'Türk Dünyası Haritası' emperyalist dünyada sonu gelmeyen tehlikeli bir macera olmasının yanında Türk patronlar semirirken Türk ve her halktan emekçinin sömürüldüğü bir coğrafya hayalini sunuyor.

'Türk Dünyası' neden şimdi ortaya çıktı?

On gün kadar önce Bahçeli Cumhurbaşkanlığını ziyaret ettiğinde Erdoğan’a bir “Türk Dünyası Haritası” hediye etti.

Ama ne harita, Balkanlardan Orta Asya’nın tamamına, oradan Sibirya’ya ve Çin’in Uygur bölgesine kadar en az on bağımsız devletin sınırlarını ortadan kaldırıyor!

Karşı taraf ciddiye alsa savaş çıkar.

Kürt milliyetçileri zaman zaman beş ülkenin içinden bir “Kürt Dünyası Haritası” yayınlıyorlar, bundan pek farkı yok.

14 Kasım’da Bahçeli’nin Erdoğan’a hediye ettiği, kendisinin üzerine çalışıp çizdirdiği söylenen 'Türk Dünyası Haritası' görülüyor.

Peki, neden şimdi bu harita çıktı ortaya?

Cumhur Cephesi yönetme krizine girdiği için dikkat mi dağıtmak istiyor? 

Belki de, ama bu çok basit bir açıklama olurdu. Aksine Türkiye sermayesinin Orta Asya’daki uzun vadeli ve AKP sonrası siyasi oluşumlar tarafından da devralınacak bir yönelimine dikkatimizi vermeliyiz. 

Daha önce bu konuya değinmiştik, bütünlük açısından okuyucu göz atabilir. Şu anda Orta Asya çok büyük bir emperyalist rekabete sahne oluyor. Dünyanın başlıca üretim merkezi haline gelen Çin’de üretilen metalar Yeni İpek Yolu üzerinden Orta Asya’yı kullanarak dünyaya dağılacak. Aşağıdaki haritadan güzergâhı hatırlayabiliriz.

Yeni İpek Yolu’nun Çin’den çıktıktan sonra Kazakistan, Özbekistan, Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye güzergâhını kullanan Doğu-Batı Orta Hattı görülüyor. Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’ndan sonra söz konusu hattın Azerbaycan, Ermenistan, Nahçıvan üzerinden (kırmızı ile işaretlenmiş) daha da kısalması söz konusu. Haritada görülen hat aynı zamanda enerji koridorlarını da kapsıyor.

Ama hiçbir yolun kapitalizmde masum olmadığını biliyoruz, her yeni yolun etrafına sermaye yığılır. Bu yol hattı boyunca ucuz emek gücünün sömürülmek üzere sunulacağı serbest bölgeler şimdiden inşa ediliyor.

Yapısal krizindeki kapitalizme bir canlılık katacağı düşünülen bu yol hattı boyunca birikecek sermayeyi askeri olarak da korumak gerekiyor.

Rekabet de burada başlıyor. Gerilim içindeki ittifaklar diğerlerine karşı hamle yaparken aynı zamanda birbirlerine karşı da pozisyon kolluyorlar. Örneğin, henüz Orta Asya devletlerinde askeri üssü olmayan Çin’in Afganistan ile gerilim yaşayan Tacikistan’da polis üssü açacak olması muhtemelen Rusya’nın hoşuna gitmedi.

ABD ise 2000’ler boyunca Orta Asya’da sürekli geriledi. Özbekistan ve Kırgızistan’daki renkli devrim girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı. ABD’nin beşinci kolu Gülen Tarikatı Orta Asya’da çok etkiliydi, ancak 2016’da malum duvara tosladı. Şimdi ABD’nin kullanabileceği hemen hiçbir askeri üs kalmamış gözüküyor. ABD sürekli bir faaliyet içinde bir gedik açabilmek için. Dün Kırgızistan’daki kim bilir kaçıncı sivil darbe girişimi de muhtemelen bu faaliyetin sonucudur.

Bölgede ekonomik olarak Çin hegemonyası söz konusuyken askeri olarak güvenliği başlıca eski Sovyet Cumhuriyetlerinden gelen bağlarını kullanan Rusya tarafından sağlanıyor. 

İşte böyle bir pozisyonda Türkiye sermaye sınıfı Orta Asya seferine çıkmış gözüküyor. Hem kendi çıkarları hem de yeri gelince ABD ve NATO’ya elde ettiği pozisyonları pazarlık masasında sunmak için.

İki hafta kadar önce Yassıada’da Türk Konseyi’ne üye ve gözlemci ülkelerin siyasi liderleri toplandı ve birliğin adının “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştiğini bu vesile ile öğrendik. Teşkilata üye ülkeler Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Türkiye iken, Türkmenistan ve -ne alaka demeyin- Macaristan gözlemci ülke olarak katılıyor.

Zirve sonucunda 121 maddelik bir bildiri yayınlandı. Vakti olan bakabilir, bu kapsamlı bildiri sermaye hegemonyasında geniş çaplı bir siyasi birliğe işaret ediyor. İçinde askeri konular yok ancak Türkiye’nin buradaki devletlerle birçok ikili askeri anlaşma imzaladığı ve yürüttüğü biliniyor. Bu durumun özellikle Rusya tarafından giderek artan bir kaygı ile izlendiğini söylemeye gerek yok.

Türkiye sermaye sınıfı daha yola çıkarken 19. yüzyılın başındaki milliyetçilik dalgası içinde ve Balkanlardaki kayıplardan sonra gözünü doğuya, Türki nüfusların yaşadığı yerlere dikmişti.  Buna son veren, çeşitli salınımlardan sonra Bağımsızlık Savaşı içindeki Ankara’nın Bolşeviklerin İngiliz emperyalizmine karşı vereceği destek karşılığında Turancılıktan vazgeçmesi oldu. Turan peşinde koşan maceracılar ise İngiliz emperyalizminin işbirlikçisi konumuna düştüler.

Sonuçta “Türk Dünyası Haritası” emperyalist dünyada sonu gelmeyen tehlikeli bir macera olmasının yanında Türk patronlar semirirken Türk ve her halktan emekçinin sömürüldüğü bir coğrafya hayalini sunuyor.

Tabi ki bölgede ne Rus sermayesinin hegemonyasını ne de ulusları ayıran sınırları mutlaklaştırmak gibi bir niyetimiz var. Bu geniş coğrafyanın bütünleşmesi emekçi sınıfların iktidarında eşitlik ve özgürlüğün bayrağı altında yaşanacak.