'Halk kitlelerinin kaderlerini kendi ellerine almalarının yerine ellerine ambalaj tutuşturulmuşsa, hangi sorunun çözülmesinden, ne tür bir ilerlemeden, ne menem demokrasiden söz edilebilir?'

Türkiye nerede, sol nerede?

soL’un özenli okurları, bir dizi analiz yazısının ardından yüzeysel Erdoğan karşıtlığından daha derinlikli bir bilgiye erişmiş olmalıdırlar. Adile Kaya, Fatih Yaşlı, Korkut Boratav, Oğuz Oyan yalnızca soL portalda ekonomik tabloyu masaya yatıran isimler. Dahası var ve solun kriz analizine bakıldığında bir kez daha ortaya muazzam bir tablo çıkmış durumda.

Ancak soL’da, solun kriz analizinde durum böyle olmakla birlikte, ülkemizde sol olarak algılanan deryalara bakıldığında dramatik bir açı gözümüze batıyor. Analiz ile algı başka şeyler sayılabilir, ama aralarında belirli bir bağıntı da olmalıdır… 

Sol algıya göre Erdoğan ülkeyi batırıyor, ekonomiden hiç anlamıyor, ortalık ehliyetsiz yobazlardan geçilmiyor. Yani bize diploma lazım! Aslında bize ekonomi bilimine hâkim teknisyenler lazım…

Sınıfsız bir bilim kutsaması var olan düzenin aklanmasından başka sonuç vermez. Buna karşılık kimsenin kolay kolay gıkını çıkaramayacağı sol veya soL analizimiz, “krizin” halk kitleleri acımasızca soyulurken büyük sermayeyi ihya ettiğini göstermektedir. Bu, cehaletin değil sınıfsal tercihin kanıtıdır. Hal böyleyken sınıflar üstü, sınıflar karşısında tarafsız bir bilim yanılsamasına yaslanmak belirli bir AKP veya Erdoğan karşıtlığıyla uyumlu olsa bile, emekçi halkımıza kesilen korkunç faturayı gizlemeye hizmet edecektir. Erdoğan karşıtlığı sığ ve popüler, daha doğrusu bir pop-soldur. Buna düzenin restorasyonu diyoruz. 

Özetle sol analiz devrimci ve emekçi bir karaktere sahipken, pop-sol bugünkü sorunların düzen açısından mümkün olduğunca hasarsız atlatılmasını hedeflemektedir. Bu yanıyla da sınıf karakteri açıktır. 

Bu çelişki bizim sorunumuzdur. Geniş kitleler krizden çıkışın bilimsel ve teknik yolunun seyircisi olmaktan çıkarılmalı, ayağa kaldırılmalıdır. Krizden çıkış emekçilerin sermaye saldırısını geri püskürtmesi biçimini almayacaksa, sermaye iktidarının bozulmuş dengelerinin tamiri anlamına gelecekse yangın sürer. 

Ama demek ki, döviz tutulmaz haldeyken, daha önceleri varlıklarını dövize çevirmiş olduklarından kuşku duymayacağımız ve dolayısıyla “paraya para demeyi” tamamen terk eden sermaye çevrelerinin bile bir “sorunu” olduğunu kabul ediyoruz. Makine dağılmıştır ve bir restorasyon gerekmektedir. Döviz zirvelere koştukça zevkten dört köşe olan sermaye sahiplerinin mutluluğu ile sermaye düzeninin dengeleri arasındaki çelişki, kapitalizmin irrasyonel özelliklerinden yalnızca biridir. 

Çelişkinin rekabetin acımasızlığıyla, öngörüde bulunmanın olanaksızlığıyla, risklerin büyüklüğüyle ilgili bir dizi düzlemi var. Bunlardan bir tanesi ise solu doğrudan ilgilendiriyor. Emekçi halkın kitle katliamına dönüşen sömürü patlamalarına karşı ayağa kalkması artık gündemdedir. Bu kalkışın şiddeti, örgütlülüğü, hedefleri, araçları yaşamsal önem taşıyor. Solun toplumsal pratikle ilgili gündemi tam da bunları içeriyor.

Sol bu gündemin hakkını verecek midir, yoksa pas deyip sıranın bir tur sonra kendisine gelmesini bekleyecek midir? Bu yol ayrımı restorasyonculuktan farklı. Solda “ertelemecilik” kadim bir gelenektir. Ertelenen emekçilerin kendi göbeğini kesmesidir. Ertelenen sosyalizmin gerçek bir toplumsal alternatif olarak sahaya inmesidir…

Önce makul, gerçekçi, en acil sorunların çözülmesi demek olan demokrasicilik, zaten bir dizi nedenle işlerin hiç kolay olmadığı Türkiye’de, solun ufuksuzluğunu başlı başına bir engel haline getirmiş, düzenin restorasyon umutlarının dışına çıkılamamasına neden olmuştur. Oysa emekçi halka faturayı yeni bir ambalajla yutturmayı esas alan uygulamalar demokrasi hedefinin kendisini de gerçekçi olmaktan çıkartır. Halk kitlelerinin kaderlerini kendi ellerine almalarının yerine ellerine ambalaj tutuşturulmuşsa, hangi sorunun çözülmesinden, ne tür bir ilerlemeden, ne menem demokrasiden söz edilebilir?

Sol bu kez analizinin, sınıfının, ihtiyaçların hakkını vermelidir. Restorasyon solunu da, ertelemeci solu da aşmanın zamanıdır.