifleriyle, ya da solun bazı tuhaf türleriyle mücadeleyi bilir. Hatta muhalifin ve solcunun böylesini isterler. Melih bey, siyasal akıl düzeyi belediye otobüsü taşlamayı aşamayan solcular istemektedir. Çünkü ancak bunlarla kavga etmeyi bilir.

Bütünüyle haksız olduğunu söyleyebilir miyiz?

Üstünden bir aya yakın zaman geçen bir eylem, Gökçek'in bütünüyle haksız olduğunu söyleme olanağını elimizden alıyor. “... 50 eylemci önce asansörleri kullanılmaz duruma getirdikten sonra merdivenlere de engeller koydular... eylemcilerden 34'ü gözaltına alındı... Eylemle ilgili ... 'Bu eylem üyelerimizin doğal bir refleksidir. Tekel işçilerinin eylemi 65. gününe girdi ve artık bir tepkisellik yarattı' dedi. Cervantes Enstitüsü'nün seçilmesinin birinci nedeninin son 30 yıldır İspanya'nın işçilere uyguladığı emperyalist politikalar ile Tekel işçilerinin durumu arasında bir bütünlük kurmak olduğunu ifade etti...” Merak ediyorsanız, ikinci neden de Tekel işçilerine uluslararası destek yaratmak imiş. Ve İspanya son 30 yıldır neler neler yapmış!

Bu siyasal akıl düzeyi Gökçek'in dişine göredir. Bu solcu türünün ciddi işlere hiç karışmamasının daha hayırlı olacağı kesin değil mi? Çeşitli ülkelerin emperyalist politikalarına karşı bu tür eylemlerle “farkındalık” yaratmaya and içmiş bir devrimciliğin yayıldığını düşünsenize... Amerikan temsilciliklerini değil üçüncü sınıf kapitalist kurumları hedef seçmeyi becerebildiği ölçüde ortada tek bir sorun olmayacak, AKP bayram edecektir! Amerikan temsilciliklerini seçmekse, anlaşılan kendiliğinden reflekslerin boyunu aşar. Ama boyunu buna yetirten, aklının 11 Eylül mekanizmasına erişmediği kanıtlanmış olur sadece.

Gökçek'in solu başka üreme kaynaklarına da sahiptir. Bunlar Tekel işçilerine Stalin'in mezalimini anlatmak, devrimci onuru çadır kurmakla eşdeğer tutmak gibi yaratıcılıklar sergilemektedir.

Gökçek kusura bakmasın İstanbullu mevkidaşının daha geçenlerde başına geldiği gibi, o da baltayı taşa vurmuştur. Şimdi hoş, keyifli, çok öğretici, geliştirici yeni bir sınav zamanıdır.