Ölümlerinden yüz yıl sonra Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kimlik kartı, üstüne gelenin geçenin çiziktireceği boş bir yaprak değildir.

Ölümünden yüz yıl sonra…

Ölümünün üstünden yüz yıl geçtikten sonra, o kişiyle ilgili rivayetlerin tükenmiş, tüketilmiş olması beklenir. Mustafa Suphi çekiştirilmeye devam ediliyorsa, bunu tartışmaların yararına ve verimine falan bağlamayalım.  

Kimseyi suçlamıyorum; varsa bir sorumluluk, Mustafa Suphi’nin mirasını sürdürenlerdedir. Demek ki boşluk bırakmışız… 

Bırakmışız ki, birileri geçen yıl yayınlanan bir kitaptan hareketle gerçekleştirilecek bir televizyon programı için abuk sabuk bir duyuru yazabiliyor: “… kitabında cinayetin çok yönlü (Bolşevik partisi-Türk yönetimi-yerel yetkililerin) ortak sorumluluğu altında yapılan bir katliam olduğu bir kez daha kanıtlanıyor.” Bu saçmalıkla “ilgilenenler” ilgili TV programını izlesinlermiş…

Yüz yıl sonra nasıl bir belge çıkmış, hangi gerçek keşfedilmiş olabilir? Bahsi geçen ama konumuz olmadığı için adını vermediğim kitapta da yok zaten. TKP’nin “genel başkanı” Mustafa Suphi’nin başında bulunduğu ve Merkez Komite üyeleriyle parti görevlilerini içeren heyet Trabzon’da Sovyet Rusya’ya geri gönderilecekleri söylenerek tekneye bindirildiler ve peşlerinden hareket eden bir diğer teknedekilerin saldırısı sonucu katledildiler. 

O sıra Türkiye’deki merkezi iktidarın başında, TKP heyetinin Ankara’ya gelmesini olumsuz karşıladığı ve yol boyu yaşanan organize taciz ve ortalama şiddetli linç girişimlerinden haberdar olduğu bilinen Mustafa Kemal vardır. Trabzon’da ise yerel iktidarda yoğun bir İttihatçı, somut olarak Enver Paşa gölgesi vardır. Enver Paşa siyasetin solmakta, Kemal Paşa ise yükselmekte olan yıldızıdır. Trabzon katliamında uzantıları günümüze doğru salınan, dönemin yeni yetme burjuvaları hazır ve nazırdır. Tetikçiler bunların tümüyle bağlantılıdır. Ve bütün bunlar bilinmektedir. Yüz yıldır biliyoruz!

Bilinmeyen, ama belirli periyotlarla uydurulan Bolşevik Partisinin suç ortaklığıdır. Bütünüyle uydurmadır. Mustafa Suphi aynı zamanda Rus Bolşevik Partisi’nin üyesiydi. Suphi’nin kurulmasına ön ayak olduğu geleneğin zenginliğini hiç hissetmeyen birileri, aynı aileden olan bizimkilerle Rusya Bolşeviklerinin Anadolu’ya ilişkin politika, taktik ve beklentilerde farklılaştıklarını görünce mal bulduklarını zannederler. 

Bolşevik Parti liderliği Ekim Devriminin yalıtılmasına ve kuşatılmasına karşı kurmak zorunda olduğu dostluklara komünistlik şartı ekleyecek kadar şaşkın değildi. Türkiyeli komünistler ise ülkelerindeki siyasal krize devrim ve iktidar perspektifiyle yaklaşıyor, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelede zaferin kendilerinden, işçilerden ve yoksul köylülerden geçtiğine inanıyorlardı. Bu iki yönelim arasında elbette çelişki vardır. Çelişkiyi yaşayan taraflar aynı ailedendi. Yoldaştılar. 

Ailenin küçük kardeşi TKP kendi ülkesinde ne yapacağı kararını başkasına bırakmayacak kadar kişilikli bir liderliğe sahipti. Benimsediği taktik büyük kardeş tarafından eleştirilmiş, tartışılmış, düzeltilmek istenmiş, ama sonuç olarak TKP kendi tercihini yapıp bedelini de ödemiştir. 

TKP enternasyonalist olarak doğdu; Ekim Devriminin çocuğuydu bizimkiler. Ve TKP yurtsever olarak doğdu; daha o günden burjuva bir önderliğin getireceği kurtuluşun eksik gedik kalacağını biliyorlar ve yerlerinde duramıyorlardı. Burada anlaşılmayacak bir şey yoktur, çekiştirilecek çok şey vardır. 

Sovyet Rusya Partisi katliama, “bizimkilerin” tercih ve hak ettiği dozajda tepki vermemiştir. Buradan tek sonuç çıkar: Moskova katliamı düzenleyen veya sonuçlarını cebine koyan Ankara’dan vazgeçebilecek durumda değildir. Buradan başka sonuçlar çıkartmaya kalkan çekiştirmeciler verimli bir tartışma falan yürütmüyorlar. Yapmaya çalıştıkları Türkiye komünizminin 1917 Ekim Devrimi ve Komintern ile, buradan hareketle reel sosyalizm geleneği ile bağlarını topa tutmak. 

O bağlar kopartılırsa boş kâğıda istediklerini yazabilecekler mi? Örneğin Mustafa Suphilerin ölümüyle Türkiye komünistleri “İslamla dostluk seçeneğini yitirmiş” midir gerçekten? Sırf Suphi Bolşeviklerin Müslüman halklara yönelik örgütlenmesinde çalıştı diye böyle şey uydurulur mu? Denemesi bedava sanıyorlar…

Türkiye komünizmini yıkmak için bu yüz yıl içinde çok uğraşıldı. Bu uğraşların en alçakçası ve en ağır sonuçlar üreteni Bolşeviklerin yerini kapanlarla ortaklaşa icra edilen olmuştur. Sovyet sosyalizmini yıkan glasnostçu karşıdevrimcilerle Türkiye’de komünist hareketi, adı dahil silmeye karar veren tasfiyeciler arasında gerçek bir suç ortaklığı vardı. 

Şimdi o operasyonun başını çekenlerden biri kalkmış ve yüzüncü yıl çekiştirmesine cüret etmiş. Bu kez isim vereceğim; Nabi Yağcı “yeni tartışmalarla yeni bir düşünce ufkuna açılma umuduyla” Mustafa Suphi’nin “Doğulu ve enternasyonalist bir komünist” olduğunu, ama bu gerçeğin “utanılası biçimde farkında olamadığımızı” yazmış… 

Ne var bunda demeyin, konumuz Mustafa Suphi’nin Komintern’in Doğuya açılan penceresinden süzülmüş olması değildir. Mesele şudur ki, Türkiye komünizmi bu gerçeği bir kader olarak yaşadığı durumda Batı tipi bir işçi sınıfı devrimi ve sosyalist iktidardan uzaklaşır, uzaklaşmıştır da. Ama Türkiye komünizmi hamle yapmaya ne zaman kalkışsa, bu ister 1940’larda aydın hareketi, ister 1970’lerde işçi hareketi yaratmak, isterse 1990’larda kendisini yeniden kurmak olsun, az gelişmişliğin ezikliğinden uzak durmuştur. Bundan öte bir Doğululuk yoktur komünist hareketimizde. Ama ne yazık ki aramızdan Şark kurnazlarının çıktığına çok tanık olmuşluğumuz vardır. 

Bu akılsız kurnazlar enternasyonalistliğin “Sovyetiklik” olduğunu unutturmak isterler. Belki de sosyalizmin ağırlık oluşturmadığı bir dünyada enternasyonalistliği kendi toprağına yabancılaşmış bir kozmopolitizm olarak sunmanın mümkün olduğunu düşünüyorlardır. 

Ölümlerinden yüz yıl sonra Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kimlik kartı, üstüne gelenin geçenin çiziktireceği boş bir yaprak değildir. Kurdukları Parti, kurucuları kadar enternasyonalist ve yurtseverdir. Devrim ve sosyalist iktidar o gün olmadığı kadar gerçek çıkış yolumuzdur. Onların, ulusal kurtuluş ve ilerlemeye, Sosyalizmle taçlanmazsa yıkılır diye bakmakta haklı çıktıkları bugün, TKP dinci gericiliği sermaye düzeniyle birlikte topyekûn yok etmeye kararlıysa kimlerden esinlendiğimiz açıktır. 

Yüz yıl sonra çekiştirilip duruyorsa Suphi ve yoldaşları, bunun nedeni, Partilerinin devrime en az onlar kadar inanarak yola devam ediyor olması değil midir?