Kriz Günleri Devrim Günleri mi?

Ekonomik krize siyasi kriz eklendi. Amerika Birleşik Devletleri'nde parti yapıları gevşektir, senatörler birçok örnekte bağlı bulundukları lobiler için iş çevirirler cumhuriyetçiler demokratlarla, demokratlar cumhuriyetçilerle kol koladır, bunlar gerçek. Ancak mevcut Başkan'ın ve iki parti yönetiminin "tamam" dediği anlaşmanın Temsilciler Meclisi'nde reddedilmesi, her zaman tanık olunabilecek bir gelişme değildir.

ABD'de yoksullar öfkeli, orta sınıflar şaşkın, sermaye çevreleri ya agresif ya depresif ama mutlaka "bunalım"da ve siyaset ekonomik krizi yönetemiyor!

Buradan ne çıkacağını göreceğiz.

Herkes söylediği için hatırlatmaya gerek bile yok: Bu kriz her yeri etkileyecek, daha on gün önce "biz daha dayanıklıyız" diyen Merkel'in ülkesini de...

Serbest piyasa güzellemesinin yerini keskin kapitalizm eleştirisi almış durumda. Marx için "az bile yazmış" diyen dehşete kapılmış burjuva iktisatçılarının "bilimsel buluşları"nı okuyoruz tekelci medyamızda. Daha yüzsüzleri, topu Amerika'ya atarak Bush yönetimini sorumlu tutuyorlar, yoksa "kapitalizme bir şeycik olduğu yok". Çok değil birkaç yıl öncesine kadar Avrupa'yla alay edip en gelişkin ABD demokrasisinin büyük ekonomi ile nasıl uyum içinde çalıştığını anlatan onlar değildi sanki!

Şimdi hepsi bitti...

Kapitalizmin istikrar üretmeyeceğini söyleyenler haklı çıktı, haklı çıktık bir kazanç sayılabilir.

Başta ABD, büyük kapitalist ekonomiler sarsılıyor, sallanıyor, bu da bir kazanç mıdır?

İmparatorluğun sonu geldi, yeni bir devrimler çağı açılıyor? Bunlara evetse, kazanç kapıda değil midir?

Krizler militarizm, savaş, ırkçılık ve hatta faşizm demektir kaybeden yine emekçiler olmayacak mıdır? Bunlara evetse, tuzu kuru Amerikalı banka müdüründen çok mazlum uluslardan emekçilerin paniğe kapılması gerekmiyor mu?

Bütün sorulara evet yanıtı verilebilir ve sorular artık böyle formüle edilmemelidir. Çünkü, "kriz" bir olgudur. Krizlerin boyutu, nerelerde yoğunlaşacağı ve sonuçları tam olarak öngörülemeyeceği için onlara kriz deniyor.

Şimdi iyi mi oldu, kötü mü oldu tartışmasını bırakıp, krizin sermaye sınıfına fatura edilmesi için mücadeleyi yoğunlaştırmak gerekiyor. İyi mi oldu, kötü mü olduyu biraz da bu mücadele belirleyecek.

1929 krizi ile karşılaştırılıyor bugünkü gelişmeler. Farklılıklar, benzerlikler... İşçi cephesinden bakıldığında ise, hemen her şey farklı! Şimdikinin vurmayacağı nokta yok gibi, oysa dünya kapitalizminin büyük 1929 krizinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, "planlı ekonomide kriz olmaz"ı kanıtlamakla meşguldü. Batı ekonomileri yerlerde sürünürken, Sovyetler ülkesi hamle üzerine hamle yapmaktaydı. İlk fark burada... İkincisi, dünya işçi sınıfı, hele hele Avrupa proletaryası, bugünkünden çok daha fazla örgütlüydü. ABD'de dahi, dönemin devrimcileri tarafından çok eleştirilen "emek örgütleri", bugüne taşınabilse "bolşevizmin öncü müfrezeleri" olarak adlandırılabilirdi. Almanya'da iktidara yönelen, iktidarı isteyen bir komünist partisi vardı. İngiliz işçi sınıfı kararlı ve dövüşkendi.

Buna rağmen, 1929 krizi kısa ve orta vadede iki sonuç verdi: Faşizm ve savaş!

Ancak Sovyetler Birliği bu iki kriz piçinin hakkından geldi krizlerin devrimlerin tetikleyicisi olduğu, ağır bir bedel ödense de, bir kez daha kanıtlandı.

O noktada değiliz ve kudurmuşçasına gelecekler ezilenlerin üzerine.

Ancak uyutulmuş ve çürütülmüş bir insanlığın, mutlak boyun eğişe gidişinde bir "uyaran" etkisi yapma olasılığı yok mudur bu yaşananların? Uyarabilir ve yol açabilir.

Devrimci ancak buradan bakabilir ve işe koyulur.

Kısa erimli ve kendiliğinden "başarı" için heveslenenler "Marx demişti" ile yetinenlerdir. "İşte görüldü, kapitalizmin sınırları" doğrudur ve yanlıştır! Kapitalizmin yok edici potansiyelinin sınırı yoktur!

"Marx demişti" ve "Lenin cesaret etmişti" denmesi gerekiyor. Marx'ı bir düşünüre indirgemek için değil. Marx bir büyük "kriz" devrimcisidir en gözde çıkışları krizlere denk gelmiştir. Lenin bunu görebilen, Marx'taki "kriz idaresi"ni kavrayan ve bunu devrimci bir projeyle sonuçlandırandır.

"İktidarı aramak" diyorduk buna... Kapitalizmin krizinin daha dengeli bir kapitalizme daha dizginlenmiş bir ABD'ye daha insani bölüşüm ilişkilerine işçilerin bugünkü örgütlülük düzeyinde dahi eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumun kurulmasına yol açacağına inananlara karşı yazıyorum bunları...

Krizler tarihin yoğun aktığı dönemlerdir. Bugün krizin işaret ettiği, daha fazla barbarlıktır. Sosyalizmi bir seçenek haline getirmek için, "merak edecek bir şey yok" korkaklığını da "gözümüz aydın" çocukluğunu da aşmamız gerekmekte...

[email protected]

Not: Bir önceki yazımda başladığım konuya cuma günü devam edeceğim. Ama araya bu yazıyı sokmak, yalnızca dün yaşanan Temsilciler Meclisi kazası nedeniyle değil, bu koşullarda dünya solunu bekleyen tehlikelere ilişkin bir yazı daha kaleme almak açısından da zorunlu hale geldi.