Her durumda ABD için geri dönülmesi imkânsız bir aşamaya girildiği anlaşılıyor. ABD’nin kendisi kadar hegemonya bölgesinde de siyasi kırılganlıkları artırıyor.
ABD’de çok uzun yıllardır tekelci sermayenin iki partisi seçimlere girer ve sonuç önceden sermaye tarafından belirlenmiş olurdu. Halkın seçim inisiyatifi çoğu kez sermaye tarafından yönlendirilebilen bir olguydu, zaten politikalar da önceden belirlenmiş olur, başkanların inisiyatif kullanacakları alan sınırlandırılmış olarak bulunurdu.
Eğer bir başkan kendi inisiyatif sınırını tekellerin çıkarını ihlal edilecek şekilde aşarsa bertaraf edilirdi. Örnek olarak, 1963’teki Kennedy suikastı ABD devletinin işlediği kusursuz bir tasfiyeydi.
Şimdi her şey başka türlü işliyor, çünkü ABD eski ABD değil, adeta Roma İmparatorluğu gibi önleyemediği bir çöküş yaşıyor, bu siyasete de yansıyor.
Tekeller kendi içlerinde keskin şekilde bölünüyorlar, Elon Musk Trump’ı desteklerken, Bill Gates Harris’in arkasında durdu. Muhtemelen devlet içinde de ciddi çatlaklar var. Öyle olmasaydı, Trump’ı hukuk yoluyla devre dışı bırakabilirlerdi veya o da olmadı seçim kampanyası esnasındaki suikast girişimini yüzlerine bulaştırmazlardı.
Eskiden yağdan kıl çeker gibi yaptıkları işleri beceremiyorlar artık. Kendinden binlerce kilometre uzaktaki bir ülke olan Türkiye’de askeri darbe organize edecek yeteneğe sahip ABD bunu 2016 Temmuz’unda yüzüne gözüne bulaştırmıştı.
Ayrıca ABD halkı da artık sandıkta tam olarak kontrol edilemiyor. Evet, sonuçta düzen içi bir seçime meze oldular yine ama tekellerin istedikleri gibi yönlendirildikleri söylenemez. ABD işçi sınıfının %60 gibi bir kısmı günü kurtararak yaşıyor, sağlık güvencesinden yoksunlar ve kendi anne babalarından çok daha kötü koşullarda yaşadıklarının farkındalar. Oysa Demokratlar yönetimde oldukları son dört yılda emekçi halkın refah seviyesinde göstermelik de olsa en küçük bir iyileşmeyi gerçekleştirmek yerine Ukrayna’ya ve İsrail’e inanılmaz miktarda kaynak aktardı. Ukrayna’da ne olduğu konusunda göz boyamış olabilirler ama İsrail’in işlediği ve ABD tarafından finanse edilen insanlık suçlarını ise örtmeyi başaramadılar.
ABD’nin ticaret açığı geçen sene 773 milyar Dolara yükseldi. ABD’nin kamu borcunun ulusal gelire oranının gösteren aşağıdaki grafik de çok şey söylüyor:
Grafikte görüldüğü gibi ABD’nin borcu ulusal geliri oldukça aşmış ve eğer ABD 2053’e kadar ayakta kalırsa tahminen borç gelirin %200’üne ulaşacak.
Eskiden bu borçluluk ABD sermayesine kibirli bir asalaklık sağlıyordu, nasılsa istedikleri gibi Dolar basabiliyorlardı. Hiç bitmeyecek gibi gözüken mali ve askeri hegemonyaları bu borçluluğu bir sömürü mekanizmasına çevirmişti.
Ama şimdi işler değişti, BRICS’in çıkışı bu mali hegemonyayı tehdit ediyor. Şimdiden ülkeler ikili ticaretlerini yerel para birimleri üzerinden yapıyorlar. ABD mali hegemonyasının araçlarından olan ve uluslararası para transferinde kullanılan SWIFT yerine alternatif bir transfer sistemi geliştiriliyor.
Bu çöküş paniğinde ikinci kez yönetime gelen, ABD sermaye sınıfının doğrudan üyesi olan, muhafazakâr, ırkçı ve popülist sağcı Trump, önceki dönemlerden farklı olarak ABD’nin kurtuluşu için Demokratlardan farklı bir programa sahip.
Demokratlar Çin’de başlarına bela olan sermaye birikimini değersizleştirmek için Rusya’nın savaşamaz hale getirilmesini önceliyor ve daha sonra Pasifik’te Çin’i imha edebileceklerini hesaplıyorlardı. Ukrayna’daki vekâlet savaşının esas nedeninin bu olabileceğini birçok kez tartışmıştık.
Trump ise buna karşılık, Rusya’nın Çin’den kopartılabileceğini, Çin’e karşı ekonomik savaşın iş görebileceğini, yüksek gümrük tarifeleri ile korunmuş ABD pazarının ve ABD içi yatırımların ticaret dengesini tersine çevirebileceğini tezliyor. Tek düşürdüğü ve ekonomik abluka altındaki İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi ülkeleri gerekirse askeri olarak da dize getirebileceğini düşünüyor.
Ancak son dört yılda köprünün altından çok sular aktı.
Çin ve Rusya, ABD ve genel olarak Batı emperyalizmini, örneğin Afrika pazarından çok daha fazla itip çıkardı. Ülkeler ABD’nin korumacılığına karşı yeni pazar ilişkileri yarattı. Enerji transferi ve ara malların temininde ABD’yi dışlayabilen yeni bir uluslararası dolaşıma geçildi. Üstelik ABD işçi sınıfı son yıllarda dünyadaki en hareketli bölmeyi oluşturuyor ve emek gücünün ucuzlatılmasını engelleyen bir dinamizm ile hareket ediyor.
Öte yandan Rusya’yı çökertme planı üzerine kurulu Ukrayna savaşı aksine Avrupa ekonomisinde bir gerilemeye yol açtı, örneğin Almanya bir türlü resesyondan kurtulamıyor. Şimdi ABD gümrük tarifelerinin yükseltilmesi Avrupa Birliği’ne bir darbe daha anlamına gelecek.
Ukrayna savaşının toprak kaybıyla sonlanması da Avrupa sermayesi için büyük bir kayıp olacaktır. Muhtemelen ABD Almanya gibi ülkeleri fetihten onlara pay ayrılacağını söyleyerek ikna etmişti.
İran Şangay İşbirliği Örgütü’ne dâhil oldu, ayrıca Rusya ile Stratejik İşbirliği Anlaşması imzaladı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti de aynı şekilde Rusya ile ikili bir savunma anlaşması yaptı. Dolayısı ile ABD’nin ülkeleri izole ederek diz çöktürme yeteneğinde de aşınma oldu.
Şunu bugünden ön göremeyiz, Trump göreve gelince aldığı ilk devlet brifinginde hizaya girebilir, daha başarılı bir tasfiye operasyonuna maruz kalabilir vb.
Ama her durumda ABD için geri dönülmesi imkânsız bir aşamaya girildiği anlaşılıyor. ABD’nin kendisi kadar hegemonya bölgesinde de siyasi kırılganlıkları artırıyor.
Türkiye’de düzen siyasetine bağlı aklı yitik kalemler istedikleri gibi “Şimdi F-16, F-35 alabiliriz, şimdi Suriye’de işleri doğrulturuz vb.” gibi hesaplar yapabilirler.
Biz bu kırılganlıkta bu oyunu kökten bozabilecek emekçi sınıfların yakaladıkları siyasi olanaklara gözümüzü çeviriyoruz.