Merkez Demokrat Parti, CHP, HDP ve diğerleri...

Geçenlerde bir liberalin ağzından şöylesi bir “buyruk” dökülmüştü: “Kılıçdaroğlu’nun misyonu bir eliyle HDP’nin elini tutmak diğer eliyle Akşener’e dokunmaktır”.

İnsanoğlunun üç kolu olmadığından “sol” açıkta kalıyor bu durumda. Kol mu yok, “sol” mu yok tartışmalı ama “sol”cunun bu denklemde payına düşen, Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye titrekçe uzanan elini cesaretlendirmek olabilir en fazla.

Çok güzel. Demek ki, Türkiye’nin “güncellenen” kurtuluş projesi Akşener-CHP-HDP bloğu! Pek de yeni sayılmaz, eski bir öykü bu ama referandumda yeni bir hayat buldu, şimdi ince ince işleniyor. Üstelik bu bizim tam da “Erdoğansız AKP” dediğimiz modele uyuyor; zaten görülüyor ki, projenin abisi durumuna yereleşen Kılıçdaroğlu hiç tereddütsüz AKP’ye oynuyor, “bu nasıl iş”, “bize bunu nasıl yaparsınız” çığlıklarıyla bininci hayal kırıklığını yaşayan “sol”u zerre umursamaksızın ısrarlı bir biçimde dinselleşme ve gericilik pompalıyor. 

Yürüyüş’ten Kurultay’a adalet biraz daha “kutsallık” kazanmış, kadraja giren bıyıklıların niteliğinde azıcık değişiklik ortaya çıkmıştır. 

Çok yüründü, ayaklar hırpalandı, şimdi elleri açarak dua zamanı!

Proje güzel. İttifak şahane. Ve doğrudur, Erdoğan’ı yenebilirler. 

Erdoğan yenilsin hem de mutlaka. Yenilsin ama halk kazansın.

Peki bu ittifakla halk mı kazanacak?

Bu soruya yanıtı da içerecek şekilde sıralayalım:

Akşener veya artık ortaya çıkan adıyla Merkez Demokrat Parti, CHP, HDP ve onlara duacı diğerlerini yan yana getirecek biricik kuvvet emperyalizmdir, bizim büyük sermayemizdir. Sakın “faşizmin ayak seslerini herkes yakından duyuyor, tehlikeyi bertaraf etmek için güçleri birleştirmek gerektiğini küçük bir kesim dışında herkes kavradı” demeyin. Dün o sesler duyulmuyor muydu? Şimdi AKP’ye karşı anti-faşist cephe kurmak için kolları sıvayanlar bundan bir buçuk yıl önce AKP’ye “sana darbe yapacaklar, gel benim elimden tut” diye çağrı yapmıyor muydu? CHP bir yıl önce Yenikapı’da ruh çağırmakla meşgul değil miydi?

Meral Akşener’e gelince… Kulakları faşizmin ayak seslerini duymaz. 

Evet, şimdilerde sıkça telaffuz edilen bu ittifak bir sermaye projesidir.

Bu ittifak 2019’dan önce AKP’yi bölmeye odaklanmıştır. Bunu beceremeden girilecek bir Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın hiçbir biçimde “yenilmeyeceği”ni artık herkes anlamıştır. Erdoğan cephesi seçim öncesinde ciddi bir sorun yaşamazsa, sandıkla gitmez. Yüzde 40 alsa da gitmez. Oyları kaçıramazsa, sandığı kaçırır. Bunu biliyorlar ve hep birlikte AKP’ye oynuyorlar. Zaten Erdoğan kendi partisinde açılan delikleri yamamakla meşgul görüldüğü gibi…

Sonra, yine görüyoruz ki, Erdoğan karşısındaki blok başta Almanya olmak üzere batılı emperyalist ülkelerin desteğini aldıkça, Erdoğan elindeki Rusya kartını kullanmak için daha büyük istek duyuyor. Ancak Erdoğan bir devrimci değildir, kapitalizmle sorunu yoktur ve Türkiye kapitalizmi huzur içinde kapitalist Rusya’ya doğru kayamayacak kadar Amerikancı ve Almancıdır. Dolayısıyla Erdoğan’ın kurtuluş umudu aynı zamanda onun sonudur da. 

Burada duralım ve özeti açıkça yazalım: 

Bir, en iyi koşulda Erdoğansız bir AKP’ye istikrar kazandırarak Türkiye’nin gericileşmesinin, piyasacı acımasızlığın ve NATO’culuğun soluk alıp kendini toparlamasına hizmet edecek bir proje var ortada.

İki, kötüsüdür, 2019’da seçim sonuçları iktidarı bir başka kartı, iç savaşı masaya sürmeye zorlar.

Üç, emperyalist sistem içi keskinleşen rekabette ABD ve Almanya farklı nedenlerle Türkiye’nin Rusya’ya belli ölçülerin ötesinde yanaşmasına izin vermezler, burada da iç savaş çıkar. Suriye ve Irak'ta çok alametler belirdi!

Çok mu karamsar?

Örgütlenin!

Emekçi halk bağımsız, dürüst bir siyasal çizgide kendi alternatifini örgütlemeli, bu alternatif güçlenmeli ve hazır olmalı. Yukarıdaki olasılıklara.

Kimse “ama önce…” diye lafa başlamasın. Öyle ya da böyle 2019 dönemecinde bir hesaplaşma zaten yaşanacak. Türkiye’nin devrimcileri bugünkü siyasi iktidara karşı mücadelesini illa başkalarının kuyruğuna takılarak vermek durumunda değil. Herkes istediği gibi mücadele etsin, kimse kimsenin elini tutmuyor. Dahası, oy hesabıyla kafayı bozanların kurduğu bir denklemde solun bir hükmü yok. Erdoğan’ı cemaatin yeteneklerinin de seferber edileceği bir ittifakla geriletmeye karar vereceklerse bunu her durumda etkili biçimde yaparlar, sola sadece cilacı rolünü verirler. 

Cilacı, yancı, kuyrukçu olamayız.

Başka bir boşluğu doldurmaya; başı dik, kendi öz gücüne yaslanan, halkın hazırlıksız yakalanmasına izin vermeyecek bir odak yaratmaya ihtiyacımız var.