Yeni küstahlık

Kemal Okuyan'ın “Yeni küstahlık” başlıklı köşe yazısı 7 Aralık 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hakan Şükür’ün karısı beni ilgilendirmiyor. İşin gerçeği Hakan Şükür de beni hiç ilgilendirmiyor. Futbol izlediğim yıllarda Galatasaraylı olmama rağmen topçuluğunu sevmezdim, fıkralarını da, yorumculuğunu da… Milletvekili seçilmeden önce, henüz adaylığı konuşulurken, Erdoğan’ın yanında öğretmenine kendini beğendirmek isteyen ilkokul çocukları gibiydi. Vekilliğinden de kimse bir şey anlamadı. Şimdi Futbol Federasyonu Başkanı olmak istiyormuş, yarın “Cumhurbaşkanlığı da yapabilirim” diyebilir. Yakışır.

Hakan Şükür milletvekili olarak, makam araçlarına alışmıştır, kırmızı ışıkta durmaz, polisler saygıda kusur etmez… Örtünmeye karar veren ikinci karısının “eşitlik ve özgürlük anlayışı” gelişmemiş olduğundan “kocam koskoca milletvekili ben neden trafikte sıkışıp kalayım” demiş olsa gerek. Takmış tepesine bir “çakar” mavi lamba, dalmış emniyet şeridine ve yakalanıvermiş polislere…

Hakan Şükür’ün karısıyla ilgimiz bu kadar.

Ancak…

Israrla bir “özgürlük” hamlesi olarak sunulan, hatta liberallerin “kadının toplumsal yaşama katılması” gibi fazlasıyla iddialı tezlerle desteklenen “tesettür”ün yaygınlaşmasıyla birlikte göze batan bir olgu beni fazlasıyla ilgilendiriyor.

“Özgürce örtünme hakkı”nı kullanan bu kadınların adalet anlayışı hiç gelişmiyor!

Yıllarca “öteki” olarak dışlandıklarını söylüyorlardı, buna kendileri de inandılar, şimdi ise özgüven patlaması yaşıyor, insanlara yaygın bir biçimde tepeden bakıyorlar.

Fatura kuyruğunda kimseye çaktırmadan öne geçiyor, uçakta hostese emir yağdırıyor (bir havayolu çalışanı arkadaşım, kadın kabin görevlileri hakkında en fazla şikayeti tesettürlülerin yaptığını söylüyordu), yolda yürürken umursamaz bir biçimde bir diğerine çarpıyorlar, kullandığı kağıt mendili büyük bir rahatlıkla yere atıveriyorlar.

İşin gerçeği, kocalarına öykünüyorlar. Çünkü Türkiye’de muhafazakar nüfusun alışkanlıkları böyle. Çünkü, “karşıt” olarak gördükleri “modern”lerin egemen davranış kalıpları da öyle...

Türkiye’de kadın-erkek, küstahlık, başkalarının hakkını gasp etme, adaletsiz davranma “laik” kesimde de çok yaygındı. Dolayısıyla bugünün İslamcısı, haksızlıkların “hak” edildiğini düşünüyor. Dün onlara, bugün bize!

Kötücül bir davranışın sahibinin kılığı-kıyafetinin bir önemi yok. Aslında ideolojisinin de… Hatta bir solcunun başkalarının hakkını gasp etmesi daha yaralayıcı, daha sıkıntı verici… Nitekim “ne yani bu düzenin kurallarına mı uyacağız” diye kırmızı ışıkta geçmeyi devrimcilik sananlara mutlaka rastlamışsınızdır. Bir emekli öğretmenin arabasını çizerek “toplumsal adaletsizliklere” isyan ettiğini düşünenlere de…

Ancak örtünen kadınların (elbette hepsinin değil) davranışlarında yeni, üzerinde dikkatle durulması gereken bir özellik var. Bu davranışlarda yerleştirilmeye, meşrulaştırılmaya çalışılan kuralların da ipuçlarını rahatlıkla görebilirsiniz.

Dokunulmazlık elde ediyorlar. Mağdur olduklarına o kadar ikna olmuşlar ki, kamusal alanda herhangi bir tartışmada derhal “sizin beni aşağılamaya hakkınız yok”a getiriyorlar konuyu. Millet zaten sinmiş durumda, bu bir tehdit olarak algılanıyor… Arama noktalarından lahana gibi kat kat kıyafetlerle salına salına geçerken, etekli bir kadının ayakkabılarına varıncaya kadar soyulmasını gülümseyerek izleyenler de onlar.
Ve en önemlisi sınıfına göre davranmayı hemen benimsemişler. Yoksullar suskun, kararsız, kaygılı… Zenginleştikçe küstahlaşıyorlar.

Dolayısıyla Hakan Şükür’ün karısının arabasının tepesine “mavi çakar” az bile…