Demokrat Parti faşizmine karşı kararlı bir muhalif ses: Türk Barışseverler Cemiyeti

“…

Benim gözlerimin ikisi de yok.

Benim ellerimin ikisi de yok.

Benim bacaklarımın ikisi de yok.

Ben yoktum.

Beni, üniversiteli yedek subayı,

Kore’de harcadınız Adnan Bey,

…”  (N. Hikmet, “Diyet”)

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD liderliğindeki emperyalist bloğun Sovyetler Birliği’ne ve sosyalist sisteme karşı doğrudan saldırı tehlikesi karşısında, Kominform dünya çapında bir barış harekatı geliştirdi. [1] Amaç, faşizmin kalıntılarını temizlemek, dünya barışını sağlamaktı. Örgütün barış mücadelesi 1948-52 yılları arasında yoğunlaştı. Tüm dünya ülkelerinde barış mücadelesine yönelik etkinlikler düzenlendi.

Kore Savaşı’nın çıkması ve Türkiye egemen sınıflarının, emperyalizmin askeri kanadına, NATO’ya dahil olabilme amacıyla Mehmetçiğin kanını ABD’ye peşkeş çekmeleri ve Kore’ye asker yollama kararı almaları üzerine, barış mücadelesi Türkiye’ye de yansıdı.

Demokrat Parti (DP), Kore’ye asker gönderme kararını TBMM’den kaçırarak almıştı. Karar Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes ve Savunma Bakanı tarafından alınmış, üç dört gün sonra usulen Bakanlar Kurulu’na götürülüp onaylattırılmış, Meclis’e ise hiç başvurulmamıştı. 25 Temmuz 1950’de alınan kararla DP iktidarı, komünizme karşı çarpışmak üzere Kore’ye 4500 asker yolladı. Bu halk çocuklarının binlercesi yabancı ellerde bir emperyalist savaşta toprağa düştü. Bir kabine üyesinin ifadesiyle,  Türkiye “bir avuç kan” karşılığında NATO üyeliğini kazandı; 18 Şubat 1952’de resmen NATO’ya girdi.

Muhalif kanattan yani CHP kanadından sadece cılız bir ses yükseldi. CHP’nin muhalefeti kararın alınma biçimiyle sınırlı kaldı. [2] CHP, Kore Savaşı lehindeki anti komünist sağ kanat mitinglerine de katılmakta beis görmedi.

Türkiye’de Kore Savaşı’na karşı yükselecek güçlü bir ses olan Türk Barışseverler Cemiyeti’nin kurulması öncesinde, 15 Nisan 1950’de “Barış” adlı dergi yayınlanmaya başladı. Amaç, barış mücadelesinin düşünsel ortamının oluşturulmasıydı. Dergi, okurlarını günün “memleket ve dünya ölçüsünde en önemli hayatı meselesi ola BARIŞ DAVASI”nı desteklemeye davet ederken aynı zamanda onüç yıldır zindanda çürümekte olan Nazım Hikmet’in kurtarılması kampanyasına katılmaya çağırıyordu. İşçilerin durumu, grevler, sosyalizmin gerekliliği, DP ve CHP’nin sınıfsal konumları, dünya barış eylemlilikleri, irtica ve benzeri konuların işlendiği dergide Nazım’ın şiirlerine geniş yer verilmekteydi.

TKP’nin Kominform kararları çerçevesindeki bir girişimi olarak düşünülebilecek olan Türk Barışseverler Cemiyeti (TBC)’nin kuruluşu, bu düşünsel temelde, diğer ülkelerde olduğu gibi, barış konferansları düzenlemek, imza toplamak, resmi makamlara başvuruda bulunmak gibi etkinlikleri kapsamaktaydı.Derneğin amaç maddesinde, sıcak savaşın bir olasılık haline geldiği, Türkiye’de de savaş kışkırtıcılığının sürmekte olduğu, bu nedenle kamuoyunu atom silahlarının ve bir nükleer savaşın tehlikesine karşı uyarmanın ve barışı savunmanın bir yurtseverlik görevi olarak ortaya çıktığı belirtilmekteydi. [3]

TBC KURULUYOR

TBC, avukat Vahdettin Barut, yüksek mimar Nevzat Kemal Özmeriç, Behice Boran, Adnan Cemgil, iç mimar Reşat Sevinçsoy, avukat Osman Fuat Toprakoğlu, Muvaffak Güran tarafından 14 Temmuz 1950’de kuruldu. Behice Boran’ın başkan, Adnan Cemgil’in genel sekreterlik görevine getirildiği derneğin ilk işi, amaçların anlatıldığı bir mektubun basına ve tanınmış kişilere yollanması oldu. Kore’ye asker yollama kararının alınmasının hemen ardından TBC bir bildiri hazırladı. Bildiride Kore savaşına neden karşı çıkıldığı anlatılmaktaydı. Asker yollama kararı ulusun çıkarlarına ve güvenliğine aykırıydı, ABD’nin çıkarlarına uygundu. DP’nin iddia ettiği gibi BM kararlarına uyulması ve bir taahhüdün yerine getirilmesi gibi bir gerekçe söz konusu değildi. Asker yollamak kararının arkasındaki amaç, NATO üyeliği ve ABD’den maddi çıkar beklentisiydi. Karar alınma sürecinde ise parlamento devre dışı bırakılmıştı. Bir ülkeye kara askeri gönderme yetkisi sadece TBMM’nin yetkisindeydi, dolayısıyla bu kararla Anayasa ihlâl edilmişti. Ayrıca DP Kore’ye asker yollamak suretiyle ülkeyi bir savaşın eşiğine taşımaktaydı. TBC, TBMM’ye de bu eleştirileri içeren bir telgraf çekti.

25 bin adet basılan ve devlet radyosunda okunan bildiri 28 Temmuz’da İstanbul’un birçok semtinde halka ulaştırıldı. [4] Beyoğlu’nda Adnan Cemgil, Samatya’da N.K. Özmeriç, Eyüp ve Fener’de Reşat Sevinçsoy, Beşiktaş ve Ortaköy’de Naci Ormanlar, Eminönü’nde ise Behice Boran bildiri dağıttılar.

Ne var ki, Demokrat Parti faşizminin sabrı bu iki barışcıl eyleme bile tahammül edemeyecekti. Dağıtıcılar bir iki gün içinde tutuklanıp Ankara’ya götürüldüler. Dernek hemen kapatıldı.TCK’nun 161. Maddesinden yani “milli menfaatlere zarar verici faaliyette bulunmaktan” haklarında dava açıldı. Ülke savunmasını zayıflatacak fiillerde bulundukları iddia edilmekteydi.Askeri mahkemede yargılandılar. Mahkeme, üyelerinin 2/3’ü hukukçu olmayan, emir komuta zincirine bağlı askerden oluşmaktaydı. Bir başka deyişle, daha sonraki yıllarda 12 Mart ve 12 Eylül darbe örneklerinde de göreceğimiz gibi, dernek üyeleri, Anayasal hakları olan doğal mahkemelerinde doğal yargıçları tarafından değil, emir alan bir askeri kurulca yargılandılar. Askeri Yargıtay’ı da içeren uzun bir yargı sürecinin ardından, yöneticilerin tümü 15’er ay hapis ve 5’er ay zorunlu ikamet cezası aldı. [5]

Sağ basın ve TBMM’deki DP milletvekilleri cezaları az bularak idam naraları attılar. Birkaç komünisti ipte sallandırma edebiyatı günlerce manşetlerden inmedi.

Türkiye Barışseverler Cemiyeti’nden söz etmişken, Kore Savaşı’na dair şiirlerini iyi bildiğimiz Nazım’ın, savaşın yanısıra BSC’yi de konu alan iki oyununa değinmeden geçmeyelim.

Derneğin kuruluşundan bir gün sonra Af Yasası ile içerden çıkan Nazım derneğe girmedi; yıllardır ayrı olduğu ve yoksullukla, borçlarla boğuşan ailesini geçindirmek için yazarlıkta yoğunlaşmak zorundaydı ama çalışmaları yakından izledi. Evinde dernek toplantıları yapıldı. Bildirinin dağıtıldığı günün akşamında yapılan toplantıda Nâzım da vardı. [6]

NÂZIM VE TBC

Nâzım TBC’ye girmedi ama ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’deki atom bombası saldırıları, dünya barışı, Kore Savaşı’ nı konu alan bir çok şiirin yanısıra barışla ilgili iki oyun yazdı. İlk oyun “Fatma, Ali ve Başkaları, Türkiye Hikayesi” adını taşımaktadır. 1952’de yazılan yapıtta, DP’nin Meclis kararı almadan ABD etkisiyle Kore savaşına girmesi konu edilmektedir.”Barışı Koruma Derneği” karara karşı çıkar. Dernek başkanı Hatçe hanım aynı zamanda bir yazardır. Başkan Türkiye’nin bu savaşa girmesini eleştiren bir broşür çıkarır, bildiriler yayınlar. Protesto mitingleri yapılır. Bilinçli işçiler ve savaşa yollanan erlerin aileleri de karara karşıdırlar. Sonunda dernek yöneticileri tutuklanır ve yargılanırlar. Görüldüğü gibi, anlatılan TBC’nin öyküsüdür.

Diğer oyun, 1959’da yazılan ve Türkiye’de 1974 ve 1987 tarihlerinde yayınlanan “Demokles’in Kılıcı”dır. Atom bombası, insanlığın tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durmaktadır.  Oyunda olay simgeli bir anlatımla dillendirilir. [7]

Türk Barışseverler Cemiyeti yönetici ve üyelerinin çoğu, 1951 TKP tutuklamalarına da dahil olduktan sonra sosyalist hareket içindeki mücadelelerini yaşamlarının sonuna dek sürdürdüler.

Türk Barışseverler Cemiyeti’nin kısa ama onurlu yaşamı bize dünyada ve Türkiye’de en kararlı ve dirençli barış savunucularının komünistler olduğunu, baskıya boyun eğmediklerini, çileli bir yaşama karşın düşüncelerinden ödün vermeksizin yollarına devam ettiklerini ve sınıfsız, sömürüsüz bir toplumun kurulması mücadelesini aralıksız sürdürdüklerini gösteriyor. Sabahın bir sahibi olduğuna dair inançlarını asla kaybetmediklerini gösteriyor.

Farklı bir zamanda ve farklı koşullarda da olsak, baskı ve sömürünün benzeştiği bir ortamda yaşıyoruz. Bir kez daha en dirençli ve kararlı kesimin devrimciler olduğunu görüyoruz.  

Hayır’a devrimci anlamını katan ve bu anlamı yarınlara taşıyacak olan da sosyalistler ve komünistler.

Yolumuz açık olsun.


[1] Kominform, 1947’de, ABD, İngiltere ve Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında SSCB ve dünya komünist hareketini hedefe koymasının ardından  kuruldu. SSCB, Polonya, Bulgaristan, Çekoslovakya, İtalya, Macaristan, Yugoslavya, Fransa, Romanya komünist partileri Kominform’u oluşturdular. Temel amacı, demokrasiyi güçlendirmek,  faşizmin kalıntılarından dünyayı arındırmak, emperyalizmi yıkmak olan anti- emperyalist, demokratik bir kampı temsil etmekteydi. 1956 yılına dek varlığını sürdürdü.

[2] Sargın, Nihat (Şubat 2005), “Davalar, Savunmalar, Cezaevi Anıları”, s.58, TÜSTAV Yayınları, İstanbul

[3] Atılgan, Gökhan (Ekim 2007), “Behice Boran – Öğretim Üyesi, Siyasetçi, Kuramcı”, s. 176, Yordam, İstanbul

[4] Bildirinin neden devlet radyosunda okunduğunu soran gazetecileri, bakan Fuat Köprülü “Hadisenin redâetini (kötülüğünü) göstermek için neşrettik” diye yanıtlar (Sargın, 55).

[5] Muvaffak Güran’a ceza indirimi uygulandı. Behice Boran, kararın kesinleşmesiyle birlikte, hükümlü hale geldiğinden devlet memurluğundan ihraç edildi, üniversite öğretim üyeliğinden, yetki ve unvanlarından ve haklarından da mahrum bırakıldı.

[6] Atılgan, Gökhan (Ekim 2007), “Behice Boran…”, s. 180, Yordam, İstanbul

[7] Asım Bezirci “Nazım Hikmet ve Barış”, Türk Dili Dergisi, Mart 1992, sayı 29, yıl 5, cilt 5, s. 50