Kirli savaş kirletir

Kemal Okuyan “Kirli savaşş kirletir” başlıklı yazısı 07 Şubat 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Şu sıralar 1993 yılı üzerine çok konuşuluyor. Cinayetler, bombalamalar, köy boşaltmalar, katliamlar…

Önemli bir boyutu PKK ile mücadele adı altında devletin yürüttüğü politikalarla ilgiliydi. “Kirli savaş” diye tanımlanıyordu, “savaşın temizi olur mu” itirazlarına aldırış etmeksizin. Kuşkusuz, bu savaş birçok açıdan kirliydi, devlet kendi yasallığını bir kenara koyarak kendine karşı ayaklanana ya da ayaklandığını düşündüklerine karşı “her yol mübah” mantığıyla hareket ediyordu.

Kirli ve topyekun bir savaştı ve doğal olarak devletin ideolojik dayanakları da cepheye sürülmek zorundaydı: Milliyetçilik, İslamcılık ve antikomünizm.

Bu ortamda aydınlara, Alevilere, solculara dönük devletin yasadışı ve kural tanımayan saldırılarında da tırmanma oldu.
Düzen bütün kurumlarıyla, kendisini dahi tehdit eden boyutlarda bir pisliğin içine yuvarlandı. Üst düzey bürokratlar ve siyasiler uyuşturucu paralarıyla hem ceplerini dolduruyor hem de suç şebekelerini finanse ediyorlardı. Ve onlara kimse dokunamazdı!

Başka ülkelerde darbeye bile yeltendiler.

1996 yılında, Susurluk kazasıyla, devletin suç örgütlerine balans ayarı yapıldı. Kontrolden çıkanların kulağı çekildi, iflah olmaz bazı unsurlar tasfiye edildi.

Ancak nasıl 12 Eylül darbesi kalıcı izler bıraktıysa, bu kuraltanımazlık dönemi de aynı şekilde onarılmaz bir tahribata neden oldu toplumsal yapıda.

Kimse kendini aldatmasın, Ergenekon ve benzeri operasyonların bu izleri silmek ya da daha kapsamlı bir temizlik yapmakla bir ilgisi yok. Külliyen yalan!

Üstelik şimdi Türkiye bir “kirli savaş”la daha kirletiliyor lakin pek az kişinin umurunda…

Suriye’ye karşı yürütülen savaştan söz ediyorum. Bu da adlı adınca bir “kirli savaş”tır.

Kirlidir, çünkü ilan edilmemiştir. Kirlidir, çünkü hiçbir kural tanımamaktadır. Kirlidir, çünkü devletin örgütlediği ya da bağlantı kurduğu unsurlar büyük ölçüde kontrolden çıkmıştır.

Türkiye’nin en önemli kentlerinden Gaziantep’te Suriyeli çeteciler bomba imal ederken bir evi havaya uçurmuşlardır. AKP Türkiyesi, Patriot’ları yerleştirirken nasıl kuralsız hareket ettiyse, sivil yerleşimlerde patlayıcı imal edenleri de yasalardan muaf kılmıştır. Kirlenme budur.
Statüsü dahi belli olmayan onbinlerce Suriyeli Türkiye’nin dört bir yanına dağıtılarak yerleştirilmeye başlanmıştır. Bunların bazılarına vatandaşlık verildiği, bazılarınınsa seçmen kaydedildiği söylenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, yeni Anayasa’da vatandaşlık tanımının nasıl yer alacağına ilişkin derin tartışmalar yapıldığı sırada, vatandaşlık kavramını tamamen ortadan kaldırmıştır. Kirlenme budur.

Türkiye’nin Suriye sınırı hiçbir biçimde denetlenmemektedir. Libyalı, Afganistanlı, Çeçen, Suudi Arabistanlı ve Mısırlı silahlı militanlar geniş bir alanda mutlak özgürlük kullanmaktadır. Hırsızlık, kaçakçılık, cinayet, insan kaçırma, tecavüz, taciz, darp bu alanda bütünüyle serbest bırakılmıştır. Kirlenme budur.

AKP’nin kifayetsiz kadrolarının yasa ve kararname çıkarma hızları dahi, bugünkü kuralsızlığa yetişememektedir. Daha şimdiden hükümet, Emniyet, Dışişleri, MİT ve Genelkurmay gırtlaklarına kadar “Suriye savaşı”na batmıştır.

Örnekler çoğaltılabilir. Gerçek ise değişmez: Bu “kirli savaş”ın en az bir önceki kadar ağır maliyeti olacaktır.

Bizi toplumsal ve siyasal yönü ilgilendiriyor öncelikle. “Bize ne” diyemeyiz, bu rezalete itiraz etmeyen bir toplumun yerlerde sürüneceği açık.
Bu “kirli savaşa” bulaşan yetkililerin ise konunun hukuki boyutuna hazırlıklı olmasında yarar var. Halkın hesap sorma yeteneği bir yana, makineyi gerçekten dağıtan iktidarın, yarın şimdiye kadar koşulsuz destek aldığı uluslararası odaklar tarafından bu başlıkta yalnız bırakılması güçlü olasılıktır.

Çünkü bu “kirli savaş” başarıya endekslenmişti.

Bu iş uzadı, halının altında pisliği süpürecek yer de kalmadı!