Kemalistler ve Sol

Türkiye'de siyasetin kemalistlerle islamcılar arasındaki mücadelede şekillendiğini ileri sürmeyen batılı yorumcu nerdeyse yok. Bazıları bu mücadeleyi statüko ile reform arasındaki gerilimle tanımlar, bir bölümü çağdaşlıkla geleneklerin çatışmasına indirger, kent ve kırın karşı karşıya gelişini söz konusu mücadelenin altyapısı olarak görenlerin sayısı da az değildir.

Bu yorumcular eğer medya mensubuysa, yılda en az bir kez çarşaflı bir kadınla kot pantolon giyen bir kızımızın görüntüsünü yan yana koyarak, "Türkiye'nin büyük ikilemi" diye haber yaparlar. Bunun bir diğer versiyonu, Sultanahmet'in büyüleyici silueti ile tombulca bir rakkasenin karşılaştırılmasıydı ki, bu artık Newsweek ya da Time'dan kalitesiz turizm broşürlerine transfer olmuş durumda.

Böyle bir mücadele var mı?

Sanıyorum artık bu efsaneye son vermek gerekiyor.

Ortada gerçek bir mücadele olmadığı gibi, taraflara yakıştırılan özellikler de yerli yerine oturmuyor. Örneğin son yıllarda kapitalist gelişime daha fazla uyum sağlamak zorunda kaldıkları için "modernizasyon" hamlesi yaptığı söylenen islamcıların statükonun karşısına konulmaları olacak iş değil. Üstelik Türkiye'de muhafazakarlığın toplumsal tabanının artık kırlar değil de kentler olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Özetle şablon derhal çöpe atılmalı.

Şablon çöpe atılınca şu soru ortaya çıkıyor: Diğer tarafa yerleştirilen kemalistlerin gerçekten Türkiye'deki siyasal gelişmeleri belirleyecek bir taraf olma özelliği var mı?

Bu sorunun yanıtı kimilerini üzebilir ancak kemalistlerin kurucu misyonlarını tamamladıktan sonra kendilerini taraf olarak ortaya koyabilecek ağırlığı zaman içerisinde yitirdikleri çok açık bir gerçek. Kemalizmin hiçbir zaman belirgin bir ideolojik çerçevesi olmaması, bu gerçeği değiştirmiyor. Öyle ya da böyle önemli bir devrimci dönüşüme imza atan kemalist kadroların bundan 80 yıl kadar önce düşünce sistematiği açısından büsbütün şekilsiz olduklarını söylemek saçmalıktır. Ancak onların sınıfsal kökenleri, devlet geleneğine bağlılıkları, uluslararası dengeler ve siyasal korkuları, bu düşünce sistematiğinin zaman içerisinde buharlaşmasını kaçınılmaz kıldı.

Geriye ne kaldı?

Kimileri geriye laikliğin kaldığını söylüyor.

Bu artık doğru değil. Çünkü toplumda gericileşmeyi yıllar boyunca destekleyip, sonra da çözümü toplumu siyaset dışında tutmakta gören bir laiklik anlayışına yer yok bugünün dünyasında.

Kendilerinin de kabul etmeleri gereken gerçek şudur: Bugün kemalistlerden geriye "devletin mülkiyeti" kalmıştır. Nedir bu mülkiyet? Bu mülkiyet, Ankara'daki iktidarın şekillenmesiyle birlikte "korkuları yenmek için ebediyet yakıştırılan bir kurumsallaşma"nın tapusudur.

Bu tapuya kapitalizm damgasını vurdu. Ankara'daki iktidar kısa sürede geleneksel sermaye devletinin kalıplarına uyumlu hale geldi.

Egemenliğini sürdürmek için sermaye, kemalizmin tapu kıskançlığından yararlandı.

Dolayısıyla ortada artık bir misyon olarak kemalizm yok!

Ama Türkiye'de kemalistler var. Çok geniş bir yelpazede, toplumsal tabanlarından çok daha fazla etkiye sahip bir biçimde kümelenmiş durumdalar.

İçlerinde kemalizme yeniden anlam vermek isteyenler için tek bir çıkış yolu var. Kayıtsız şartsız anti-emperyalist bir konumlanış içerisine girmek ve bugünkü sistemin sahipliğinden vazgeçmek...

Bunu yapabilenlerin kemalizm adına konuşmaları, harekete geçmeleri Türkiye solu için sorun olmayacaktır. Türkiye solu bu unsurların halkla süreklileşmiş kavgasını giderecek projeye de, onları rahatlatacak emekçi karaktere de sahiptir.

Bunu gerçekleştiremeyenlerin geçenlerde Tevfik Fikret Yılmaz'ın çok önemli yazısında değindiği gibi, üniterlik ve laiklik adına yapabilecekleri bir şey kalmadı. Kemalist etiketiyle siyaset yapanların çok büyük bölümü faşizm, işbirlikçilik ve liberalizm arasında salına salına bunların hepsinin kötü bir sentezi haline gelmiş durumda.

Hep söylediğimiz gibi, Türkiye solunun sorunu emperyalizm ve kapitalizmledir. Sol, kendilerini mevcut dünya sisteminin Misak-i Milli sınırları içindeki acentası olarak görenlerin ve bu acentalığı bırakmamak için her şeyi göze alanların anlam yükleyeceği bir kemalizmle hesaplaşmaktan asla çekinmeyecektir.