Eskimiş mi?

Son günlerde basın özgürlüğü konusunda çok fazla ahkâm kesildiğine tanık olduğumdan mıdır nedir, bir de, Anadolu Ajansı’nın iki gün önce gündeme düşen “Uygur bölgesinde dini bütün müslümanlara herhangi bir baskı yapıldığına dair emarelere rastlanmadığı”na ilişkin herkesi şaşırtan haberini görünce, üstelik bunu zat-ı şahanelerinin pek yakında Çin diyarını şereflendirecekleri bilgisi ile birlikte öğrenince, oturup da bundan başka bir konuda kalem oynatmak içimden gelmedi. Hatta, aynı konuda bile olsa, pek öyle yeni ya da değişik sözlerin ardına düşmeye de kalkmadım.

Onun yerine, kimilerinin çok tatsız tuzsuz, o kadar da değil, alabildiğine eskiyip bayatladığı gerekçesiyle hatırlatılmasını yersiz sayıp burun kıvıracakları birtakım tezleri buraya aktarmayı uygun buldum. Yabancı dilde elde edip okuma imkânı bulabilenleri dışında, bizim kuşağımızın herhalde ilk kez okumuş olduğu  kaynaktan aldığım için buradaki dil biraz eskimiş görünüyor; ama anlaşılmasını güçleştiren bir yanı olduğu söylenemez.

“Basın hürriyeti, ‘saf ve halis demokrasi’nin de belli başlı şiarlarından biridir. İşçiler bilirler ki, bütün memleketlerin sosyalistleri yüzlerce, binlerce defa görüp anlamışlardır ki, bu hürriyet bir yalandır. Çünkü, en iyi basımevleri ve en önemli kâğıt depoları kapitalistlerin elinde bulundukça, sermayenin basın üstündeki hakimiyeti, bütün dünyada, hatta demokrasinin ve cumhuriyet rejiminin, meselâ, en çok geliştiği Amerika’da bile en göze batacak, en haşin, en hayasız şekilde kendini gösteren bu hakimiyet devam ettikçe, basın hürriyeti olamaz. Emekçilere, işçilere ve köylülere gerçek eşitliği ve hakiki demokrasiyi kazandırabilmek için, ilk önce, sermayenin elinden yazarları ücretle tutup çalıştırmak, yayınevlerini satın almak ve gazetelerin ahlâkını bozmak imkânının alınması lazımdır. Bunun için de, sermayenin hakimiyetini yıkmak, sömürücüleri devirmek, bunların mukavemetlerini kırmak şarttır. Zenginlerin zengin olmak hürriyetine, işçilerin açlıktan ölmek hürriyetine kapitalistler her zaman ‘hürriyet’ adını vermişlerdir. Basının zenginler tarafından para ile satın alınması hürriyetine, zenginliği kamuoyu denilen şeye istenilen şekli vermekte ve bu şeyi bozmakta kullanmak hürriyetine kapitalistler basın hürriyeti derler. ‘Saf ve halis demokrasi’yi savunanlar, gerçekte, halk kitlelerinin haber alma vasıtalarına zenginler tarafından en zararlı, en kötü el koyma sistemini savunanlardır. Bunlar iyi bulunmuş ve yalan birtakım cümlelerle halkı aldatarak, onu ‘basını sermayenin hakimiyetinden kurtarmak’ gibi somut tarihi görevinden döndürmeye çalışıyorlar, Gerçek hürriyet ve eşitlik ancak sosyalistlerin kurduğu toplumda bulunabilir. Bu toplumda başkasının zararına zenginleşmek, basını ne dolaylı ne de dolaysız olarak paranın iktidarına tabi kılmak imkânı olmayacaktır. Bu toplumda her emekçi (ya da her emekçi grubu), herkese eşit olarak tanınan kamu basımevlerinden ve kamu kâğıdından faydalanmak hakkına sahip olacak ve bu hakkını kullanabilecektir.”

Yaklaşık yüz yıl kadar önce yazılıp söylenen bu sözlerde bugünün gözüyle bakıldığında geride bırakılmış, geçerliliği kalmamış ya da pek fazla abartılı görünen bir yan var mı?

Elbette, artık kâğıda eskisi kadar ihtiyaç olmadığı, pek yakında da hiç ihtiyaç kalmayacağı türünden zevzeklikler; “basın” sözcüğünün arkaik kaçtığı türünden bilgiçlikler yapılabilir. Bunlardan çok daha ciddi olarak, devletin, başka bir anlatımla, sermaye iktidarının bu alana düzenleyici ve denetleyici olarak “dışarıdan”, üretici ve satıcı olarak “içeriden” müdahaleleri de örnekleri ve onlara ilişkin değerlendirmeleriyle birlikte eklenebilir. Ama, demokrasinin ve aman vermez demokratikleşme mücadelesinin bir sonucu olarak, bu söylenenler artık tarih olmuştur, diyebilecek bir babayiğit çıkmaz herhalde.

Yoksa, çıkar mı?

Her neyse…

Kaynağı da açık açık belirtelim ki, isteyen, niye okuyup da vaktimi harcamışım diye hayıflansın, isteyen, deminki uzunca alıntıya geri dönüp bir kez daha okusun.

Bizim kuşağımızın ilk kez karşılaşıp okuduğu kaynaktı galiba diyerek andığım yayının basıldığı yıl 1966, basım yeri İstanbul. “Seçme Yazılar” başlığını taşıyan kitabı dilimize çeviren, çok değişik alanlarda pek çok çeviri ve derleme yaparak hem dilimizin gelişmesine hem de Türkçe sosyalist literatürün zenginleşmesine değerli katkılarda bulunmuş, şimdi aramızdan göçük,  Attila Tokatlı.

Özgün kaynak ise, “Burjuva demokrasisi ve işçi sınıfı diktatörlüğü hakkında Komünist Enternasyonal’in Birinci Kongresi’ne (2-6 Mart 1919) sunulan tezler ve rapor, 4 Mart” başlığı ile birlikte Lenin’in imzasını taşıyor.