Ülkesini de, Direnişi de Satıyor

Suriye’ye gitmek için artık vize gerekmiyor. AKP’nin harika çocuğu Davutoğlu bunu da becerdi. İçeride açılım, dışarıda açılım yurtta sulh, cihanda sulh!

Hedefin Suriye ve Irak’la “birlik” olduğu çoktan ilan edildi. Altı ayda bir icracı bakanlar bir araya gelecek, sonrasında bunun ayda bire çekilmesi planlanıyor. Şimdilik bu birliğin sabit ayağı Türkiye. Irak’la ayrı, Suriye ile ayrı bir dizi anlaşma imzalanmış durumda. Davutoğlu iki ülkenin arasını düzeltmek için çaba harcıyor.

İki ülkenin arasında geleneksel bazı gerilimleri saymazsak, Irak direnişi duruyor. Bağdat’taki işbirlikçi yönetim Şam’ı direnişçileri desteklemekle suçluyor. Ankara ise Suriye’ye Irak’ta istikrara yardımcı olması karşılığında ödülünü hazırlamış durumda: Dünya piyasalarına eklemlenme...

Bir önceki yazımda değinmiştim, Türkiye Irak’ta Sünni direnişi ile kurmuş olduğu bağ sayesinde hem ABD’ye bazı kapıları açmış oldu hem de kendi elini güçlendirdi. Şimdi, ABD’ye hizmete Suriye’yi belli bir noktaya çekerek, devam ediyor.

Bizim medya “vize”ye odaklanmış durumda oysa Ankara’da Davutoğlu Suriye ve Irak Dışişleri Bakanları ile sürekli toplantı halinde. Pazarlıklar “güvenlik” konusunda sürüyor. Bitti, bitiyor denirken Irak’ta dengeleri yeniden sarsmaya başlayan direnişi kuşatmak için Şam-Ankara-Bağdat ring seferleri kesintisiz çalışıyor.

Türkiye direnişle ABD’nin izniyle ve onun için irtibatlanmıştı, Suriye ise günü geldiğinde pazarlık yapabilmek için. Direnişin dış bağlantıları asla sıfırlanmaz, hiç beklenmedik aktörler, şu ya da bu nedenle, bu çap ve karmaşıklıktaki hareketi etkilemek ya da bir başka aktörün ayağını kaydırmak için ille bir yerlere burunlarını sokarlar. Ancak hiçbirinde samimiyet yoktur, hiçbiri Iraklı yurtseverlerin duygularına ortak değildir. İran ABD ile pazarlıklarının parçası haline getirmiştir Irak’ı ve zaman zaman direnişe büyük siyasi darbeler vurmaktan kaçınmamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti Irak’ta ekonomik imtiyaz peşindedir, işgalin Iraklılarla ilgili kısmını umursamamaktadır bile. Nasıl olsa onlar “büyük” ve çooook uzun vadeli oynuyorlar.

Suriye ise satışın zamanının geldiğine ikna olmuştur.

İşgale karşı ayaklanan Iraklılar hiç kuşkusuz dışarıdan gelecek yardıma güvenerek silaha sarılmadı. Ancak yine de onları zor bir dönemin beklediğini söylemek gerek. Hava delikleri azalacağı gibi, direnişçiler, CIA’i saymıyorum, Muhabarat, MİT ve Mossad’la aynı anda uğraşmak durumunda kalacak.

Zaten Beşir kararını çoktan vermişti. 2000 yılında babası Hafız Esad ölür ölmez Suriye’nin bağımsızlığının garantisi olan devlet çiftliklerinin özelleştirilmesi için derhal bir yasa çıkarmış, ardından adım adım kamu sektörünü kemiren adımlar atmıştı. Bütün bunlar ABD baskısı ve kaynak sorunları nedeniyle Baas’ın yeni önderliğinin istediği hız ve çapta bir “eklemlenme”yi getirmese de, kadayıfın altı kızarmaya başlamıştı.

Bugün Davutoğlu’nun diplomatik hamlelerine mükemmel karşılık veren Suriye, Yeni Osmanlı’nın gözde vilayeti olmaya hazırlanmaktadır.

Petrol işletmelerini satan, egemenliğini de satar...

Bu altın kuraldır.

Arada Irak direnişi de “özelleştirmeler”den payını alıyor ne yazık ki. Demek ki ekliyoruz, devlet çiftliklerini gözden çıkaran, Iraklı yurtseverleri haydi haydi gözden çıkarır.

Şimdi Beşir’in yeni gözdesi, “Kürt açılımı” ya da “demokratik açılım”. Destekliyormuş.

Destekleyecek tabii, çünkü bütün bunlar aynı paketin parçası.

Ama pardon, yok, Kürt sorunu ile diğer meseleleri birbirine karıştırmayacaktık emperyalist projeler bir yana Kürt sorunu bir yana piyasa ajanları bir yana Kürt sorunu bir yana Yeni Osmanlıcılık bir yana Kürt sorunu bir yana İsrail-Irak-Türkiye ekseninde Beşir’le Vals bir yana Kürt sorunu bir yana.

Ne alakası var canım!