Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz

Fazlasıyla obur, ne buluyorsa silip süpürüyor, içine alıyor. Türkiye siyasetinde ne varsa, önüne ne çıkarsa… 

CHP şimdilik merkezde duruyor veya durduğunu sanıyor. 

MHP’nin yarısı İYİP çoktan beridir orada. Birkaç gün önce ülkücülerin “demokratları” da sıraya girmiş, öğrenmiş olduk.

HDP var. Bazen yoksa da, kimi zaman da yokmuş gibi yapsa da, bütün önemiyle…

Eski Türkiye’nin bakiyesi bazı partiler var DYP gibi.

Saadet çoktan içeri çekildi ama en azından seçimlerde varlığını AKP tabanına sokularak sürdürüyor, öylesi daha etkili.

Liberal, İslamcı, Milliyetçi, Sosyalist… Kendilerini böyle nitelendiren epey bir kesim bir kara delik gibi her şeyi kendine çeken siyaset olgusunun içinde konum aldılar.

Proje diyebilirsiniz, ittifak diyebilirsiniz. Kimileri faşizme karşı birleşik cephe de diyor.

Ben kara delik demeye devam ediyorum, patlamalarla kasılmalarla sürekli genişliyor, daha geniş bir yüzeyi kaplıyor. AKP’ye karşı olduğu söyleniyor ama oraya da bulaşıyor, eklemleniyor. 

Herkes orada ve bir parti dışarıda kalıp, kara deliğin içine sürüklenmeye direnince “büyük olay” oldu.

“Bindelik parti” diye dalga geçilen, “marjinal” olmakla itham edilen, oylarını artırdığı son seçimde tüm Türkiye’de 150 bin kadar oy alan bir parti. İstanbul’da meclis üyeliğinde 30 bin, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndaysa çöpe atılıp yok sayılanları ihmal edersek 10 bin 349 kişi tarafından desteklenmiş.

Kara delik herkesi yuttu, yuttu, yuttu hiç hazım derdi çekmedi, TKP dışarıda kaldı sorun oldu!

Ben üyesi olduğum partiyi oyları ile değerlendirmem, “marjinal” nitelemesine güler geçeriz, bütün bu oyları, rakamları şundan hatırlattım. Mesele oy filan değil. 23 Haziran’daki hukuksuz seçimin 31 Mart’taki gibi küçük farklarla sonuçlanacağını düşünmüyorum. Çalamayacakları kadar açılabilir bu sefer, çalacaklarsa da “büyük” çalacaklardır. 

Kara delik seçimler için oluşmadı. Seçimleri de içine alan geniş bir dönem için önüne çıkanı yutuyor.

Ama önce seçimler…

TKP 31 Mart’ın hemen ardından iptal konusu gündeme geldiğinde “seçimin sonucu bellidir, iptal hukuksuzdur, İmamoğlu Büyükşehir Belediye Başkanı’dır” dedi ve iptal durumunda adayını geri çekeceğini açıkladı. Nitekim YSK iptal kararı verdiğinde, adayını ilk çeken parti TKP’ydi. 23 Haziran seçimlerinin boykot edilmesinin doğru tutum olacağını belirten TKP, nihai kararı daha sonra vereceğini de kamuoyuna duyurdu. CHP’nin yinelenen seçime katılma kararının etkili bir boykotu olanaksız kıldığı, partinin bütün gelişmeleri değerlendireceği de söyleniyordu.

TKP’nin açıklaması, yandaş olmayan basında “TKP’den İmamoğlu’na destek” diye verildi, oysa bu açık bir çarpıtmaydı, TKP henüz kararını açıklamamış sadece tekrarlanan seçimin meşru olmadığını ve adayını geri çektiğini ilan etmişti.

Uzatmayacağım, TKP bir değerlendirme yaptı ve üyelerinin oy kullanmayacağını, bunun bir boykot çağrısı olmadığını ilan etti. Bu bir siyasi tutum olarak görülmeliydi.

TKP’nin İstanbul’daki üyelerinin sayısı kuşkusuz 31 Mart’ta başkanlık için alınan 10 bin oyun altındaydı. Birkaç bin kişinin oy kullanmama hakkına karşı büyük seferberlik ilan edildi, emek-zamana vurulduğunda oy kullanmaya ikna edilebilecek başka on binlerce kişiye ulaşmak yerine, gerekçesi ile doğrultusu ile tutarlılığı ile şekillenmiş örgütlü bir karara karşı saldırıya geçildi. Sosyal medyada ortalık yıkılmış, yayın organları “ihanet” diye haber yapmış…

Var bir sebebi… Geleceğim.

Ama önce TKP neden böyle tavır aldı? Kısaca…

1. TKP yenilenen bir seçimde iktidarın kazanması durumunda, Yıldırım’ın başkanlığının siyaseten gayrı meşru ilan edilmesi hakkının korunmasından yana. Genel oy hakkının savunulması için bu zorunlu. Muhalefetin böyle bir olasılık karşısında bir planı olmadığı ortada.

2. TKP böyle bir tavır aldı çünkü İmamoğlu’nu destekleyen koalisyon, proje, ittifak, cephe artık neyse, siyasi iktidarla topyekun bir hesaplaşmadan ısrarla uzak durdu. İstanbul seçimlerinin yalnızca bir belediye başkanlığı seçimi olduğu, hükümetle muhalefetin ortak görüşüydü. 

3. İdeolojik ve sınıfsal niteliği zaten biliniyordu ancak İmamoğlu gün geçtikçe Türkiye’de laik duyarlılığı olan kesimlere adeta meydan okuyan bir dil kullanarak bu duyarlılıkların artık siyaset alanında yeri olmadığını kanıtlamaya kalktı.  Kendisini ciddiye alan bir parti yurtsever, devrimci, sol birikimi yok sayan bu tutuma tavır göstermek durumundaydı.

Özeti böyle. Bunlar fazlasıyla somut, tartışılamayacak olgular. Kimse “bunlar yok” diyemez sadece “buna rağmen” diyebilir. “Buna rağmen destekleseydiniz.”

İşte o durumda, yine gerçek olup, o kadar da somut olmayan olgulara geliyoruz.

Ben kara delik dedim, bunun arkasında Türkiye’nin çok güçlü sermaye grupları var. Peki dertleri ne? Erdoğan’ı bitirmek mi? Hayır. Şu anda uluslararası bazı odaklarla birlikte, muhalefetle hükümetin birbirine yanaştığı, Erdoğan’ın liderliğinin tartışılmadığı ama kısıtlandığı bir Türkiye’ye ulaşmak istiyorlar. Aslında bizzat Cumhurbaşkanlığı ekibi tarafından, Saray’daki etkili isimler tarafından gündeme getirilen Türkiye İttifakı’nın esprisi de buydu. 

CHP’nin başka bir oyun planı yok zaten. Bu nedenle, İstanbul seçimlerinin bir referanduma dönüştürülmemesinin nedeni yalnızca seçmeni ürkütmeme kaygısı olarak görülmemeli. Sonuçta kara delikle Erdoğan bir uzlaşmaya ikna edilmeye, masaya oturtulmaya çalışılıyor. CHP’de hemen herkes, bu sürecin farkında. Ama konuşmuyorlar. 

HDP’nin tutsak lideri Selahattin Demirtaş ise birkaç gün önce savunmasında aynen şunu söyledi: “Önümüzdeki dönem İstanbul seçimleri sonrasında tüm Türkiye'de demokrasi isteyen herkesin elini hızla taşın altına koyup yeni bir demokrasi hamlesi için harekete geçmesi lazım. ‘Kime karşı, neye karşı’ demedim. İktidara karşı, AKP'ye karşı, Erdoğan'a karşı hamlelerle demokrasi mücadelesi verilmez. Demokrasi mücadelesi toplum için, toplum yararına verilir. Birine karşıtlık üzerinden, düşmanlık üzerinden yapacağınız siyasi çalışma sadece düşmanlığı körükler, besler.” 

Daha açık olabilir miydi?

Ben bu yazıyı hazırlarken, Anadolu Ajansı tarafından Öcalan’ın “tarafsızlık” çağrısı yaptığı haberi servis edildi. HDP’den “gerçek değil” açıklaması yapıldı. Hükümetten her şey beklenir, göreceğiz. Ancak Demirtaş’ın söyledikleri açık. “Gün faşizme karşı mücadele günüdür” diye TKP’ye saldıranlar bir kez daha düşünmeli. Şu anda CHP’nin elinde başka bir plan bulunmamaktadır. Bulunamaz da. Sermaye sınıfı, ekonomi ve dış politikadaki muazzam sıkışmayı, geniş bir ittifakla yönetmek istiyor. İşin gerçeği, Erdoğan da gelinen noktada radikal bir manevranın zorunluluğunun farkında. Gönlü bundan yana değil, en küçük fırsatı bulsa bildiğini okuyacak. Ancak kara deliğin kendi yakınına kadar sokulduğunu görüyor ve elbette kaygılı.

Yani… Bütün bunlar Erdoğan’ı uzlaşmaya ikna etmek için.

TKP böyle bir uzlaşmaya karşı çıkıyor. Yetmez ama evetçiliğin yeni sürümü olarak görüyor bu süreci ve tehlikelere işaret ediyor.

CHP’li bir dostum, “size verilen tepkilerin kaynağında herkesin bildiği, düşündüğü, kaygı duyduğu şeyi söylemeniz yatıyor. Sizin de susmanızı isterlerdi, rahatsız ettiniz” dedi.

O halde, verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.