Böyle muhalefete böyle anayasa

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Pazartesi sonrası için taahhüt ettiği muhalefet kimseyi tatmin etti mi bilmiyorum. Ama AKP’nin başkanlık saldırısının Mecliste veya sandıkta durdurulabilmesini hakikaten isteyenlerin Kemal beyden biraz susmasını, bir şey yapmamasını istemeye hakları vardır sanıyorum. CHP’nin görüp göstereceği muhalefetin sınırı bellidir ve beklenti yaratmak “Hayırcılarda” yalnızca erken hayal kırıklığı yaratır.

Daha ne olsun diyen çıkabilir tabii: Açık oyla Anayasanın ihlal edildiği cep telefonu kayıtlarıyla tespit edilmedi mi? AKP’nin canlı yayın yasağını delen, icabında bir faşist güruhla kavgaya tutuşan CHP’liler değil mi? Daha ne olsun; görüşmeleri uzatmak için canla başla mücadele etmiyorlar mı? Hayırcılıktan fire verdikleri hiç görüldü mü? Erken seçim restini iktidarın elinden almakta da tereddüt etmediler. Elimizi vicdanımıza koyalım, hep birlikte ayağa da kalkıyorlar işte… diyen çıkar…

Üzgünüm, mücadele eden, ağzından çıkana samimiyetle bağlanmış ve ağzından da aklı başında sözler çıkmasına özen gösteren birçok milletvekili var. Ama bu insanların varlığı kurumsal bir samimiyet sorununu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Ana muhalefet partisi değişiklik teklifinin rejime kast ettiğini söylerken samimi değil ki!

Erdoğan’a fi tarihinde vekillik yolu açanın Baykal, laikliğin tehlikede olmadığını ilan etmesiyle tarihe geçen Kılıçdaroğlu. CHP lideri olarak Kemalist/sosyal-demokrat geleneği ilk kez camiye sokan Baykal, Anayasaya aykırı olduğunu söyleye söyleye HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırtan Kılıçdaroğlu… CHP’nin son iki lideri birbirleriyle yarış halindeler. Kimin kazanacağını kestirmenin hayli zor olduğu bu yarış CHP’yi 1923 ve Mustafa Kemal mirasından uzaklaştırma ve AKP’yle iyi geçinme yarışıdır! Bu CHP İkinci Cumhuriyetin veya ekselanslarının ana muhalefet partisidir.

Mecliste bunca kavga veren ve üstelik yarın öbür gün referandumda aynı yönde oy kullanacağımız insanlar hakkında böyle yazmak ağır olmuyor mu?

İnanın olmuyor! CHP’nin muhalefet yöntemi ve biçimi Hayır’a hizmet etmemekte, bir kez daha Türkiye ilericiliğinden enerji çalmaktadır.

CHP tabanı Anayasa görüşmeleri başlayalı beri “vekilime bunu yapan bana neler yapmaz” duygusu içindedir. Belki de CHP’ye tutunan eski solcuların beraberlerinde götürdükleri bir hatadır bu. Eski devrimciler arasında cezaevi anısı anlatmak yaygındır. Solda mağduriyetin prim yaptığı düşüncesi de yaygındır. Oysa dinleyicinin “ah ne güzelmiş, keşke ben de onlar gibi olsam da, ben de işkence görsem” diye düşünmüş olması ileri derecede mazoşizm halinde mümkündür. Mağduriyetin sola yaradığı görülmüş şey değildir. İşte belki de bu tuhaf yanlış solcular tarafından CHP’ye bulaştırılmıştır!

Yeri gelmişken, mağduriyet sola değil sağa yarar. O da demagojiktir. Mağduru oynayan sağın arkasında emperyalisti, sermayesi, devleti vardır. Öyle mağduriyet dostlar başına!

Bize ne yarar peki? İnsanlar sola baktıklarında, güven duymalıdırlar. Aklı selimle karşılaşmalıdırlar. Duyduklarının yalan olabileceği duygusu hemen buhar olup uzaklaşmalıdır. Solcu hep daha önce uyarmış, yaşanacakları öngörmüş olmalıdır. Solcuda bilgi ve akıl ile vicdan ve coşku ayrılmaz özelliklerdir. Feda kültürü değildir cezbeden. Sol dayanışmadır. Çıkarcılık zaten tamamen konu dışıdır.

Sol geleceğin ta kendisi olarak algılanmalıdır bakıldığında. Üstünde tepinilmiş, “ne acılar çekmiş” bir solun örnek alınması, yanında saf tutulması imkansızdır. Hele bugünün Türkiye’sinde akıllı, doğrucu, vicdanlı bir ses arayan “sokaktaki insan” bile işkenceden çıkmış solcuyu görünce kaldırım değiştirecektir. Vatandaşın dert küfesi tıka basa doludur ve bir yenisini istememektedir. Haklıdır…

Meclisteki tablo budur: Maddeler geçmekte, kavgada muhalifler dayak yemekte, zaten her daim hakları yenmektedir. İyi de, bu mecliste böyle olacağı baştan belli değil midir?

Lütfen biri Kemal beyi sıra referanduma geldiğinde hayır sonucunun cepte olduğu yolunda sözler sarf etmemesi için uyarsın. Meclisi seyrede seyrede sinirleri yerinden oynayan, insanlıktan çoktan çıkmış birileri karşısında ürken ve gerileyen insanlarımızın sandığa firesiz ve hatta çoğalarak gitmeleri bu tür güvencelerin değil bir mücadelenin ve örgütlenmenin konusudur. Oturduğu yerden verilen güvenceden ağır bir hayal kırıklığı çıktığında CHP ikinci cumhuriyetin partisi olmaya devam edebilir. Lakin İkinci cumhuriyette yurttaş değil tebaa, halk değil cemaat vardır. Bu süreç “bizi seyredin” diyerek, “elimizden geleni yaptık / görmüyor musunuz adamların nasıl dövdüğünü” demeye getirerek, Meclis işleyişindeki ihlaller veya seçmen listelerindeki sahtekarlıklar konusunda ısrarlı ve takipçi olunmadan durdurulamaz.

Belki de CHP’nin bundan bir şikâyeti yoktur; ne bileyim. Belki örgütlenmeye yönelip boyun eğmemeyi seçmek yerine birkaç dakikalığına ayağa kalkmak daha çıkarına uygundur. Belki de uzun vadede halkın moral ve enerjisini harcamak, umudu yitirtmek bu partinin sınıf karakteriyle uyumludur.