Ekonomik yaptırımlar özellikle son üç yıldır, Suriye’yi büyük bir ekonomik krize sürükledi ne petrol bulunuyor ne üretim yapılabiliyor ne iş makinesi almak mümkün oluyor.

Suriye de yaratılmış bir felakete maruz kaldı

Tamam, yerküre hareketleri, kıta levhalarının faylar boyunca çarpışması, sürtünmesi, biriken enerjinin boşalması, tüm bunlar jeoloji biliminin konusu.

Ancak fay hatları üzerinde yaşananlar toplumsal harekete ait.

Mülkiyet ve sömürüye dayanan ilişkiler, sınıfların gücü ve örgütlülüğü, emperyalizmin etkisi… Toplumsal yapı depremin hangi boyutta bir toplumsal hasara yol açacağını belirliyor.

Türkiye son depremle nasıl bir toplumsal felakete uğradıysa Suriye’de de öyle oldu.

Ölü sayısının 6 bin civarında olduğu söyleniyor, on binlerce yaralı. Kısıldıkları kapanda can çekişerek ölenler. Ve şimdi evsiz kalmış yüz binler açlık ve salgın hastalık tehdidiyle boğuşuyorlar.

Suriye halkı 2011’de ABD’nin planını ve liderliğini yaptığı bir Batı emperyalizmi saldırısına maruz kaldı. Bu saldırıda Türkiye, Katar, BAE ve Suudi Arabistan önemli roller üstlendiler. İç savaşın kışkırtılması, cihatçı çetelerin taşınması ve kullanılması, yalan haber üretimi, işgal ve ülkenin zenginliklerinin yağmalanması birlikte gitti.

Suriye’nin birçok bölgesi 12 sene boyunca merkezi bir devletin kontrolünden yoksun kaldı. Tamam, 2011’e doğru Esat yönetimi de ibreyi liberalizme doğru çevirmişti, yine de Suriye’de depremin yaşandığı kuzey batı bölgeleri için son dönemde imar kontrolü, planlama, bina bakımı, sağlamlaştırma büyük bir lüks olarak kaldı. Kaçak bina yapımının yanı sıra savaş boyunca patlayan bombalardan binaların zaten hasarlı durumda olduğu söyleniyor.

Bu duruma bir de adeta bir soykırım suçuna dönüşen Batı emperyalizminin uyguladığı ekonomik yaptırımları ilave etmeliyiz. Özellikle 2019’da ABD tarafından devreye sokulan Sezar Yasaları Suriye devleti ile ticari ilişki geliştiren bütün şirketlere, bankalara yaptırım uyguluyor.

Ekonomik yaptırımlar özellikle son üç yıldır, Suriye’yi büyük bir ekonomik krize sürükledi ne petrol bulunuyor ne üretim yapılabiliyor ne iş makinesi almak mümkün oluyor. İnsanlar ilaç ve tetkik malzemesine ulaşamadığı için canlarını yitiriyorlar.

Deprem bu koşullarda Suriye’yi yakaladı. Enkaz altında kalanlara müdahale edecek iş makinesi yoktu, ellerinde olsa bile yakıt depoları boştu.

ABD insanlar enkaz altında can verirken yaptırımları 6 ay boyunca askıya aldığını duyurdu, ancak bunun da koşullara bağlandığı ve sadece sağlık malzemesini içerdiği ortaya çıktı. Banka işlemleri, sigortacılık vb. hala yaptırım altındaydı.

Öte yandan Batı emperyalizmi kendi yarattığı cihatçı çetelerin hâkimiyetindeki İdlib’e ve özellikle ABD ve İngiliz haber alma teşkilatlarının uzantısı Beyaz Miğferlilere yardım ulaştırmaya çalıştı. İdlib’te en baskın grup olan El Kaide parçası HTŞ ise Suriye devletinden gelen yardımı engelledi.

Türkiye sermayesinin ilan edilmemiş ilhak bölgesi olan, Türk parası kullanılan, Türkçe eğitim yapılan, mülki idarecilerin Türkiye tarafından tayin edildiği Afrin ve civarında da depreme bağlı büyük bir yıkım yaşandı. Ama kendi ülkesine müdahale edemeyen devletin buralarda halkın yardımına koştuğu çok şüpheli. Aksine iktidar boşluğundan yararlanan çetelerin yağmalama olaylarına karıştığı söyleniyor.

Suriye halkının uğradığı felaketin bir boyutu ise savaşa bağlı olarak ülkesinden göçmek zorunda kalan milyonların yaşadığıydı. Bunlar özellikle Gaziantep ve Maraş’ta sigortasız, iş güvencesiz, kayıtsız ucuz iş gücü olarak çalıştırıldılar. Depremin Türkiye kısmında tam sayısını bilmek mümkün değil ama 4 bine yakın Suriyelinin öldüğü tahmin ediliyor. Sağ kalanlar ise yağmacı sanılmasınlar ve linçe uğramasınlar diye yüksek sesle konuşamıyorlar bile.

Gerçekten çok büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor, sınırın her iki tarafında.

İki saptama yapıp bu acı yazıyı sonlandıralım.

Birincisi, Türkiye’de siyasilerden sokaktaki insana, eğer reel güç ilişkileri nedeniyle ABD ve Batı emperyalizminin diğer unsurlarına olumlu gözle bakıyorlarsa, vicdanları ahlaki bir enkazın altında kalmış demektir.

Bu ahlaki enkazın asıl büyük felaket olabilecek Türkiye emekçi halkının bir emperyalist paylaşım savaşına sürüklenmesi ile ilişkili olduğunu unutmayalım. Batı emperyalizminin deprem esnasında yardım ederken bile insanlıkla en küçük bir ilişkisi kalmamıştır.

İkincisi, Suriye’de savaş durulup biraz olsun bir istikrar sağlanınca bütün bölge ülkeleri, Türkiye, BAE, Mısır, Katar, Suudi Arabistan’ın kartlar yeniden karılırken Suriye’nin paylaşılmasına gözlerini çevirdikleri görülüyor. Örneğin, depremde en çok yardımı BAE’nin yaptığı izlendi.

Türkiye’nin Suriye devleti ile tekrar ilişki kurması, masada kimlerin olacağına ilişkin müzakerelerin sürdürülmesi bu paylaşım ile ilgili. Burada sadece bölgesel değil, ekonomik, siyasi imtiyazlar anlamında bir paylaşımdan bahsediyoruz.

Ancak deprem Türkiye sermayesinin ve insanlık dışı düzeninin sadece Türkiye’de bir meşruiyet krizine yuvarlanmasına neden olmadı, Suriye’de de Türkiye sermaye sınıfı benzer bir meşruiyet krizi yaşadı. Bu durum en azından Türkiye sermayesinin almayı hedeflediği payı azaltacaktır.

En çoğu ise…

Bu emekçi halkın örgütlülüğü ile ilgili hem Türkiye’de hem Suriye’de.